Öğrenilmiş çaresizlik

Yayın Tarihi: 28/06/19 07:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsa da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp, bir daha asla deneme cesaretini kaybetmesidir.

Kıbrıs Türk toplumunun da içinde bulunduğu durum, tam da budur…

Hiçbir şeyin değişmeyeceği…

Olayların kendi kontrolünde olduğuna inanmaması…

Ve en kötüsü de…

Tekrar deneme cesaretini kaybetmesi…

Maalesef bu durumdayız…

Esasında çok da haksız değiliz böyle düşünmekte…

Yaşananlar…

Savaşlar…

Ambargolar…

Aşağılanmalar…

Baskılar…

Beceriksiz siyasiler…

Ve daha da fazlası…

Bizleri böyle düşünmeye ve hissetmeye itmiştir…

Söylediğim gibi…

Bu şekilde hissetme konusunda çok da haksız değiliz…

Çözüm mü?

Bizim, Kıbrıslı Türklerin başarı hikâyelerine ihtiyacımız var…

Hayata tekrar tutunmak için…

Kendimize güveni, tekrar hayata geçirmemiz için…

Başarı hikâyelerine ihtiyacımız var…

Hikâye derken, örneklerden bahsediyorum…

Dönüp bir bakın etrafınıza…

Kendi işlerinde başarılı olan…

Tüm sorunlara, imkânsızlıklara rağmen…

Ayakta kalan, işletmelerimiz, başarılı iş insanlarımız var…

Rum tarafı bize ambargo uygular, hiçbir iş yapamazsınız diyenlere inat…

Türkiye, bizim güçlenip kendi ayaklarımız üzerinde durmamıza izin vermezlere inat…

Ayakta durabilen…

Güçlü insanlarımız var…

Yapmamız gereken tek şey…

Asgari menfaatlerde buluşmayı…

Kıskançlık yapmamayı…

Birinin mutsuzluğundan mutlu olmamayı…

Öğrenmek…

Daha sonra da…

Tek kurtuluşumuzun…

Turizm sektörü olduğunu kabul edip…

Top yekûn bu sektörün güçlenmesi için çaba göstermek…

Ülkeler artık pazarlama yaparken…

Belli markaları, belli ürünleri, belli bölgeleri ön plana çıkarırlar…

Mesela, Ayia Napa, belki de Kıbrıs Rum tarafından fazla bilinir dünyada...

Mesela, Barcelona Futbol Kulübü, İspanya'yı bilmeyenler bile bu takımı bilirler…

Mesela, Eyfel Kulesi, Fransa'dan daha çok burası bilinir…

Mesela, Cadbury, çikolata denince aklımıza hemen İngiltere gelir…

O kadar çoğaltabiliriz ki bu örnekleri, sayfalar yetmez…

Yeter ki, bahanelere sığınmadan, güçlü markalarımızı yaratalım ve sahip çıkalım…

İskele bölgesinden, Mağusa'ya doğru, el değmemiş o kadar güzel plajlarımız ve ormanlarımız var ki…

Bu bölgelerin bir marka yapılması ve turizmin hizmetine sunulması, sadece vizyon ister, biraz da cesaret…

Şimdi bazı çokbilmiş, güya çevreci okurların, "buraları da mahvedecek, peşkeş çektirmek istiyorsunuz" sözlerini duyar gibiyim…

Girne gibi bir örnek varken, çok da haksız değiller aslında…

Fakat ben o bölgeleri, ne birine peşkeş çekmek, ne de doğasını mahvetmek istiyorum…

Bunu isteyebilecek en son kişilerden biriyim ben…

Fakat buraların turizme kazandırılıp…

Büyük doğa parkları, yürüyüş alanları, muhteşem plaj alanları ile turizme kazandırılmasını…

Oraların K.K.T.C. denince akla ilk gelen…

Hatta K.K.T.C.'nin ismini bile önüne geçerek, tanıtımımızın yapmasını istiyorum…

Yapılabilir mi?

Kesinlikle yapılabilir…

Ne Rum tarafı ne de Türkiye buna engel de olamaz…

Yeter ki vizyon, bilgi ve cesaret olsun...

Siyasi irade olsun

Başka hiçbir şey istemeyiz…

Fakat "nerde bizde böyle siyasiler" dediğinizi duyar gibiyim…

Hiç kimseye muhtaç ve gebe kalmadan yaşamayı öğrenmemiz gerek...

Bir bedel ödenecekse de, hep beraber ödemeliyiz...

Hep beraber...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Serhan AKTUNÇ yazıları