Önlenemez çevre felaketleri

Yayın Tarihi: 22/03/18 07:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

İnsanlık tarihi boyunca, insanların hırs ve egolarının birleşiminin ne büyük felaketlere yol açtığı bilinmektedir. Söz konusu hırs ve ego, bilim, bilgi ve beceri ile birleşince, akan dereler çağlar, durağan dağlardan alev fışkırmaya başlar. Hele bir insan eli değsin, yüz yıllık ormanlar çay bahçesine, ağaçlar, deste deste kâğıtlara dönüşür. İnsanoğlu işte, kendine güvenen, aklına güvenen yaptığı işten hepemin…Hep insanlık için çalışılmış…

İnsan dünyanın merkezine konmuş. Gerisi sanki insan emrine verilmiş canlılar. Balıklar sırf insanlar yesin diye denizlerde dolanıp duruyorlar. Doğadaki canlı-cansız demeden var olan her bir madde sırf insanlar daha iyi yaşasınlar diye var olmuş sanırız da aslında durum pek de öyle değildir. Doğa dengesi ile ayakta duran bir mekanizmadır. Her yeni bir buluşta, her yeni bir üretimde, ben ben diye böbürlenir de insanlar, kazançları için mutluluktan gözlerinin önüne bir perde iner. Peki ya bu uğurda kaybedilenler. Kaybedilenlere bakmayacaksın, sanki kaybeden sen değilmişsin gibi…

Kazan kazan ilkesinin insan-doğa ilişkileri üzerinde pek de başarılı olamadığını her geçen an görmekteyiz. Bizim evin bahçesindeki dut ağacı misal… Ne kadar da verimlidir. Gölgesine değecek yoktur mesela…Büyük iri kırmızı dutlarından bal damlar…Yaprakları bir başka canlının ömrüne ömür katar. Dalları kuşların evidir, hanesidir…Kısacası neresinden bakarsan bak, bizim dut ağacı her derde deva…

Bin bir zorlukla kurulan devletin sınırlarının ötesine geçer çevre sorunları…

Sınır tanımaz bir yapısı ile en mutlu gününde zora koyar tüm insanlığı. Bir doğal afet yeter en gelişmiş ülkenin önüne engel koymaya. Bir yeryüzü, bir toprak vardır onun için ve üzerindeki tüm varlıklar eşittir. İnsanın kendini en önemli noktada görmesi ekolojik sistem açısından pek de bir önem taşımaz ama insanlık doğaya rağmen yapılaşır. Ekonomi ve ekoloji arasındaki dengeden doğan sürdürülebilirlik kaç memleketin politikalarına girmiştir dersiniz? Bir fabrika bacasından çıkan emisyon, bir seçim sloganı olur da, hükümetlerin uygulamalarında ne kadar hayata geçer? Kaç ağaç ekmişizdir bir bugüne kadar? Kaç uluslararası çevre anlaşmasına taraf olmuşuzdur? AB çevre politikaları gerçekten çevreci bir bakış açısına sahip midir? Bu birlik sahi neden kurulmuştu?

Ekonomik öncelikleri bulunan toplumlardan çevreye karşı duyarlı olmalarını beklemek elbette oldukça zordur. Hele de tüm kaynaklar gelişmiş ülkelerin tekeline verilmişken. Dünyadaki yoksulluk seviyesi gittikçe yükselirken, insanlık büyük bir yaşam mücadelesi verirken çevreci bir bakış açısı ile kaynak kullanımına gidilmesi görüşü elbette büyük bir direnç ile karşılaşır. Konu hâlâ tartışma kaldırır. Dünyayı kim kirletiyor? Kim bu insanlığa zarar veren, çevre felaketlerine neden olanlar? Sorusunun cevabı çok açıktır aslında…

Bu uluslararası alanda dahi tanınmayan KKTC değildir elbette. Ne zaman önlenemez çevre felaketleri olacak deseler aklıma hep 1972 yılındaStockholm'de yapılan, Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı gelir. Bu toplantıda Hindistan Başbakanı Indira Gandhi başı dik bir şekilde "Kim Kirletiyor: Zengin ve güçlüler mi, fakir ve güçsüzler mi" sorusuna verdiği yanıt, oldukça nettir, bir o kadar da gerçektir."Açlık, barınma ve yoksulluk… En büyük çevre kirliliği yoksulluktur". Bana sorarsanız, çevre sorunları ele alınırken bir de pencerenin bu tarafından bakmak gerek…Bir bakarsınız bu tarafı daha iyi anlamamızı sağlar.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Deniz İŞÇİOĞLU yazıları