Ne güzel şeyler yaşamışız!

Yayın Tarihi: 06/07/18 07:00
okuma süresi: 3 dak.
A- A A+
Arabaların emniyet kemeri, hava yastıkları, çocuk oturma koltukları, kapılarda bebek kilitleri hatta yarıya kadar açılan arka pencereleri yoktu. Arka koltuk tehlikeli sabitçe oturulacak kadar kasvetli değil, hareketin hiç durmadığı kadar eğlenceliydi. Evlerdeki bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi, üzerleri boya doluydu. En azından muhtelif zehirli maddeler ile boyanmıştı. Elektrik prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerinin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu. Kasksız bisiklete biniliyordu. Steril su şişelerinden değil bahçe hortumundan su içiliyordu. Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti. Cep telefonu olmadığından, hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. Okul öğleyin bitiyordu ve öğle yemeği için evimize geliyorduk. Üstelik bu eve gelmeleri çoğunlukla uzunca yollar boyunca yürüyerek yapıyorduk.

Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu. Hatta başımıza bu gelenlere ebeveynlerimiz önce kızıyor ama bir başkası ile bu konuda asla kavga etmiyordu. Okulda azarlanırsak hesabı bize sorulurdu. Öğretmen bakana varan şikayetlerle taciz edilmiyordu.

Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk. Buna rağmen obez değildik. Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk. Aynı bardaktan içebiliyorduk. Kimse bu yüzden ölmüyordu hatta annelerimiz bu yüzden bize hiç kızmıyordu.

Playstation, X boxes, Surround ses sistemimiz yoktu. Bilgisayarımız, internetimiz ve facebookumuz da yoktu. Bunlar yerine şimdilerde de gördükçe o günlerdeki kadar sımsıkı sarıldığımız bolca ARKADAŞIMIZ vardı!

Yürüyerek veya bisikletle uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmayarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk.

Dışarıda, o acımasız korkunç dünyada, korkularımız olmadan, nasıl mümkün oluyordu tüm bunlar? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik sarsıntı oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.

Bazı öğrenciler başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse psikoloğa ya da pedagoga gönderilmiyordu. Özgürlüğümüz, üzüntülerimiz, başarılarımız, görevlerimiz, sorumluluklarımız vardı. Bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk. Hepsini arkadaşlarımızla paylaşabiliyorduk.

*

60'lı ya da 70'li yıllarda doğmuş jenerasyondansanız bu konuyu çocuklarınıza aktarın. Geçmişte nasıl yaşamışız bir fikirleri olsun.

Bugün 6 yalına giren oğluma ben bol bol anlatıyorum.

Çünkü çok güzel ve mutlu yaşadık.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları