Koop-Süt de satıldı!

Yayın Tarihi: 17/06/11 08:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Okurların bir çoğu ülkenin dingilinin koptuğu yönünde görüş belirtiyor.

Doğrudur, dingili kopmuş, direksiyonu başkasının eline geçmiş ve Kıbrıs Türkünün iradesinin çok dışında politikalar uygulanmaya başlamıştır.

Yaklaşık bir sene önceydi, adına ister yeniden yapılandırma deyin, isterse özelleştirme ya da peşkeş çekme, Kop-Süt'ün Türkiye'den bir süt ürünleri sektöründe ünlü bir şirketine satılmak istenmesini.

Personel başta, sendikalar ve muhalefet ayağa kalmış, bu konuda geri adım atılmıştı!

Çünkü hükümet bu işi zamana bırakma kararı almıştı…

Ama artık zamanı geldi!

Nasıl DAK ve DAİ, bir gecede alınan kararla, daha da doğrusu birilerinin kararı ile Doğa Koleji'ne devredildiyse, Koop-Süt'ün de kaderi belirlendi ve perde gerisinde yapılan ziyaretler sonrası bir sene önceki söz konusu olan şirkete verildi.

Birkaç güne kadar bu satışın da kokusu çıkacak ve sonra da kıyametler kopacak!

İşte o zaman çok merak ediyorum;

Başbakan yine bilgisi olmadığını, basından okunduğunu mu söyleyecek?

Ya da bir başka hükümet yetkilisi, bu satıştan zerre kadar bilgileri olmadığını mı ağzında geveleyecek?

Ya da ihaleye zaman olmadığı için böyle bir karar alındığı yalanı mı ortaya atılacak?

Bunu bekleyip hep birlikte göreceğiz…

Aslında bilir misiniz, hükümet biraz cesaret sahibi olsa, ilgili kuruluşları karşısına alıp adam yerine koysa ve bu gidişatın iyi bir gidişat olmadığını açıklasa ve birlikte bir çözüm yolu aransa, bu kadar kızılca kıyamet kopmayacaktır.

Ülke tarihinin en korkak, en pısırık ve paniklemiş hükümeti çabaladıkça batmakta ve ülke huzurunu da riske sokmuştur…

Koop-Süt konusunda bir de madalyonun tersi vardır…

Bu kurumumuz da diğerleri gibi gelmiş geçmiş hükümetlerin rant ve istihdam kapısı olarak kullanılmış, çalışan sayısı şişirilmiş ve kar edemez duruma getirilmiştir.

Her ne hikmetse buradan emekli olanlar, sırf partilere yakın oldukları için yine istihdam edilmişler, sigortadan aldıkları paranın yanı sıra, buradan da yüklü maaşlar çekerek, hem sıkıntıların nedeni olmuşlar, hem de gençlerin istihdamının önünü kesmişlerdir.

Bizim hazmedemediğimiz konu ülke kötü ellerde yönetilirken, bunun bedelini yönetenlerin değil çalışanların ödemek zorunda bırakıldığıdır.

Bu ülkede bakkaldan bir ekmek çalsanız 6 ay hapis yatarsınız, devletin bir camını kırsanız en az birkaç gün kodeste yatarsınız, ama iş siyasetçiye gelince kötü yönetimden dolayı devleti trilyonlarca zarara soktuğu halde bunun ne hesabını soracak bir merci bulabilirsiniz, aksine toplumun önüne çıkıp sanki de hiçbir suçları yokmuş gibi sırıttıkları görünce işte o zaman kahrolursunuz.

KTHY'yi kapatıp devletin malına zarar veren, çalışanını işsiz bırakan siyasilerdir.

DAK ve DAİ gibi kurumları bir gecede peşken ve bunun için şerefe kadeh tokuşturan yine onlardır.

KKHY'nı kuracağız diye objektifler karşında vatandaşın gözünün içine baka baka yalan söyleyen yine siyasilerdir.

Koop-Süt'ü ve sonra bankayı, daha sonra da Vakıflar Bankası'nı satacak olan yine bu basiretsiz takımdır.

Kıb-Tek ve Telefon Dairesi gibi ve daha sonra da BRT, TÜK ve Cypruvex gibi kurumları da yeniden yapılandırma adı altında darmadağın edip yüzlerce kişinin işsiz kalacak olmasına neden olacak olup, yine bunların bedelini onlar değil de, halkın ödeyecek olması, insanı dehşete düşürmekte ve daha da beteri ülkesinden soğutmaktadır.


Okur Mektubu
"Ankara ne yapmak istiyor?"

"Sayın Özadam,

60 yaşındayım, kendimi bildim bileli Türkiye'ye taparım.

Büyüklerimiz bizi Anavatan sevgisi ile büyüttü, Türkiye olmazsa Kıbrıs Türkü de olmaz diye yetiştirildik. Buna gönülden de katılıyoruz.
Ancak, yıllardan beridir Ankara'yı Kabe edinmiş birisi olarak son gelişmelerden sonra sevgimden şüphe duymaya başladım.

Siz dürüst ve sadece doğruları yazan bir gazetecisiniz, lütfen bize açıklayın neler oluyor, bizi artık kimler yönetiyor, nereye doğru gidiyoruz, Ankara Kıbrıs Türkünü gözden çıkardı mı?..."
(Raif Dayı)

Kazanç

Salamon'un işleri tersine tersine gidiyor, oturup Amerika'daki arkadaşı Mison'a mektup yazıp akıl danışıyor.
Aldığı mektupta ;
"Elinde ne var ne yoksa sat Amerika'ya gel" diyormuş Mison.
Salamon neyi varsa satmış. Tek oda bir dükkanı varmış, her ihtimale karşı bu kalsın demiş.
Karısı Rebecca'yı burada bırakmış üç beş kuruş da harçlık verip, Amerika'nın yolunu tutmuş.
Aylar geçmiş Salamon'dan nihayet bir mektup gelmiş söyle diyor;
- "Kuzum Rebecca, Çoktandır yazamadım kusura bakma.
Benim burada işler çok iyi. Epeyce bir müddet elimdeki parayla ihale kovaladım.
Sonunda, Kore savaşından kalma eski don ihalesine girdim.
tanesini bir dolardan alıp, kısalttırdım, 2 dolara malettim ve tanesini 10 dolardan sattım.
Buradan kazandığım parayla bu defa Vietnam savaşından kalan eski yatak ihalesine girdim.
Eski yatakların tanesini 5 dolardan aldım, üzerine yeni yüz kaplattım, 10 dolara mal ettim tanesini 100 dolardan sattım.
Kuzum Rebecca, durum şimdi çok iyi, dükkanı sat acele yanıma gel."
Rebecca cevap vermiş;
- "Kuzum Salamon, sen orada yatak ve don ihalelerinden çok para kazandığını yazagorsun.
Ben, burada bir tek yatak ile ve de donsuz olarak senden çok kazanorum."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları