Gurbet (Artık Yok (mu?))

Yayın Tarihi: 05/04/15 08:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Gurbette ömrüm geçecek,
Bir daracık yerim de yok
Oturup derdim dökecek,
Bir vefalı yarim de yok

Birçok sanatçının seslendirdiği bir gurbet türküsü. Şarkısı mı yoksa? Gurbet sınırsız bir kavram mı? Ne zaman başlar, ne zaman biter? "Artık gurbette değilim" dedirten zaman aşımı var mı?

Kıbrıs'tan, Türkiye'den, dünyanın her bir köşesinden ülkelerinden kopup yabancı diyarlarda yaşam sürdürmek için gelen insanların öyküsüdür gurbet. Hasrettir, özlemdir, melankolidir gurbet. İki yıl önce de, 50 yıl önce de ülkelerini terkeden çoğu göçmen insanın bu duygu içerisinde yaşamları devam eder, gider. Normal şartlarda göçmenlik bir ülkede 5 yıl serbest kaldıktan sonra resmen sonlanır. Ya gurbette olma duygusu? İşte o duygu bazı insanlarda yaşamlarının sonuna kadar sürer.

Geçenlerde değerli sosyolog, araştırmacı Semra Eren Nijhar'ın gurbet konusunu işleyen kitabının tanıtım ve imza gecesine katıldım. Etkinlik Semra hanımın projesinin ikinci ayağı idi. İlk etkinlik gibi yine aynı mekanda, Islington Town Hallda gerçekleşti geçen akşamki etkinlik de.

Semra hanımın İngilizce ve Türkçe olarak yayınlanan 'Artık Gurbet Yok (mu?)' isimli kitabının tanıtım ve imza etkinliğinde ayrıca 'Göç, Kadın ve Gurbet' konulu konferansı izleme şansı yakaladık. Konferansa katılan değerli akademisyen Profesör Doktor Ötüş Baskett, henüz birkaç hafta önce aramızdan ayrılan büyük yazar Yaşar Kemal'in kitaplarındaki göç ve gurbet konularına değinen zevkle dinlediğimiz bir konuşma yaptı.

Yaşar Kemal, ve diğer yazarların yapıtlarından da anlaşılıyor ki gurbet duygusu sadece doğduğunuz yerden binlerce kilometre uzakta, yabancı diyarlara yapılan göç ile edilinmez. Anadoludaki köyünden yaz ayları Çukurovaya pamuk toplamaya inen işçiler de aynı duygudan muztarip olabilirler.

Semra hanım ve gecede konuşan davetliler ve kitap için kendileri ile söyleşi yapılan bazı kadınlar deneyim ve görüşlerini anlattılar. Konuşmacıları dinlerken 45 yıl öncesi canlanıverdi belleğimde. Sıcak bir yaz gecesi şimdi artık güvercin yuvasına dönmüş Lefkoşa Uluslararası Hava Limanında buldum kendimi. Kişisel gurbet yolculuğumun başladığı gecede. "Artık demir almak günü gelmişti zamandan" benim için o sıcak yaz gecesi. Meçhule gidecek o uçağa doğru giderken arkama baktığımda annem "çocuğumu gurbete gönderiyorum" diye feryat ediyor, kardeşlerim, akrabalarım ağlaşıyordu. Ben ise içim hüzün dolu, ama bir taraftan da büyük bir maceraya çıkışın verdiği gizli bir heyecanla donup kalmış, hipnotize edilmiş gibiydim.

Yıllar sonra, gurbetin tartışıldığı gecede Yahya Kemal'in Sessiz Gemi şiirinin son iki mısrası geldi aklıma:

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden

Kitapdaki kadınların bazıları bulundukları ülkeye ne kadar uyum sağlamışlarsa yine de kendilerini gurbette hissettiklerini söylüyorlardı ama. Bir gün seferlerinden dönmeyi hayal ediyorlardı birçok "gurbetçi" gibi. "Gurbetçi" sözcüğü üzerinde de duruldu konferansda. Semra hanım bu yıkıcı sözcüğün geldiğimiz ülkelerdeki medya ve hükümetler tarafından ısrarla kullanıldığından, bunun da gurbet olgusunun devamlılığını sağladığından yakındı. Almanya'daki Türk vatandaşlarından örnekler vererek onların Almanya'da "yabancı", Türkiye'de "Almancı" olarak görüldüğünden bahsetti. Tıpkı biz Kıbrıslıtürklerin "Londrezler" olarak görüldüğümüz gibi.

Bir de zoraki gurbete kaçanlar var. Nazım Hikmet, "Sen esirliğim ve hürriyetimsin,/ çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,/ sen memeleketimsin/, diyerek gurbetlik duygusunu, memleket hasretini dile getirmişti. 43 yaşında sürgüne gittiği Fransa'da yaşama veda eden büyük sanatçı Ahmet Kaya da hep memleket hasreti çekti ve bunu o eşsiz şarkılarına hep yansıttı. Şimdi Malatya'da değil, Paris P`ere Lachaise mezarlığında yatmakta. Cem Karaca'nın da "yolu gurbete düştüğünde", "dertli dertli ağlıyordu gönlü", Yunanistan kıyılarından hasretle ülkesine bakarak. "Biz hep gurbet türküleri söylemek istemiyoruz. Dağlarımız, ovalarımız, ırmaklarımız bizi bekliyor... Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmeyi tercih ederim" demişti Yılmaz Güney gurbette iken.

Bunlar ünlü gurbetçiler. Bir de ülkelerinden zorla sürgüne itilen yığınlarca ilticacılar var Avrupa'da. İngiltere'ye 1970li yıllarda ve 1980li yılların sonunda gelen binlerce ilticacı. Ve birçok diğer ülkelerden sürgüne gelenler. Onlar gurbete nasıl bakar acaba? Biliyorum ki onlar daha da büyük bir özlemle, hasretle geldikleri ülkeleri anımsarlar.

Semra hanımın sevimli kızı gecenin sonunda herkesten gurbetin kendileri için ne renk olduğunu yazmalarını istedi. Her zaman orijinal birşeyler yapmak isteğiyle çırpınan biri olarak, mavi, siyah, kırmızı renklerinin arasına "renksiz" yazdım. Sonradan düşündüm. Gurbet sahiden ne renk acaba? Galiba değişkendir gurbetin rengi. Güneşli bir günde gözlerinizi kapattığınızda kırmızımsı turuncu, karanlık, kasvetli bir kış günü gözlerinizi kapattığınızda siyahımsı gri olabiliyor.

buralar nere, buralar nere
bir bildiğim olmalı, bilmez olmuşum
bir derdim olmalı, gülmez olmuşum
buralara konmuş göçmen olmuşum
bir derdim olmalı, gülmez olmuşum
Bülent Ecevit

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ertanç HİDAYETTİN yazıları