"Kamu vicdanı" hikayesi…

Yayın Tarihi: 30/03/17 07:30
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
"Kamu vicdanı" diye bir şey aslında hiç yoktur.

Son gülerde özellikle "yasal olmayan kürtaj davası" olarak bilinen yargı sürecinin mahkeme kararı ile ilgili "kamu vicdanı tatmin olmadı" ifadesi üzerinden gelen eleştirilere karşıyım.

Kamu "halk hizmeti gören devlet organlarının tümünü" veya "bir ülkedeki halkın bütününü" anlatırken, vicdan ise "kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç" olarak tanımlanır.

İlk Çağ ve Orta Çağ'dan bu yana, incelerek yok olmayı sürdüren etik değerler, yerini, yozlaşmaların etkisi ile hukuka ve yasalara bırakmıştır. Etik, ahlak felsefesi olarak ahlakın kendisine, ahlakilik unsurlarına ve vicdana dayandırılabilir. Ancak, doğrudan yasa ile yürütülen bir yargılama sürecinde, kararla ilgili olarak ne etik doğrudan devrededir ne ahlak ne de vicdan. Bunlar mesleğin işleyişinde önemli olsalar da kararlar bunlara dayandırılamaz. Zaten bu nedenle yasalar vardır.

Bu üç kavram yasa koyucunun yaptığı yasalara indirgenmiş olarak yargıcın önünde ve yazılıdır. Yargı süreçlerinde kamunun ne düşüneceği, ne tepki vereceği, birisinin beğenip beğenmeyeceği gibi endişelerle karar alınmaz, alınamaz.

Yargı, teknik konuları da içine alan bir süreç olarak, olgular, bulgular, kanıtlanmış veya kanıtlanamamış iddialarla karar verme sürecini tamamlar. Bir karar temyiz yolu ile de teyit edilebilir ya da bozulabilir niteliktedir.

Kamu, tek bir kişiyi ya da bir grubu ifade etmez. Tüm halkı birden ifade eder. Vicdan ise sadece bir tek kişi ile ilgilidir. Tekildir. Kamu kavramını vicdanlar toplamı olarak göstermek bir tanımlama değil ancak manipülasyon ya da bir fikri güçlendirmek, eleştiriyi haklı çıkarmak için çalışan propaganda sürecidir.

"Kamu vicdanı" diye oluşması zorlanan kavram, sosyolojinin de alanına girmektedir.

*

Davayı detaylıca bildiğimi söyleyemem. Ancak sürecin teknik ve hukuki ilerleyiş yöntemini ve özellikle iletişimci gözüyle bakarak terminolojinin manipülasyon içerdiğini görebilirim.

Mahkemesi süren davaların bazıları, zaman zaman bir kamuoyu oluşturur. Ancak oluşturduğu kamuoyu tüm kamuyu temsil etmediği gibi, temsil ettiği reel kitlenin tümüne ait vicdanı da temsil etmez.

Yargıçlar bir ülkedeki adaletin amiral gemisidirler. Bir kararla kalmazlar, birçok davaya karar üretirler ve üreteceklerdir. Kararla ilgili kişisel görüş beyanı demokratik bir hak olsa da, kitleye mal olmuş gibi yansıtmak doğru değildir.

Tüm bir kararı, olgularından kopararak eleştirmek, sadece bir dava sürecine değil, adalete olan güvene de zarar vericidir. Oysa ülkemizdeki adaletin; birçok eğri giden alana rağmen, sağlıklı işlediğine ve güvenilir olduğuna inanıyorum.

Son olarak "kamu vicdanı" denen ve daha ilk adımda bir yapısökümü ile iddia edilen gerçekliğini yitiren zorlama kavramın, sosyoloji ile de ilgili olduğunu söylemişken, bunu güçlendiren dağıtıcı bir örnek vermek isterim:

Hayatınız boyunca bin adet sadece beyaz ördek görürseniz, "tüm ördekler beyazdır" diyemezsiniz. Ancak bir tek siyah ördek görürseniz "ördekler sadece beyaz değildir" diyebilirsiniz.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları