Allahverdi Kılıç'ı anarken…

Yayın Tarihi: 08/09/17 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Sanırım bu yazıyı her yıl yazacağım…

Akdeniz'de bir gün daha geceye yeniliyordu. Telefondaki ses birlik komutanımdı ve bana yeni görevimin detaylarını anlatıyordu. Nutkum tutulmuş dinliyordum. Bugünden 21 yıl önceydi…

*

Görevim sabaha karşı 03.30'da başladı. Girne'deki birliğimden bir otobüs ve onu süren Elyeli Hüseyin ile ayrıldık. Yarım saat içinde Geçitköy'de olacaktık. Yol boyunca gideceğimiz adresi nasıl bulacağımızı konuştuk. Adres bir gün önce şehit düşmüş Allahverdi Kılıç'ın ailesinin eviydi. Komutan bana "Şehit evine bayraklar asılır" demişti. Ancak Geçitköy'e girdiğimizde şaşkınlık yaşadık. Çünkü tüm evler bayraklarla donatılmıştı. Yavaşça ilerledik, saate rağmen kalabalık olan bir evin önünde durduk. Bu ev, Allahverdi'yi gururla askere gönderen ve dönmesi için gün sayan ailesinin eviydi. Aynı ev onun artık dönemeyeceği evdi.

Otobüsten indim. Kıyafetlerimi düzeltip yolu karşıya geçtim. Görevim aileyi almak ve tüm tören boyunca hizmet etmekti. Beni askeri kıyafetler içinde görüp ilk sarılan evin babasıydı. Bütün gücümle dişlerimi sıktım. Ağlamamak için insanüstü bir gayret içindeydim. Ağlamadım.

Aileyi alıp, Mağusa Devlet Hastanesi'ne, cenazeyi teslim almaya gittik. Acı dolu notalar eşliğinde yapılan törenle cenazeyi aldık. Dişlerimi sıkıyordum. Ağlamamalıydım. Ağlamadım.

Lefkoşa Devlet Hastanesi'ne geldik. Aile evlatlarını son bir kez görmek istedi. İzin aldık. Bu görev de bana düştü. Ellerim titreye titreye, dişlerimi sıka sıka cenazenin yüzünü açtım.

Ben şahidim ki; şehit evladımız Allahverdi, bir melek gibi uyuyordu.

Tüm aile sırayla gelip gördü. Ben yanında durdum. Ağlamadım.

Vakit geldiğinde Lefkoşa Selimiye Camisi'ndeydik. Gözün gözü göremeyeceği bir kalabalık vardı. Acı kol geziyordu. Ben ağlamadım.

Namazın ardından Girne Caddesi'ni ters yönde geçerek, öndeki araçta cenaze olmak üzere yola koyulduk. Cumhuriyet Meclisi ve Türkiye Büyükelçiliği'nin bulunduğu yoldan geçtik. Aile yol boyunca ağlıyordu. Ben dişlerimi kırarcasına sıkıyordum.

*

Lefkoşa Sosyal Sigortalar Dairesi'nin bulunduğu yoldan ilerliyorduk ki, cenazenin geçişini selamlamak için yoldaki insanların durduğunu, dairenin içindeki insanların ayakta olduğunu ve nihayet iki küçük ilkokul öğrencisinin cenazenin geçişini asker selamı ile selamladığını gördüm. Gözlerimden yaşlar, biriktirdiğim kadar yoğun akmaya başladı. Otobüsteki herkes ağlıyordu.

Acının, satırlardan taşan bir betimlemesi gibiydi her şey.

*

Bugün Allahverdi'nin melek gibi uyuyuşunun yıl dönümü. Ona ve tüm şehitlere Allah'tan rahmet dilerim. Ailesi onun eksikliğinden sonra tamamlanmamıştır. Her şehidin ardından eksilişler gibi.

Ben duyduğum her şehit haberinde, coğrafya neresi olursa olsun Allahverdi'yi hatırlarım. Melek yüzü gözlerimin önüne gelir. Fatihamı eksik etmem. Her şehit haberinde, kaybedilen için aileye düşen ateş, o geceki kadar yakın, gözlerimin içine düşer.

Hiçbirini geri getiremeyiz ama kayıplarımızdan da oluştuğumuzu biliriz çoğu zaman.

Bu nedenledir, her yer için, herkes için barışa duyulan ihtiyaç. Bu nedenledir barışın tartışılmaz gerekliliği…

Bir daha ateş düşmesin diye.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları