Okullarımız dönüm noktasında (3)

Yayın Tarihi: 01/02/16 08:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Zurnanın son deliği olmaya devam!

Geçenlerde eğitimci bir arkadaşım "geçen haftaki yazını beğendim. Çok derli toplu, olumlu bir yazı idi" dedi. İlk yazıdan bahsediyordu. İkinciyi okumadan!

Şaka ile karışık sordum: "her zaman öyle değil mi yazılarım?". Gülerek cevapladı: "Bazen iğneli olurlar!".

İğneli yazı. Eleştiren yazılar. Yapıcı eleştiri her zaman olumludur. Ancak eleştirilmeyi bilmek bir sanattır. Beceri gerektirir. İşte, maalesef toplum olarak en zayıf olduğumuz şeylerden biridir eleştirilmek.

İğneyi önce kendime batırmayı bilenlerden biri olduğumu düşünürüm. Nitekim geçen haftaki yazımda bunun örneği görülebilir.

Eleştirirken de eleştirdiğim konular üzerinde öneriler sunarak yapıcı olmaya özen gösteririm.

Geçen yazının sonunda okullarımızın şemsiye örgütü Konsorsiyuma yönelik bir eleştiri yaptım. Arkadaşlar alışıktır.Bu kuruluşumuzun birkaç yıldır çok içine dönük çalıştığından bahsettim.

Çok yakın bir geçmişe kadar Konsorsiyum Web sitesi sadece Türkçe idi. Şimdi bu düzeltildi. Ancak sitedeki haberler düzenli olarak güncellenmediğinden pek bir işe yarayan durumda değil. Sadece okul listelerinden okullar hakkında bilgi alınabilir.

İnternet çağında iyi iletişim başarı için en gerekli unsurdur. Bir ko-ordine/şemsiye grubu üyeleri ile iyi iletişim sağlayamazsa onlara verebileceği katkı da kısıtlı olur. O yüzden ilk yapılması gereken bu iletişim eksikliğinin giderilmesidir.

Birkaç yıldan beri okullarımızın kullanımı için biri Kuzey, diğeri Güney Londra'da iki binanın gerektiği görüşü pompalanmakta. Hatta Konsorsiyum bu maksatla bir "bina kampanyası" başlattı. Şu an bütçelerinde 18bin sterlin bulunuyor.

Binalar alındı diyelim. Bu binaların içinde neler yapılacak? Hangi maksada hizmet edecekler? Açık değil.

Binalar alındı diyelim, dedim ama Londra emlak fiyatları göz önünde bulundurulduğunda en az birkaç milyon sterlin fiyatında olan iki bina, iki yılda 18 bin toplanabilindiğinde kaç yılda alınabilecek? Onu da siz okurların takdirine bırakıyorum.

İnternet çağında bizim toplum hala fiziki yapılar peşinde. Geçen hafta bahsettiğim Paiwand Afgan derneğinin küçücük bir ofisden başka binası yok. Devlet okullarını ücretsiz kullanıyorlar. Üstelik onların öğrencilerine de hizmet götürüp finansal destek alıyorlar.

Üstelik en az 5 derneğimizin kendilerine ait kocaman binaları var. Bu binaların kullanımı incelenirse, örneğin bir hafta boyunca kaç kullanıcının uğrak yeri oldukları denetlenirse adım gibi eminim, çok düşük bir sayı çıkacak önümüze.

Hal böyle iken niye ek binalar, ek masraflar? Varolan binaların yeterince ütilize edilmesi niye düşünülmüyor?

Sorunun cevabını hepimiz biliyoruz. Çünkü herkes "ben" diye düşünüyor. "Biz" diye düşünen yok. "Benim binam", "benim derneğim", "benim üyelerim".

Yeni kurulan derneklere yetiştirme kursu verdiğimde daima "founderssyndrome"dan bahsederim. Yani "kurucu sendromu".

Dernekleri başlatanlar,başlattıkları dernekleri kendi çocukları olarak görürler. Herşeyi kendileri kontrol etmeye kalkışır. Bu tür insanların varolduğu derneklerde demokratik, sağlıklı kararlar alınması zor olur.

Sonuç olarak dernek misyonunu yerine getiremeyecek duruma düşer ve etkisi çok azalır.

Bizim toplum bu tür derneklerin örnekleri ile dolu.

Yukarıda yetiştirme, eğitim kurslarından bahsettim. Bir anket yapıp Türk dili, kültürü okullarının Yönetim Kurulu üyeleri ve öğretmenlerinin geçtiğimiz yıl kaç eğitim kursuna katıldıklarını araştırsak, sonuç ne olur sizce?

Biraz dağınık oldu ama sorunlar o kadar çok ki, nerden başlayıp nerede bitireceğime karar vermek zordu. Şimdilik konuya noktalı-virgül koyup ara veriyorum.

Şu an Dr. Bülent Dizdarlı'nın"Dünyanın Merkezinde Hayatla Polemik" kitabını okuyorum. Köşe yazılarından oluşan ilginç bir kitap.

Çok beğendiğim bir yazısında kendini eleştiren birisinin, onun için "bunlar zurnanın son deliğidir" dediğini yazıyor. Araştırma sonucuBülent bey zurnanın son deliğinin bir işe yaramadığını öğrenmiş.

Ama bir zurna üstadı ona sormuş. "Neden davulla sadece zurna birlikte çalınır da diğer aletler çalınmaz?" Meğer cevap şu imiş: Davulun sesini ancak zurna bastırabilirmiş. En yüksek ses de zurnanın son deliğinden çıkarmış!

İşte biz de çoğu zaman vur patlasın, ahenksiz, kuru gürültü yaratmak için çalınan davullara karşı en azından eğitim alanında zurnanın son deliği olmaya devam edeceğiz.

Bildiğinizi zannetmeniz, öğrenmemenizin en büyük düşmanı olmuştur – Claude Bernard

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ertanç HİDAYETTİN yazıları