Sağlıktaki çöküşün resmidir!

Yayın Tarihi: 20/12/10 07:00
okuma süresi: 13 dak.
A- A A+

Sağlığın şakaya getirildiği tek ülke bizimkisi olsa gerek.

Bazen paranın bile satın alamayacağı tek konu sağlık.

Ülkemizde özel hastaneler her geçen gün artarken, buna paralel olarak da devlet hastaneleri hem sistemsizlik hem de parasızlıktan dolayı tel tel dökülmeye başladı.

Tam anlamıyla devlet hastanelerinde sağlık Allah'a havalede edilmiş durumda ve tek sevinç noktamız buralarda çalışan sağlık ekiplerinin özverilerinden ödün vermemesi.

Ülkemizin önde gelen isimlerinden Kudret Akay'ı tanımayan yoktur.

Önceki gün başından geçenleri öğrenince ne yalan söyleyelim devlet hastanelerimize olan güvenimiz artık kendini güvensizliğe bıraktı.

Bir insan hayatının bu kadar ucuz olduğu hastanelerde yaşananlar, bugün Kudret Akay'a yarın bana, öbür gün de sizin başınıza gelebilir.

Bu yazıyı özellikle hükümet bireyleri ile sağlık yetkililerine ithaf ediyoruz;

***

"Sağlık sistemini tartışırken, temelde tartışılan doktorların çalışma saatleri, ikinci işleri, çalışanların maaşları ek mesaileri ve benzeri olgular olmuştur.

Veya tartışma sağlık sistemi tartışması olarak başlarken dahi yukarda saydıklarım öne çıkarak esas tartışılması gereken olguyu perde arkasına itmiştir; sağlık sistemini kullananların hizmetten yararlanmaları.

Cümle ilk okunduğunda basittir. Ancak anlamı yaşam ve ölüm arasında nerede duracağımıza işaret eder; hizmettten yararlanamıyorsanız, sistem çalışmıyorsa ölebilirsiniz. Bu kadar açık ve net.

Ve bu sistem Dr Burhan Nalbantoğlu Hastanesine beyin kanaması nedeniyle giden bizim hastamız için çalışmadı.

Kelimelerimi dikkatle seçerek kullanmaya çalışıyorum. "bu sistem çalışmıyor" genellemesi yerine "bizim hastamız için çalışmadı" şeklinde bir cümle kurdum.

Ancak bizim yaşadığımız süreç hastaneye beyin kanaması nedeniyle götürülen herkes için ayni şekilde çalışıyorsa o zaman herkes dikkatli olsun.

Çünkü beyin kanaması geçiren hastanızı her an kaybedebilirsiniz.

Dr Burhan Nalbantoğlu hastanesinde kurulu sistem beyin kanaması geçiren hastaları yaşatacak bir sistem değildir.
Bu sistemde beyin kanaması geçiren bir hastanın hastahaneye girdikten sonra hayatta kalabilme şansının olabilmesi için; beyin kanaması kendi kendine durduracak. Hastanın durumu kötüye gitmeyecek; hastanın kötüleşme saati doktorun muayene saatine denk gelecek; o saatte hastanede tomografi çekecek teknisyen bulunacak; o saatte hastanede ameliyat yapabilecek beyin cerrahı bulunacak

Bunların tümü ayni anda gerçekleşirse hastanın yaşama şansı olabilir.

Bunlar benim gözlemlerim.

Ve kendi tecrübemizde yukarda saydığım dört şart bir arada olmadı.

Salı sabah saat 03.30'da Alsancak'taki eve çağrılan ambulansla başlayan olaylar dizisinin özetini sunarak, olası benzeri durumla karşılaşabilecek başka hasta yakınlarını ve bu sistemin sorumluluğunu taşıyan kişileri bilgilendirmek, uyarmak istiyorum.

Çünkü bu kısa serüvenin sonunda bir kişi ölebilir. Ve kişi de sizin çok secdiğiniz bir yakınınız olabilir.

Ambulans saat 04.00 civarinda hastamızı alarak yola çıktı.

Beyin kanaması şüphesi.

Ambulansta görevli hemşireler kol ve bacak fonksiyonlarına bakıyorlar.

Hem iki kolda hem de iki bacakta hassasiyet ve hareket var.

Ambulansın ardından Girne'ya vardığımızda ambulansın Lefkoşa'ya gönderildiği söylendi.

Zaman kaybına neden olan bu uygulamayla ilgili de sorulacak bir dizi soru vardır ancak bunları sonraya bırakıyorum.

Lefkoşa vardığımızda hastamız acile alınmıştı.

Bir süre sonra alınan (burada ne kadar sure geçtiğini hatırlamıyorum ancak kayıtlarda olması gerek) tomografi beyin kanamasını teyit ediyordu (Tomografinin üzerinde saat yazması gerekirken, yazılmamış. Ölümcül olabilecek bir hata mı? Bunu da sonra sorulayacağım)

Hastamızın hemen nörolojik kontröl altına alınması gerekiyor.

Ancak Nöroloji bölümü dolu olduğundan hastamız Genel Cerrahi Yoğun bakıma alınıyor (Yoğun bakım odasının kahredici durumumunu sorgulayan bir dizi soru vardır ama bunları da şimdilik daha sonraya bırakıyorum) da Saat 06.00'da hastahaneden çıkıyorum.

Elimize bir liste verilip sabah getirmemiz isteniyor.

Görüşme gün ve saatlerinin de Pazartesi ve Perşembe günleri saat 11.00-13.00 arasında olduğu belirtiliyor.

Bu sırada hastamızın bilinci yerinde konuşabiliyor, kelimeler söylüyor, kollar ve bacaklar hareket edebiliyor.

Sabah 11.00'de listede istenenleri hazırlayarak yoğun bakıma gidiyorum ancak içeriye girebilmek mümkün değil.

Buna engel olmaya çalışan hemşirenin tavrını da sorgulayan soruları daha sonraya bırakıyorum.

Bana başhekimlikten izin kağıdı almam gerektiği söyleniyor.

Alt kata inip mühürlü bir kağıt alıp tekrar yukarıya çıkıyorum.

Hastamızın yanına girmek yine mümkün değil.

Ayni hemşire hanım yine takmıyor.

Bu arada Dr Gülgün hanımı görüyorum. Hemen ilgilenip ilgili uzman doktoru (Dr Turgay Akalın) bulmamı söylüyor.

Saat 12.00 civarı.

Beyin kanamasının üzerinden 9 saat gibi süre geçti.

İlk ve son tomografi ise saat 05.00 civarında alınmış.

İlgili doktor bana beyin kanaması teşhisini tekrar belirtiyor.

Hastanın kontrol altında tutulduğunu ancak Nöroloji bölümü dolu olduğundan hastamızın şimdilik –yer açılıncaya dek- genel cerrahi bölümünde yatacağını belirtiyor.

Hastamızın bilincinin açık olduğunu belirtiyor.

Dr Turgay beye kız kardeşimin Profesör doktor olduğunu o an uçakla İzmirden gelmekte olduğunu saat 13.30 gibi alıp hastahaneye getireceği belirtiyorum. Kendisinden doktor olan kardeşimin hastamızı görebilmesinin sağlanması istiyorum.

Saat 13.30 civarı.

Kardeşimle Dr Turgay beyin yanındayız.

Turgay bey hastamızı yoğun bakımda görebileceğimizi, gördükten sonra da daha detaylı görüşelim diyor.

Hastamızı görebilmek için tekrar yoğun bakıma çıkıyoruz. Ancak ne mümkün. Ayni hemşire hanım bu kez sadece beni değil, yanında olabilmek için İzmirden çıkıp gelen Profesör doktoru (hastamızın kızı), Doktor Turgay beyi de takmıyor.

Yoğun bakıma girebilmek mümkün değil.

O ana kadar sağlık hizmetini kullanan sıradan bir vatandaş gibi normal yolları deneyerek yaptığım tüm girişimler sonuçsuz kalınca telefonla birilerine ulaşma zamanının geldiğine karar veriyorum.

Ulaşıyorum, yoğun bakıma telefon geliyor ve ben ve kardeşim saat 14.00 gibi hastamızın yanına girebiliyoruz.

Hastamız hala daha tepki veriyor. Ancak konuşamıyor. Mırıldanır gibi bir kelime söylemeye çalışıyor.

Hastanhaneye kaldırıldığı andan daha kötü durumda. Yani durumu kötüleşiyor.

(Peki bu sırada yeni bir tomografi çekip hasatnın durumunun kötüleşmekte olduğu tıbbi olarak da tespit ediliyor mu? Maalesef hayır)

Tekrar Dr Turgay beyin yanına iniyoruz.

Turgay bey iki doktorun anlayacağı dilden kardeşime hastamızın durumunu anlatıp o an bir müdahaleye gerek görmediklerini ancak bu konuda daha fazla bilgiyi Dr Hüseyin Çelik'ten alabileceğimizi söylüyor.

Saat 14.30 civarı. 4. Kata çıkıp Hüseyin Çelik beyi arıyoyuz.

Ancak o sırada içeride değil.

Telefonla ulaşıp iki doctor telefonda konuşuyorlar.

Hüseyin bey özetle şu an hastaya cerrahi müdahalede bulunmak istemediklerini ancak durumu kötüye giderse müdahale edeceklerini söylüyor.

Bu arada kardeşimin akademik tıp çevresinden olmasından dolayı, sürekli Türkiye'den farklı doktorlarla temas kurup görüş alıyoruz.

Hüseyin beyle konuştuktan sonra çekilen tomografinin kopyasını alıp bir başka doktordan da görüş almamız gerektiği kanaatine varıyoruz.

Ancak tomografiyi almak mümkün mü? Görevli teknisyenin mesaisine uygun mu acaba hastamızın sağlığı için istediğimiz?

Hastahane yönetimi de dahil olmak üzere 4 doktorla arka arkaya yapılan telefon görüşmeleri sonrasında saat 17.30'da sabah saat 05.00 civarında çekilmiş tomografinin bir kopyasını alabiliyoruz.

Tomografiyi saat 18.00 civarında YDÜ hastahanesinde beyin cerrahı Prof Erkan Kaptanoğlu'na ulaştırıyoruz.

İlk soru "tomografi çekildiği an'la (sabah saat 05.00) o ana kadar geçen sure içerisinde hasta'nın durumunnda ne gibi bir değişiklik olmuştur?"

İşte Devlet hastahanesinde o saatte kadar birkaç kez sorulması gereken ancak hiç sorulmayan kritik soru.

Çünkü bu soruya verilecek cevap hastaya cerrahi müdahale yapılıp yapılmayacağını da belirleyecek.

Bu sorunun cevabi hastanın yaşamını belirleyecek.

Prof Erkan beyle görüşmemiz sonrasında hastamızı YDÜ hastahanesine nakletmeye karar vererek gerisin geri Devlet hastahanesine döndük.

YDÜ'den bir ambulans da hastamızı nakil için 4 personlle hastahaneye geldi.

O sırada görevli doktor Sıla hanım Genel Cerahhiye çıkarak hastamızı muayene etmek üzere olduğunu belirtti.

Muayene sonrasında Sıla hanım bize hastamızın bilincinin artık açık olmadığını söyledi.

Yani hastamız devletin hastahanesinde adım adım ölüme giderken devletin tek yapabildiği bunu bze bildirmekti. Neden?

Neden devletin hastahanesi sabah 05.00'de yapılan tomografi çekiminden 14 saat sonra hala daha ikinci bir tomografi filmini almamış?

Neden devlet hastahanesi beyin kanamsı geçiren bir hastayı müşahade altında tutup durumunun kötüye gittiğini tespit edememiş?

Neden devletin hastahanesinden tomografi filminin bir kopyasını almak üç saat sürmüş?

Neden devletin hastahanesinde film çekecek teknisyen "mesai saatleri dışında" bulunmuyor?

Neden devlet yaşamı mesaiye bağlıyor?

(Bu soruları daha çoğaltarak sormamız gerekmektedir. Ancak bunlar önümüzdeki günlerin soruları olacaklardır)

Yaşadığımız bu süreç sonunda bilincini ve hareket kabiliyetini önemli ölçüde kaybetmiş hastamızı YDÜ hastahanesine kaldırdık.

Hemen ilk muayene ve yeni bir tomografi sonrasında ise ilk müdahale. Başarılı geçen ameliyat bittiğinde saat Perşembe sabah 01.30'du. Hastamız şu an yapılması gereken herşeyin yapıldığı bir ortamda yaşama mücadelesi veriyor.

Hepimiz kazanacağından eminiz. Emin olmak zorundayız. Ancak o, mücadelesini verirken hepimiz kendimizi, kendi yakınlarımızı düşünerek bu devletin bu sağlık sistemsizliğini, hastayı kaderine terkedişini sorgulamalıyız.

Bu yazıyı bu sorgulamayı başlatmak için yazdım.

Sevgili Levent bunu Havadis gazetesinde köşesinde yayınlayacağını belirtti.

Levent ve Havadis konunun kamuya taşınmasına aracı oldular.

Umarım medya bir bütün olarak duyarlılık gösterir.

Yazıyı mümkün olduğunca olgulara dayandırarak, duygularımdan arındırarak yazmaya çalıştım. Kolay değildi çünkü tüm yazı boyunca "hastamız" diye bahsettiğim kişi annemdir. Hepimizin bir annesi vardır. Hepiniz ayni şeyleri yaşayabilirsiniz.

Bu yazı burada bitmedi. Bunun devamını getirmek benim için artık bir görev ve basının duyarlılığı devam ettiği sürece; bir şeyleri değiştirebilmek ümidi devam ettiği sürece konunun peşini bırakmayacağım.

(Kudret Akay)

***

Not. YDÜ hastahanesiyle ilgili deneyimlerimi de aktarıp her iki hastahanenin karşılaştırılması belki de "farkı" daha açık bir şekilde ortaya koyacaktır. Ancak bu yazının konusu bu " fark" değildi. Çünkü böylesine bir karşılaştırma bir çok olgunun bir arada ele alınmasını gerektirecekti.

Burada tırnak işaretleri içerisinde kullandığım "fark" esasında sadece iki hastahane arasındaki farka işaret etmiyor.

Bu fark çok daha derin ve toplumsaldır. Bu nedenle bunu bir başka yazıya bırakmak istiyorum.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları