"Uluslararası" olmanın şifreleri...

Yayın Tarihi: 01/05/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Dünkü meclis birleşiminde söz alan Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan, hem Girne hem de Gazimağusa Limanları için 'uluslararası ihale' açılmasının gündemde olduğunu dile getirmiş.

Yani her iki limanımızın da 'özelleştirme kapsamında satılacağı' manasına gelen bu sözlere baktığımızda, esas dikkat çeken ifadenin 'uluslararası' kelimesi olduğu belki siz sevgili okuyucularımızın da dikkat-i nazarından kaçmamıştır diye düşünüyorum.

Zira hiçbir uluslararası tanınmışlığı olmayan, uluslararası hukukun dışında bulunan KKTC devletinin 'uluslararası' bir ihale açması, hele de işin içinde 'mülkiyet' olan bir hususta mümkün değildir.

Dolayısıyla, 'uluslararası' denilen ihale, sadece Türkiye firmalarının gelip katılacağı, muhtemelen AK Parti Hükümetine yakın bir firmanın ihaleyi kazanacağı bir süreçten başka hiçbir şey değildir.

Çok uzağa gitmeden, Ercan Havalimanı sürecine ve sonrasında neler yaşandığına bakarsak, ne dediğimi anlamak daha kolaydır.

Ve o süreç sonunda hem 'hava limansız', hem de onun öncesinde 'hava yolsuz' kalan Kıbrıs Türk halkı, şimdi de deniz limansız kalmakla yüz yüzedir demek için alim olmaya gerek yoktur.

Barbaros Hayrettin'in torunları olmakla övünürken bir harman yer isteyenler ise, zaten hepten 'deniz filosuz' olduğumuzun farkındadırlar diye düşünüyorum.

Bu noktada, güney komşumuzun dünyanın en büyük 11., Avrupa'nın ise en büyük 3. deniz filosuna sahip olduğunu yazmadan geçmeyeyim.

Neyse, Sayın Bakan'ın meclis kürsüsünden 'uluslararası ihale' dediği şey ise aslında yeni bir şey değildir.

Söz konusu limanların 'özelleştirme' mevzusu, 2009 yılında CTP-ÖRP Hükümetinin imza etmediği için hükümetten gönderildiği ve yerine gelen Derviş Eroğlu'nun UBP'si tarafından imza edilen protokolde de vardır.

Söz konusu tarihsel olguyu, şu içinden geçtiğimiz günlerde yine imza edilmeyen protokol, yine gönderilmeyen kaynak ve yine 'imza edecek bir hükümet bulunması' çabaları ile bir 'tekerrür' olarak kabul edersek, yönettiğimizi zannettiğimiz bu devletin ne kadar kısır bir döngü içerisinde olduğunu daha kolay anlayabiliriz.

Dolayısıyla, elbette, meclis kürsüsünde bu yeni gelişmeyi müjdeleyen sevgili dostum Tolga Atakan'ın bu konuda 'yeni bir icat bulduğunu' sanıp, kendisine o yönde eleştiri yapacak değilim.

Kaldı ki Sayın Bakan ile yaptığımız samimi sohbetlerimizde de değindiği gibi, özellikle Girne Antik Limanı'nda yaşanan berbat durumu, düzeltme için atılan adımların önünde kale gibi duran 'KKTC Bürokrasisinin' yetki kavgasını göz ardı edecek değilim.

Toplamda 8 adet KKTC kurumunun yetki iddiasında bulunduğu limanın içine bir çivi çakmayı bile engelleyen bu durumun sürmesi en başta böylesi bir tarihi hazinenin göz göre göre yıkılmasını yol açabileceğinin de farkındayım.

Yine aynı şekilde, içine kum dolduğu için neredeyse gemi trafiğine kapatılma noktasına gelen, rıhtımları yıkılmaya başlayan ve büyük bir başıboşluğun yaşandığı hemen her gün gazete sayfalarına konu olan Mağusa Limanı'nın durumunun da biliyorum.

Ancak, böyle her 'itilaflı' değerimizi 'satalım da kurtulalım' şeklinde bir anlayışla değerlendireceksek, benim önerim, tüm kurumlarımızı satıp kurtulalım şeklindedir.

Zira bir tane bile 'normal' ya da 'itilafsız' kurumumuz yoktur.

İşin şakası bir yana, belli ki, 'imza edilmediği için hükümeti sallayan' yeni ekonomik protokolün en tartışmalı maddelerinden birisi de söz konusu limanların 'özelleştirmesi' konusudur.

Söz konusu Neo-liberal politikaların egemen sermaye-siyaset grupları tarafından 'pek bir sevildiğini' sadece adanın kuzeyinde değil, güneyinde de görebiliriz.

Bu bağlamda, Rum limanlarının da (bence doğru bir haraket değildi) özelleştirme kapsamına alındığını, bazılarının hali hazırda özelleştirildiğini söyleyebiliriz.

Ancak, uluslararası hukuk içinde, AB prensip ve normları altında sürdürülüp sonuçlandıran o 'ihale' süreçlerinin, bizimki gibi tek bir ülkenin katılabileceği bir 'uluslararasılığı' yoktur.

Yani bizdeki 'uluslararası' lafı ile güneydeki 'uluslararası' lafı birbirinden çok farklı şeyledir.

Bu bağlamda, Sayın Bakan'ın bahsettiği 'uluslararası ihale', beni mahzur görsün ama 'kelime oyunundan' başka bir şey değildir.

Dolayısıyla, bu noktada yapılması gereken şey, bu değerlerimizi 'satmak' yerine, öncelikle limanlardaki yetkinin kimde olduğunun kesin ve kalın çizgilerle belirleneceği bir yasa ile birlikte, liman içlerindeki 'askeri' unsurların yetki alanlarının daraltılması ve alt yapısında yapılacak düzenlemeler için kaynak yaratılarak harekete geçilmesi bence daha münasip olan şeydir.

İdeolojik bağlamda 'özelleştirme' karşıtı birisi olarak önereceğim şey budur.

Yoksa, zaten kolu kanadı kopartılan bu toplumun bir de denize çıkış noktalarından kopartılması kabul edilebilir bir husus değildir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.