Engin Ardıç'tan nameler

(…) Keyfi öyle istedi, hayatlarımızda yer etmiş binlerce emekçinin isimleri ile eş değer anılan Yeşilçam'ı, Engin Bey bataklığa benzetti.

Büyükbabasını, "Türkiye İşçi ve Çiftçi, Sosyalist Fırka"sı üyesi biliriz. Kendisini ise, Uzanların TV kanalında, traji-ironik bir hadise olarak, "sosyalistlere" demedik laf bırakmayan, haberci-yorumcu liberal olarak tanırız. Biz onu daha çok, Playmen Dergisi'nin yazarı olarak tanırız. Yaşım kadar gazeteciliği var, Hasan Dağı kadar da sivri bir dili.

Bir zamanlar Cumhuriyet'te de yazan ama şimdilerde Sabah gazetesinde yazmayı sürdüren şahs-ı muhterem.
Dünkü yazısında, öğrendiği sinema jargonuna sarılarak Yeşilçam'a söylemediğini bırakmadı. Yine Hasan Dağı sivriliği bir biçemle.

Neyi eleştirdiğini de anlamadım açıkçası.

Lümpenlikle, bataklık olmakla itham ettiği Yeşilçam'ın değerlerinden birçoğunu da parantez içine alıp bu eleştirinin "sözde" dışında bırakıyor.

Anlamadığım şu: Paranteze alınan isimler, örneğin Lütfü Ömer Akad, Atıf Yılmaz, Metin Erksan ve benzerleri zaten Yeşilçam demek.

Bir Ertem Eğilmez'i, Osman Seden'i, Yılmaz Güney'i, bir Yavuz Turgul'u hiçe sayan eleştiri neye hizmet eder?
Bu anlamsız eleştirilerle ilgili Türkçemin yeterli olmadığını mı düşünmeliyim acaba.

Keyfi öyle istedi, hayatlarımızda yer etmiş binlerce emekçinin isimleri ile eş değer anılan Yeşilçam'ı, Engin Bey bataklığa benzetti.

Mesela Ömer Kavur'u da unutalım mı?! Sorbonne'un etkin eğitiminden hayatımıza kadar yansıyan sinemacılarımızın hepsini unutalım mı?! Hatta Zebercet'i de silelim mi hafızamızdan?

Engin Bey'in kendince yarattığı "ötekiler" (artık aslanıma göre her kimse bu ötekiler!) diye bir listesi var sanırım. Yeşilçam'ı çamura bulandırmasını başka nasıl anlamlı kılabiliriz! Tövbe estağfurullah.

***

Tam yerinde kullanıldığında hoş duran, şu cümleyi söyleyen kimdi, şimdi hatırlayamadım.(!) Ama cümle gün gibi aklımda:

"Hadi canım sen de".