Bir yaşam...

Yayın Tarihi: 21/02/18 07:00
okuma süresi: 3 dak.
A- A A+

Yeşil tarlalarda buğday yükseliyordu

Ayak bileklerine kadar.

İştirak ediyordu hale kendiliğinden

Tespihimde yeşil taşlar.

Uzandık koyu gölgelerle kenarına

Saadet ve şükürle parlayan anın

Büyük ve mavi bir su gibi

Karşımızda genişleyen havanın.

Vardı ki memnun oluyorduk,

Kalbe aşina bir şekil.

Daha derinden ve uzak,

Vakit ve sevda değil.

*

Bir yaşam bazen, başka bir yaşama dokunur. Hemhal olmuş bir ruhun, emanet bir tenden özgürleşmesi gibi. Yukarıdaki şiir bu dokunuşun en büyük örneği, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Müslüman" isimli naif şiiri. Dur bir derinlik her şiirine yansımış Necip Fazıl'ın hayatına dokunan,

Seyyid Şeyh Abdülhakim Arvasi Hz.'dir.

Necip Fazıl, kendisiyle tanışmasını "O ve Ben" isimli eserinde şöyle anlatır;

"Cami… Girince sol tarafta, yerden bir iki basamak yüksekliğinde, balkonumsu bir yerde, sarıklı, beyaza yakın kır ve uzun sakallı bir zat… Önünde, kitabını koyduğu küçük bir yer masası… Etrafında, diz üstü veya bağdaş kurup oturmuş bir küme insan… Aralarına geçip oturduk. Son derece tesirli bir ses… Tane tane konuşuyor.

Ders bitince ön sırada oturan bir gencin yardımıyla kürsüden indiler. Etrafındakilere şefkatle baktılar. Potinlerimizi giyip kendilerini kapıda beklemeye başladık. Başlarını kaldırıp o anlatılmaz gözlerini üzerimize diktiler.

Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;

Ruhuma büyük temel çivisini çaktınız!

Ben atıldım:

- Affınızı rica ederiz efendim; ellerinizden öpmek saadetine erebilir miyiz?

Uzandığım, esmer, zarif ve incecik parmaklı eli bir can kurtarana yapışırcasına kapıp öptüm.

- Biz Eyüp Sultan'da oturuyoruz, dediler; Gümüşsuyu'nda, ne zaman isterseniz buyurun.

Devlet !

Evlerine çağrılıyorduk.

Sıcak bir ilkbahar günü… Kaşgari Dergahı… İkinci buluşma… İlk sualleri: Ne iş yaparsınız?

- Bir bankada çalışıyorum. Muharrir ve şairim… İsmim Necip Fazıl…

- Tasavvuftan bir şeyler biliyor musunuz? Okuduğunuz kitap oldu mu?

Bahriye mektebindeki hatıramı anlattım. Semeretü'l-Fuad ve Divan-ı Nakşi'yi söyledim. Son zamanlarda da, karıştırdığım Marifetname… Nakşi Divanı'nın kimin eseri olduğu sualine cevap veremedim.

İşte ateşten harflerle beynimi dağlayarak söyledikleri ilk fikir: "Bu iş kitapla olmaz. Akılla da varılmaz. Hiç yemeğin lezzeti çatal bıçakla aranıp bulunabilir mi?"

Kaçta gitmiştik? Bilmiyorum! Öğle vaktimiydi, ikindi miydi? Bilmiyorum! Çıktığımız zaman akşam olmuş, karanlık bir seccade gibi Eyüp'ün üstüne atılmıştı.

Bana ilk günden son güne kadar: "Bizdensin!... Seni mensup ve mahsuplarımızın arasına alıyoruz! Yola kabul edildin!" dediler.

*

Bir yaşam bazen, başka bir yaşama dokunur…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları