Ertelemesiz yıllar

Yayın Tarihi: 01/01/18 07:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Hep, en çoğuna sahip olduğumuzda, önceki zamanlarımıza göre daha fazlasını elde ettiğimizi düşündüğümüzde, hayatımızın ucunda oluyoruz.

En tecrübeli anımız, yaşama gözlerimizi yummadan önceki son an. Biriktirdiğimiz herşeyin teker teker anlamını yitirdiği an, o an.

Bir sürenin sonuna gelindiğinde, yaşanılanların gülümsediğini, yaşanamayanların eksiklik duygusu kaplıyor.

Neredeyse her birimiz, hiç bilmiyoruz ki, yarın denen geciktirmeler, belki de hiç ulaşamayacağımız hedefler halinde. Garantisi olmayan yarınlarımız var.

Oysa "bugün"ün bizden beklentisi, onu yaşamamız.

Kendimiz için, neyi bir sonraya ertelediğimizi sorgulamak gerekir bazen.

Çünkü zor olan, herşeyi bugünde yaşamak.

Ertelemeden.

İçimizden geldiği gibi.

Yarının belki de hiç olmayacağı, olamayacağı ihtimali ile.

*

Şimdi bir düşünelim. Her yaştaki bizler, bu yaşlara nasıl eriştiğimizi hatırlıyor muyuz? Geçen yıllar, tükenen zamanlar, nasılda bir çırpıda geçmiş gibi geliyor. Geride biriken yılların ne kadarını tam olarak hatırlıyoruz?

Kısa kısa kesitler olmuş "dün" denen zaman. Oysa yaşarken ne kadar da uzun geliyordu!

Değilmiş!

*

Sürdürmekte olduğumuz her zamanın sadece bir "bugün" olduğu bilincine varana kadar, bugün dün oluyor ancak o zaman da "yarın" kalmıyor.

"İnsanların birbirlerini tanımaları için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır" der Dostoyevski.

Hayat da böyle.

Onu en iyi anladığımız, tadına ve varlığına en alıştığımız, nasıl yaşamamız gerektiğinin bilincine vardığımız anda, sonuna geldiğimizi, ayrılık çanlarının çaldığını anlarız.

Ne var ki, bir kere bitmiştir artık.

*

Peki, tüm bunları bilen bizler, nasıl oluyor da yine "bugün"ü, hep sonraya erteleme güdüsüne yeniliyoruz?

Nasıl oluyor da, bu aymazlıkla tükeniyor, hayatımızı tüketiyoruz?

Nasıl oluyor da yeniliyor, bugünü yaşama mücadelemizi hep kaybediyoruz?

Tüm soruların cevabı, kendimize soracağımız sorularda gizli.

Ne zaman, sadece kendi istediğimiz için yaptık bir şeyi?

Ne zaman, başkaları olmadan yaşadık bir anın büyüsünü?

Ne zaman, ruhumuzda kopan fırtınaları, dindirmeye değil, en mutlu edecek sahile salıvermeyi yaşadık?

"Her zaman", yanıtı ne denli çoksa, o kadar kazanımınız var kendi "Yaşam kavganızda".

Bencilliğe kaçmadan, yaşamı yalnızlığa mahkûm etmeden, kurulabilen dengelerle kurduğumuz köprülerin üzerinden, "bugün" için, sadece kendimize özel duygular ve arzuları yaşama başarısına ulaşabilmek, hayatı anlamak demek.

Cahit Sıktı'nın satırlarındaki kadar umutla, ancak yaşamın bitmekte olduğunu anlayarak yaşanmalı zaman.

*

Ne doğan güne hükmüm geçer,

Ne halden anlayan bulunur;

Ah aklımdan ölümüm geçer;

Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:

- Pervam yok verdiğin elemden;

Her mihnet kabulüm, yeter ki

Gün eksilmesin penceremden!

*

Yaşamın ucunda bir adres, yaşamın bitiminde bir beklentidir sadece "yarın" denen ertelemeler.

Oysa bugün, hep başucumuzda! Sadık bir beklentiyle…

Mutlu ve ertelemesiz yıllar dilerim.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları