UBP 'Politics'...

Yayın Tarihi: 26/09/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

UBP adını ilk işitmem, muhtemelen 1970'lerin sonunda, CTP toplantılarında atılan ve çocuk aklımla kaidesini çok beğenip, kulaklarımda yer eden pek romantik 'UBP tumba, CTP bomba' sloganı sayesindedir.

Kimdi bu UBP, neden tumba etmeliydi ve neden CTP bomba oluyordu, elbette ki bunlar o çocuk kafamla anlayacağım hususlar arasında değildi.

Yıllar yılı aynı sloganlarla sokaklarda yürüdük, seçimlere girdik ama hemen hepsinde, UBP'nin tumba değil bomba olduğu ortaya çıktı.

Ta ki 1993 seçimlerine kadar.

Hoş, o seçimlerde de, ikiye bölünmesine rağmen UBP ilk parti olmuş, ancak merhum Denktaş görevi DP'ye verip, CTP ile söz kesince, UBP'nin ilk kez yarım porsiyon da olsa tumba olduğunu görebilmiştik. Benim de CTP maceramın sonu o koalisyon olmuştu, o da ayrı mevzu.

Neyse, konumuz bu değil tabii.

Konumuz UBP.

Geçtiğimiz gün ağır UBP'li dostlarımla oturmuş muhabbet ediyordum.

Adamlarda ne heyecan, ne entrikalar, ne komplo teorileri, dinlemeye bayılıyorum ve zaman zaman lafa karışıp iğnelemekten de geri durmuyorum.

Bir ara öyle çok hükümet kurup, bozup, başkan değiştirip, cumhurbaşkanı adayı belirleyip ve bununla da kalmayıp o seçimi de kazanacak senaryoları konuştular ki, dayanamayıp gene söze karıştım.

Dedim ki "arkadaş nasıl bir partisiniz siz yahu? Sizi üniversitelerin siyasi bilimler fakültelerinde ders olarak okutmaları lazım. İsmi de hazır: UBP Siyasetine Giriş… UBP Politics 101… Sınıf geçtikçe de UBP 201, 301 diye gider artık…"

Tabii kahkahalar, şakalaşmalar sürdü gitti ama şimdi düşünüyorum da, haksız mıyım?

Gelin UBP'nin son durum röntgenine birlikte bakalım.

Sizinle 'bir kahve bile içmem' diyen bir parti ile, öyle edip, böyle gidip hükümet kuruyorsunuz.

Pek tabii, hükümet kurma çalışmaları sırasında bakanlık dağıtımlarında sorunlar çıktığı için iş sarpa sapıyor ve bu durumu yatıştırmak için kabineyi bir gece vakti elçiliğe de gidip onaylatıyorsunuz. Böylece 'Türkiye böyle istedi' şeklinde bir kozunuz oluyor.

Haliyle küskünler küskünlüğüne devam ediyor ancak bu makamların altındaki kuyuların kazımına da bir tamam başlanıyor. Sonuçta 'hükümetin ilk 100 günü' şovunda 'kabine değişikliği' konuları gündeme geliyor, başbakan 'oyuna gelmem' deyip işin içinden çıkıyor.

Sonra o partinin şartı olan eski başkanınızın dokunulmazlığının kaldırılması için komite kuruyorsunuz ve onu yargılamanın yolunu açmaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken, bir önceki başkanızın yolsuz çıkması riskini göz ardı ediyorsunuz. Üstelik son dönemlerde hapislik işlere karışan yetkilileriniz de basının manşetlerini süslerken bunu yapıyorsunuz.

Arada bu komitede çalışmak için görevlendirdiğiniz vekiller, komite kurulmasın diye ayak sürüyor ve bunu fırsat bilip çekimser kalan en büyük rakibinizi 'samimiyetsiz olmakla' suçluyorsunuz.

Sonra zor bela komiteyi kuruyorsunuz, ama bu kez de komiteyi kurma sebebi olan eski başkanın 'bana benimle kahve içmeyen kişi üzerinden kumpas kurdular ve buna parti içinden de alet olanlar var' suçlaması ile karşılaşıyorsunuz.

Çok uzağa gitmeyeyim, ben bu satırları yazarken sabah başlayan gizli grup toplantısında, bugün komitede oylanması beklenen dokunulmazlık kararı ile ilgili 'kaldırılsın' yönünde partiden grup kararı çıkartıldı.

Hakkında karar çıkarılmaya çalışılan eski başkan ise "bir kaç gün içinde izlesinler ver görsünler neler yapacağımı" diyor. Çömlekler patladı yani!

Partinin üzerinde 'Demokles'in kılıcı' gibi duran Ruhani Lider meselesi ise zaten tek başına bir büyük konu olarak zamana meydan okuyor. Çocuklar doğuyor, okula gidip mezun oluyorlar, ağaçlar ekiliyor, dallanıp budaklanıyor, ama partide dert hep aynı: 'Ruhani lider bu işe ne der?'

1970-80'lerin darbeler Türkiye'sindeki askerlere takılan 'iyi saatte olsunlar' lakabı gibi, UBP siyaseti, ruhani liderin görüşü alınmadan çarklarını çeviremiyor.

Nitekim son kabine oluşumunda ruhani liderin kızı kabineye alınmadı diye, yukarıda bahsettiğim kazılan kuyular, kaynayan kazanlara dönüşüyor.

Öte yandan her sabah 'ben Başbakanım' sevinci ile uyanan Başbakanın birden bire 'Cumhurbaşkanlığı için tabanın gönlünde yatan aslan' olduğu durumu ortaya çıkıyor. Canım, aday olsun, kazansa da kaybetse de partinin başından gider, parti de bize kalır anlayışı yeşerip budaklanıyor.

Bir taraftan da ortak çatı adayının 'kahve bile içmem' dediği için parti tabanı tarafından asla istenmeyen kişi olacağı, bunun Türkiye'nin istediği dillendiriliyor.

Hayda, nasıl olacak şimdi bu?

Anlayacağınız, UBP siyaseti dediğimiz ders zor ders arkadaş.

Yazının başında 'UBP'ye Giriş' diye bu dersi biraz küçümsedik ama bir master dersi, bir doktora tezi kadar hükmeden derin bir ilişkiler, çıkarlar yumağından bahsediyoruz.

Karanlık bir dehliz gibi uzayıp giden bu yolda ne masterler sandıkta kaldı, hangi parlak isimlerin ismi bir çırpıda çizildi insan şaşıp kalıyor.

Aklınız karıştı, kayboldunuz değil mi?

Ben de kaybolmuş durumdayım zaten, herkesler kaybolmuş durumda…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları