Maraş işi bahane, esas mevzu şahane...

Yayın Tarihi: 27/07/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+
Geçtiğimiz gün ordularının başındaki muzaffer bir başkomutan edasıyla Maraş'a giren ve bunun görüntüleri basına dağıtan Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, bu müstesna ziyaretin ardından bir de basın bildirisi patlatarak, bölgedeki envanter çalışmaların aylar içinde sonlandırlacağını söyledi.

Dışişleri Bakanı, her ne halse, başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere çeşitli kurumların kendisine "gel da bizde envanter var" demesine rağmen 'Show Must Go On' diyerek beraberindeki heyetle hayalet şehre giriş yaptı.

Hoca bu şovu yaparken ve açıklamasına ek olarak "mülkiyet rejimine halel getirmeden Maraş'ı açmayı düşünüyoruz" derken, abisi, yani Başbakan Ersin Tatar, ilk günlerdeki 'Las Vegas' tutumundan bir miktar geri adım atmış bir şekilde "Maraş'ı ne zaman açacağımızı söyleyemem ama açacağız. Türk malıdır, Vakıf malıdır ve Türk yönetiminde açacağız" demektedir.

Elbette, abi-kardeşin yarattığı bu keşmekeş, haklarını vermek lazım ki, dünyanın da dikkatini çekmiş durumda.

Haliyle, geçtiğimiz akşam adadaki BM Barış Gücünün mandasını 6 aylığına daha uzatan BM Güvenlik Konseyi ilgili raporunda aynen şunları demiştir: "Maraş'ın statüsü ilgili BM kararında öngörüldüğü doğrultuda belirlensin."

11 Mayıs 1984'te çıkarılan, 550.sayılı karar adı altına anılan o belge, Maraş'ın yasal sahipleri dışında başka hiç kimseye açılamayacağını net olarak ifade ederken, bölgenin BM gözetiminde bu sahiplerine geri iade edilmesi çağrısı yapmaktadır.

1990'lı yılların başından beri BM Güvenlik Konseyi'nin hiçbir raporunda görmediğimiz türden bir çağrı uzun zamandan sonra ilk kez BM kararına girmiştir ve bizi bulunduğumuz noktadan geri götüren bu çağrı, işte bu abi-kardeş hükümetinin eseridir.

Pek tabii, dün sabah açıklama yapan Dışişleri Bakanlığımız, ne Maraş atfına ne de çözüm vurgusuna dikkat çekmiştir.

Bütün amaç, bütün mesele, federal Kıbrıs hayaline sımsıkı sarılan, tüm dünyanın destek verdiği BM kriterleri kapsamında mücadelesini sürdüren ve zemin kazanan Kıbrıslı Türk liderliğini bulunduğu yerden geriye çekmetir.

Dikilitaş zihniyeti politikası ile elbette ki ancak buraya kadar varılabiliyor.

Güvenlik Konseyi'nin 'oybirliği' ile oldukça güçlü bir şekilde kabul ettiği 2 bölgeli, 2 toplumlu, siyasi eşitliğe dayanan çözüm vurgusunu yine aynı raporda mutluluk içinde okuduk.

Hatta bunları okuyup, enteresan hayaller içinde ve 'galdırım mühendisliği mezunu' tadında 'toplum mühendisliğine' soyunanlara da bıyık altından güldük.

"Dikilitaş Zihniyeti" diye adlandırdığımız bu anlayışın, görüş menzili dağdaki bayrağın 'zahiri' görüntüsünde sona ermektedir.

Maraş gibi kritik bir konuda Cumhurbaşkanına tek bir kelam bile etmeden, onun bu durumu TV'lerden öğrenmesini sağlayanların envanter sayımı adı altında yaptıkları şey tehlikeli bir oyundan başka bir şey değildir ki son BM raporunda yazılanlar tam da buna örnektir.

Zira, Maraş konusunda bir envanter zaten vardır ve tekrardan bir envanter sayımı yapmak, Rumları baskı altına almak için yapılan bir hareket sanılsa da esas hedef hem Cumhurbaşkanını hem de olumlu bitmesi potansiyeli olan yeni süreci baskı altına almaktır.

Yoksa, o envanterin hem çeşitli kurumlarda, hem de o bölgede rutin bir şekilde envanter sayımı yapan askeri yetkililerde olduğunu sağır sultan bile bilmektedir.

Sayın Dışişleri Bakanının "aylar içinde bitirmeyi düşünüyoruz" demesi, abisinin "açacağız ama ne zaman bilmem" demesi, bu sürecin incir ipi gibi uzatılması gayesi içinde olmalarındandır.

Tabii ki Sayın Bakanın ve abisinin Maraş düşlerinin her gün böyle 'göze parmak' gibi basına dağıtılmasına sevinen bir başka topluluk da Güney Kıbrıs'taki çözümsüzlük cephesidir. Yıllardır süren bu karşılıklı paslaşma, şimdilerde Maraş üzerinden yapılmaktadır.

Bu konuda en yakın örneği yazmam gerekirse, geçtiğimiz hafta Rum basınında çıkan ve bizim 'üst düzey' yöneticilerimiz tarafından 'doğrulanan' ancak TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından bizzat yalanlanan "Fatih gemisi 170 milyar dolarlık rezerv buldu" şeklinde haberdir.

Şimdilerde ise Rum basınının ilgili kısmı "Kudret geliyor" tadında haberlerle ortamı zehirlemektedir ama gerçekte olan kocaman bir blöftür, başka da bir şey değildir.

Hele de AİHM'de 30 Temmuz günü kararı alıncak KV Meditarrenean Tours davasını da düşünürsek, Maraş'ı açmanın çok ama çok zor olduğunu söylemek mümkündür.

Buna rağmen, ben adadaki çözümsüzlüğün sembollerinden birisi olan Maraş'ın statüsü ile ilgili yapılan bu tartışmaları, statükosunun çatlaması açısında oldukça önemsiyorum.

Ve adadaki statükoyu savunan her iki taraftaki kesimlerin, bu tehlikeli poker oyununda kaybetmelerini ve hayalet kentin adeta intikam alırcasına üzerlerine yıkılmasını diliyorum.

O yıkıntıların üzerinde yeni bir ada inşaa etmek ise bizim boynumuzun borcu olsun…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.