Devletimize sahip çıkmalıyız

Yayın Tarihi: 16/11/14 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Kıbrıs Türk halkı olarak acılarla, mal ve can kayıpları ile çok büyük mücadeleden sonra kurduğumuz devletimize sahip çıkmalıyız.Türkiye'nin sınırları dışında kaldıktan sonra, İngiliz müstemleke döneminde ve ortaklık yönetiminde çektiğimiz sıkıntılar ve acılar unutulmamalı.

Adanın İngilizlerin eline geçmesinden sonra çeşitli ve sistemli baskılar nedeniyle, çok sayıda Kıbrıslı Türk, Türkiye, İngiltere ve Avustralya'ya göç etmek zorunda kalmıştır.

İngiliz yönetimi bir yandan Türk halkının çeşitli baskılarla adadan göç etmesini sağlarken, öte yandan da Ege adaları ile Yunanistan'dan adamıza göçmenler taşımıştır.Böylece 1771'li yıllarda adada 30.000 Rum,75000 Türk bulunmasına karşın, müstemleke döneminde Rumlar çoğunluk durumuna getirilmiştir.

Osmanlı döneminde ada topraklarının büyük bir kısmı Türk halkının tapusunda ve vakıf malı idi.İngiliz müstemleke yönetimi çeşitli vergi oyunları ile ,Türkleri taşınmaz mallarını Rumlara satmak zorunda bırakmış; vakıf malları da, çeşitli gerekçelerle Rumlara dağıtılmıştı.Böylece taşınmaz mal avantajımız da elimizden alınmıştı.

İngiliz yönetimi Evkafa el koymasına rağmen, camilere imam atamamaktaydı.Bu nedenle Camilerimizde emekli ilk okul öğretmenleri gönüllü olarak imam hizmeti yapıyordu.

İngiliz müstemleke döneminde Kıbrıs genelinde Türk hekim, Mimar, Avukat,Mühendis , Lise öğretmeni parmakla sayılacak kadar azdı.Bütün Kıbrıs'ta sadece birkaç Türk iş adamı vardı.Devlette çalışan Türk sayısı da oldukça azdı.Halkımızın büyük bir kısmı geçimini işçilik,hayvancılık ve çiftçilikten sağlıyordu.

Bir çok ailenin kızlarını Araplara satması, ö dönemde halkımızın ne kadar büyük ekonomik sıkıntı içinde olduğunu kanıtlamaktadır.

Osmanlı döneminde bizim Rum komşularımıza kötü davranmamamıza ve onlarla iyi komşuluk ilişkileri içinde yaşamamıza karşı,adanın İngiliz yönetimi altına geçmesinden sonra bize hep düşmanca davrandılar.Her fırsatta Türklere saldırdılar.

1960'ta kurulan ortaklık yönetiminde, bizimle işbirliği yapmak ve iyi ilişkiler içinde geçinmek yerine, düşmanca davrandılar ve 1963'te silah gücü ile tek yanlı olarak yönetime el koydular.

1963'te ortaklık yönetiminden dışlandık ve Türk memurlar işlerini kaybetmiştir.Türk halkı olarak,Rum silahlı güçlerinin ablukası altında, küçük alanlarda adeta açık hava hapishanesi koşullarında yaşamak zorunda bırakıldık.Bir çok silahsız Türk yollarda seyahat ederken ve kırsal alanlardaki arazisinde çalışırken kaçırılarak katledilmiştir.Ekonomik kısıtlamalar nedeniyle bir çok maddenin Türk bölgelerine girmesi engellenmiştir.103 karma köyde yaşayan Türkler, Rum saldırıları nedeniyle canlarını kurtarmak için göç etmek zorunda kalmıştır. Tüm ekonomik faaliyetlerimiz durmuş ve halkımız Anavatanın yardımı ile yaşamını sürdürebilmiştir.Rum silahlı güçleri Rum bölgesi içinde kalan ibadet yerlerindeki hocaları bile öldürmüş,tüm Türk yerleşim birimlerine saldırmış ve bir çok soydaşımızı katletmişti.

Kıbrıs Türk halkı olarak bize yaptıkları tüm kötülüklere ve çektirdiklere acılara rağmen halen kendileri ile ortaklık kurmağa razı olmamıza karşın, onlar adanın tümüne sahip olmak mücadelelerinden vazgeçmek niyetinde olmadığını gizlememektedirler.

Rum tarafı Avrupa Birliği ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi Rusya, Çin, Fransa gibi emperyalist ülkelerin desteğine güvenerek ve Türk halkının da ambargolar ve yıkıcı propagandalarla eninde sonunda teslim olabileceği umudu ile, şimdiye kadar sürdürülen toplumlar arası görüşmelerde, anlaşmaya yanaşmamıştır.

Bu durumda Kıbrıs Türk halkı olarak devletimize sahip çıkmamız, iç işlerimizdeki sıkıntılardan kurtulmak için elbirliği ile çalışmamız ve dünyaca tanınmak için girişimlerde bulunmamız gerekmektedir.

Sadece Rum halkını temsil eden güneydeki yönetimin 1960'ta kurulan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti olmadığı ve bu unvanı kullanmasının da sahtekarlık olduğu gerçeğini bütün dünyaya hatırlatmalıyız.

Bizim Rumların da devleti olduğumuzu ileri sürmediğimizi, paylaşımcı tutumumuz nedeniyle, sadece kuzeyde kontrolümüz altındaki topraklarda egemen olduğumuzu kabul ettiğimizi;Öte yandan Rum tarafının tüm Kıbrıs halkının egemen yönetimi olduğunu ileri sürdüğünü ve silah zoru ile yıktıkları Kıbrıs Cumhuriyeti unvanına sahip çıkarak avantajlarından yararlandığını anlatmalıyız.

Rum tarafı Acheson planından son Annan Planına kadar tüm çözüm planlarını kabul etmemiş ve bizimle eşit ortaklıktan yana olmadığını açıkça ortaya koymuştur.Son görüşmelerde de eski tutumlarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır.

Şimdi, masaya dönmesi için Rum tarafına yalvarmak yerine,Kıbrıs Türk halkı olarak kendi kendimizi yönetme ve devlet olma hakkımızı kolay kazanmadığımızı göz önünde tutmamız ve geçmişin karanlık dönemine götürülmememiz için, KKTC'ye sahip çıkıp onu tanıtmaya çalışmalıyız.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.