Kaldık mı yine baş başa!

Çok hızlı iki gün yaşadık…

Coşkusuyla, törenleriyle ve eylemleriyle!

Gönül isterdi ki kan akmasın, polis copları kalkmasın.

Hani bir laf vardır ya, Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir diye.

Bizde de böyle olacağı günler öncesinden belliydi.

Polisin sert tedbirler alacağını konuşulurken, bu eylemciler için bir kırbaç oldu.

Sonra da coplar ve yumruklar havada uçuştu.

Kazanan olmadı ama kaybeden Kıbrıs Türkü oldu.

…

Oysa Kıbrıs Türkü konukseverdir, gelen misafiri sövgü ile değil, çiçeklerle karşılar.

Eylem yapanları anlamaya çalışsak da, hedefin Erdoğan olarak seçilmesi doğru değildi.

Çünkü, bu ülkede kötü gidişatın sorumlusu olarak eğer Erdoğan gösteriliyorsa, böyle düşünenlerde bakarkörlük var diye düşünürüm.

Yıllardan beridir bu ülke Erdoğan tarafından kötü yönetilmedi.

Partizanlığı, en alasından popülizmi de Erdoğan yapmadı.

KTHY'ye yüzlerce partili yüksek maaşla sokup, yanlış yöneticilerle şirketi de Erdoğan batırmadı.

Şu anda KTHY'nin önünde bir çadır kurulduysa, bunun tek sorumlusu bizi yönetenler ya da yönettiğini sananlardır.

…

Bir 20 Temmuz'da da gördük ki bizim siyasilerin en iyi bildiği iç yağ çekmek!

Hem de vıcık vıcık yağ…

Bu ülkenin bayına ne geldiyse, 'et-tırnak' edebiyatından gelmedi mi?

Yıllardır dinlediğimiz nutuklar ve Ankara yalakacılığı son iki günde tavan yaptı, siyasiler nutuk patlattıkça, ben de dahil bir

çok vatandaşın midesi kalktı…

Bir çok insanımız, bizim siyasileri Erdoğan ve ekibinin yanında ezilip büzüldüğünü gördükçe, kahretti, lanet etti…

…

İki gür su gibi akıp gitti…

Kaldık yine baş başa.

İki günde sadece sorunlar tatildeydi.

Bu sabahtan itibaren yine birbirimizin yüzüne bakacağız.

Bugün kimse işsizken iş sahibi olmayacak.

Esnafın cirosu ikiye katlanmayacak.

Yukarıdan bir değnek uzanıp, kimsenin çek yasağı ya da haciz emri kalkmayacak.

Ve hükümetin partizan ve popülist siyasetinden hiçbir şey eksilmeyecek.

Umarız, hem eylemcilere vur emri verenlerle, konukseverliği beceremeyenler ve başka şeyle karıştıranlar, kendilerine düşen dersi alırlar.

Almazlarsa, başımız büyük belada demektir!

Okur Görüşü

"Tahsin bey açıklasın"

"Sayın Levent Özadam,

Yazan arkadaş eksik yazmış ya da bilerek gizlemiş.

Bu Öcal arkadaş,Ülkede DEMOKRASİ ve GÜVEN eksikliği var deyip de DGP'yi kuran Tahsin Ertuğruloğlu'nun has ve has adamıdır.

Yıllarca yanında ve dirsek temasında çalıştı.

Özel Kalem Müdürlüğünü yaptı

Nasıl?

Parçalar şimdi daha iyi yerine oturdu değil mi?

Bu ülkede DEMOKRASİ,

Bu ülkede GÜVEN,

İşte bu yüzden yok oldu.

Tahsin Bey, açıklama lütfen.

Bu işler tüfenk guşanıp dağa çıkmaya benzemez kardeş…"

Alacak

Adamın biri tam duşa girmek üzeredir ve karısı da
duşunu almış olarak kabinden çıkmaktadır ki, kapının
zili çalar. Kapıya kimin bakacağı konusunda ufak bir
tartışma sonrasında kadın pes eder. Üzerine bir
havlu alarak merdivenleri aşağı iner ve kapıyı açar.
Gelen eşinin arkadaşı x'tir.
Kadın daha selam veremeden x "havlunuzu üzerinizden
yere düşürürseniz size anında 300 Euro veririm" der.

Kadın bir müddet tereddüt eder, ancak havlunun
düğümünü açarak havlunun düşmesini sağlar. X ona
bakar ve 300 Euro verir ve söze devam eder:
"Antrede doğabilecek ufak bir tensel yakınlık için
size 500 Euro daha verebilirim, hem de derhal" der.
Önce şaşkın, fakat daha sonra adrenalinin verdiği
heyecan ve alacağı para ile yapabileceklerinin anlık
hayaliyle kısa bir duraksamadan sonra kabul eder.
Yaşamış olduğu olayın ve kısacık bir süre içerisinde
edinmiş olduğu ufak servetin heyecanıyla
merdivenleri yukarı çıkarak banyoya geri döner.
Hala duşta olan eşi ona kimin geldiğini sorar..
"Arkadaşın x" diye cevap verir kadın.
"Çok iyi, ona borç verdiğim 800 Euro'yu getireceğini
söylemişti, onu getirdi o zaman."