Markası "basan" seçimi kazanır...

Yayın Tarihi: 14/12/14 11:43
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Artık Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili yazılar yazmanın vakti geldi de geçiyor. Bütün adaylar ayakkabılarını aşındırmaya başladığına göre bizler de parmak uçlarımızı çalıştırmamız gerekiyor.

Kardeşim Serhat İncirli'nin dünkü yazısında dediği gibi, bu iş marka işi ve onun ifadesiyle "Derviş Eroğlu markası beş adım önde."

Ne derseniz deyin, dileyen dilediğini de yazsın. İstediği hakareti bana ya da Serhat'a etsin, bu iş gerçekten marka işi.

Adayların marka değerine baktığım zaman Mustafa Akıncı iyi bir marka, ancak reklamcılar iyi bilecek markanın devamlılığı çok önemli. Örneğin Coca Cola birkaç ay üretim yapmasa yerine geçecek marka o kadar çok ki. Akıncı da aynı şekilde kendini piyasadan uzun bir süre çekerek marka değerini yitirdi ve şimdilerde marka lansmanını yaparak halkı yeniden o markaya yönlendirmeye çalışıyor, seçmen ya da bu analojide, tüketici, terk ettiği ya da bir süre piyasada olmayan bir markaya yeniden bağlanması zaman alır. Seçime kalan süre Akıncı'nın yeniden kendini kabul ettirmesi için yeterli bir zaman mı? Eroğlu ile kıyasladığında, bence değil ama yine de göreceğiz.

Sibel Siber bir marka olmaya başlamıştı. Hatta CTP Genel Başkanı onu geçici hükümete Başbakan olarak atadığında bu atama tam bir halka ilişkiler çalışmasıydı. Tabi Sibel Siber halk tarafından benimsenip, Genel Seçimlerde Yorgancıoğlu'ndan fazla oy alması, Yorgancıoğlu perspektifinden "Kontrolden çıkan bir markalaştırma çalışması" olarak değerlendirildiğinden kuşkum yok.

Konuya dönecek olursak, Sibel Siber önemli bir marka ancak yalnız kaldı gibi görünüyor. CTP'nin bütün parti olarak Siber'in arkasında tek yumruk olduğunu göstermeye çalışan imaj çalışmaları biraz zorlama gibi. Sibel Siber ve marka derken daha "İlk kadın Cumhurbaşkanı" markasını yürürlüğe sokmamış olmaları akıl alır gibi değil. Bu saatten sonra da bir işe yarar mı bilemem.

Tabi bir de Kudret Özersay ile ilgili marka bazında bir değerlendirme yapmak lazım. Özersay 'ın kalitesi konusunda bir şüphesi yok kimsenin. Ancak yine marka analojisinden gideceksek çok iyi bir araba markası olan Bugatti Veyron'un kalitesinden de kimsenin şüphesi yok ama koskoca dünyada bu arabayı satın alan kişi sayısı 20 ile sınırlı. Bunun para ile ilgisi yok. Nedeni söz konusu tercih edilen Mercedes ya da BMW gibi araçların işlevlerinin halkın istediği gibi olmasıdır. Arz talep markalaştırma süreçlerinde son derece önemli. Kimse işine yaramayacak çok çok iyi bir araba almak istemez. İsteyenler ise koskoca dünya da 20 kişi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en fazla oyu alacak olan aday kazanacağından Özersay bu yarışta yok. "İyi araba ama bizim yollarda gitmez" analojisi uygun bence.

Serhat İncirli'nin Eroğlu markası beş adım önde tespitine katılırken, aynı şekilde markalaştırma uzmanları yani halkla ilişkilerle iştigal edenlerin bu seçimde önemli rol oynayacakları görüşünü de doğru bulurum.

Herkes iyi pazarlar.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rasıh REŞAT yazıları