Bayrak Fetişizmi

Yayın Tarihi: 26/01/15 08:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Birkaç haftadan beri yazmamıştım. Yılın başlangıcı yazma hevesimin en zayıf olduğu zamandır nedense. Ne yazayım diye düşünürken Türkiye Cumhuriyeti Londra Başkonsolosluğunun bir mailini gördüm. "İngiltere'deki toplumumuzla her alanda gelişen ilişki ve işbirliğimiz kapsamında toplum temsilcilerimizin dernek ve vakıflarında kullanmak üzere Türk bayrağına ihtiyaç duydukları tespit edilmiştir" diyor mail. Ve tabi yazı konum hemen kararlaştırılıyor.

İngiltere'de yaşayan Türkçe konuşan toplumlarımızın ne büyük bir ihtiyacını tesbit etmişler! Dünya kadar sorun varken. Esasında mailde göze çarpan önemli bir konu "toplum temsilcilerimiz" olgusudur. Bunlar kimlerdir, ve kimler tarafından seçiliyorlar? Toplumu nasıl ve nerelerde temsil ediyorlar? Başkonsolosluktan gelen yazıda "toplumumuzla her alanda gelişen ilişki ve işbirliği"nden bahsediliyor. Acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum? Böyle bir ilişki ve işbirliğinden haberim yok. Olmasın da zaten. Bunu arzu edenlerden değilim. Tam aksine Temsilciliklerin, Büyükelçiliklerin, Başkonsoloslukların görevlendirildikleri işlere yönelip toplumu rahat bırakmaları, yönlendirmeye çalışmamaları gerektiğini her zaman savunup dururum.

Tabii ki toplumumuz arasında bu kurumlar tarafından yönetilmeye, yönlendirilmeye meyilli o kadar sözde "toplum temsilcisi" var ki, bunları her kokteylde, her göstermelik etkinlikte görebilirsiniz. Ama "temsil ettikleri" toplumlara verdikleri hizmetler nelerdir diye sorgularsanız, pek de doyurucu cevaplar almazsınız. Ama bu "toplum temsilcileri"nin göstermelik, çoğu zaman kendi tüzüklerine aykırı Yıllık Genel Kurul toplantılarından sonra ilk uğradıkları yer nereleridir? Tabi ki TC Büyükelçiliği, Başkonsolosluğu ve KKTC Temsilciliği. Efendim, nezaket ziyaretinde bulunuyorlarmış. Yerel gazetelerde boy boy çekilen el pence divan fotoları görmemek içindir ki bu gazeteleri uzun zamandır okumuyorum.

Sırası gelmişken Türkçe sözlü yerel basınımız ve özellikle TC Büyükelçiliği ve Başkonsolosluğu arasındaki vıcık vıcık ilişkilerin de rahatsız edici boyutlara ulaştığını üzülerek belirtmek gerekir. Meslektaşları Türkiye'de hapislerde yatırken dünyanın en çok gazeteci hapseden ülkesi Türkiyenin dış temsilcileri ile bu denli sıkı fıkı ilişkilerin sorgulanması gerekir doğrusu. Birkaç ay önce TC Başkonsolosu Yorulmazlar'ın düzenlediği bir toplantıda onunla toplumun gelişmesinde basının rolünü tartışmışlardı!. Rollerini Başkonsolostan öğrenmeye koşan "kalburüstü" gazeteciler! Vay maşallah!

Yine toplum aksaklıklarına dalıp yazımın esas konusunu unuttum. Evet. Bayrak fetişizmi. Tehlikeli bir hastalık olan milliyetçilik simgesi haline gelen ulusal simge bayrağa karşı putperestlik. Fetişizm, Fransızca kökenli bir kelime. Türk Dil Kurumu sözlüğünde tanımlaması şöyle: " İlkel toplumlarda doğaüstü bir güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesnelere tapınma, tapınakçılık, putperestlik."

Anavatanımız Kıbrıs'ta her dağbaşını bayraklarla dolduran zihniyet İngiltere'de de, hatta daha aşırı boyutlarda karşımıza çıkmaktadır. Olur olmaz yerde kullanılan bayraklar, sırasız yerlerde okunuan İstiklal Marşı, saygı duruşları adeta Türk dili ve kültürü okullarına devam eden çocuklarımıza zorla empoze edilmektedir. Bu simgelerin görülmesi gereken zamanlar ve yerler elbette var. Ama bunların heryerde karşımıza çıkarılması onların sadece göstermelik, anlamsız şeyler olarak algılanmasına yol açar. Nitekim 13 yaşındaki bir Kıbrıslı veya Türkiyeli Türk bir çocuğa bayrağın kendisi için ne ifade

ettiğini sorun. Bakalım size cevap verebilecek mi? Birkaç yıl önce değerli gazeteci Hasan Hastürer şunları yazmıştı: " Bu ülkede Bayrak Fetişizmini körükleyenler ayni zamanda bayrağı her türlü kirli işlerini örtmek amacıyla da kullandı. Türk ve KKTC

Bayraklarına, adeta cetvel-makas kullanarak geometrik şekilli provokatif saldırı düzenleyip sonra "kıyamet" koparma senaryoları kırk yıldır aşina olduğumuz teşkilat senaryoları. Halkımız da, dünya da yutmaz"

Türkiye'li gazeteci, yazar Ragıp Duran da birkaç yıl önce yazdığı "Bayrak Fetişizmi ve Faşizm" başlıklı yazısında şunları yazmıştı: "Bayrak bir simgedir, geleneği betimleyebilir, kültürden bir renk vardır, önemlidir, değerlidir belki ama faiz oranlarını da düşürmüyor, maaşları da artırmıyor, insanların vahim acil sorunlarına da çözüm üretemiyor. Dahası tüm bu yaşamsal alanlarda durumu daha da

vahim hatta içinden çıkılmaz hale getirebilir". Duran bu yazıda Newroz kutlamaları esnasında Türk bayrağını yerde sürekleyen 12-13 yaşlarındaki Kürt bir çocuğuğa karşı Genel Kurmayın körüklemesi ile gerçekleşen Türk medyasındaki aşırı saldırıya değiniyordu. Hürriyet Gazetesi köşeyazarlarından Hadi Uluengin 2002 yılında yazdığı yazıda şöyle diyor: "O nasıl bir köhne beyindir ki, aslında ulusal tematik işleyen bir programda Avşar balona tekme vurdu diye ''Türk bayrağını koruma kanunu'' uyarınca soruşturma açar? Bunun tam zıddında ise, nasıl olur da kaçak inşaat sahibi binasının yıkımını önlemek için yegane çareyi, çatıya bir bayrak, bir de Atatürk resmi asmakta bulur?"

Fetişist simgelerin aşırı etkisinden kurtulup gerçek toplum sorunlarına ciddi olarak eğilme zamanı çoktan gelip geçmiştir. Bizi yönlendirmeye çalışan, ve bunu büyük ölçüde başaran dış kurumlara dur

demeyi bilmeyen dalkavuk, yalakalardan kurtulmadığımız müddet toplum olarak iki ileri, bir geri itmeye devam edeceğiz. Tıpkı mehter takımları gibi.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ertanç HİDAYETTİN yazıları