Sevgili İrsen ağabey...

Yayın Tarihi: 04/08/11 08:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Bugün canımız Başbakan İrsen Küçük ile sohbet etmek istedi.

Daha doğrusu Başbakan ile değil, İrsen ağabey ile…

Son zamanlarda çok buluşamadık, dertleşemedik ama önceleri çok defa bir masa etrafından oturmuş, kadeh tokuşturmuş, güncel sohbetlerimiz olmuştur.

Bu kez sohbet etmek istediğimiz konu, ne siyaset, ne doğru ya da yanlış kararlar, ne de ülke ekonomisinin kötü gidişatıdır.

Sadece ve sadece gençleri konuşmak istiyoruz kendisi ile…

Canımızın birer parçası olan çocuklarımızı…

Mesela benim 21 yaşındaki kızım, yarın 22 olacak,şu anda Afrika'da, önce Benin Cumhuriyeti'ne gitti, oradan Togo'ya geçti.

Bir projede çalışıyor, Afrikalı yetim ve açlık tehlikesinde olan küçük çocukları eğitiyor.

Onunla gurur duyuyorum, aynı zamanda çok özlüyorum…

Haberlerde bir 'Afrika' kelimesi geçse, yüreğim hopluyor…

Geceleri ter içinde uyanıyor, geç de olsa telefona sarılıp sesini duyma ihtiyacı hissediyorum.

Belki yetişkin bir genç kız ama, benim halen minicik bebeğim…

Herkesin evladı da kendine yaşı kaç olursa, minicik yavrusu değil mi zaten…

Allah düşmanım dahil kimseye evlat acısı yaşatmasın, alacaksa önce bizim canımızı alsın.

Sevgili İrsen ağabey,

Evlat acısının ne demek olduğunu en iyi bilensiniz.

95 yılının Temmuz sıcağında yaşadığınız acı, halen dün gibi gözlerimin önünde.

Yaşadığınız sıkıntıyı, buhran günlerinizi en iyi bilenlerdendim.

Canınızın paresi o zamanın küçük Kemal'i kötü bir trafik kazasına kurban gitmeseydi, şimdi onun çocukları ile 'dede' olma mutluluğunu yaşayacak, elbette onların da üzerine titreyecektiniz.

Önceki akşam Metehan Spor Tesisleri'nin açılışında, merhumun büstünün önünde O'na bakarken, yaşadığınız hissiyatı, hayatınızın bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçişini hissettim…

Çünkü, hepimiz anayız, babayız..

Kimimiz onlara sarılarak, gözyaşı dökerek gösteririz sevgimizi, kimimiz ise daha katıyızdır, ama gözyaşlarımızı gece karanlıklarına bırakırız…

Genelde de duygularını saklayan, hep babalar olur nedense…

Bunları niye mi yazdım İrsen ağabey?

İki tane nedeni var;

İlki tahmin edeceğiniz gibi gençlerimizi pisi pisine trafik kazalarına kurban vermemiz.

Yüreğinize ateş düştüğü gün siz muhalefet milletvekili ve partinizin Lefkoşa ilçe başkanıydınız…

Şimdi ise ülkenin en üst makamlarından birisi olan başbakanlık koltuğunda oturuyorsunuz.

Trafik kazalarının en aza indirilmesi için, evlere ve gönüllere düşen ateşlerin tekrarlanmaması için yapabileceğiniz çok şey var…

Bir tek talimatınızla bile, çok şeyi düzeltebilecek yetki ve makamda oturuyorsunuz.

Başka analar, başka babalar ağlamasın diye, bu konuda özel bir komisyon kurup, bilimsel bakış açısının ülkemize getirilmesi için pek ala ki yapabilecek çok şey vardır.

Yeter ki sesinizi biraz yükseltin, gerekirse masaya yumruğu vurup, sadece birkaç talimat verin…

Uyuşturucu ona keza. Her geçen gün uyuşturucu kullanan gençlerimizin arttığını biliyor ama hiç mi hiçbir şey yapmıyoruz.

Bir diğeri ise, istihdamlar konusu…

Daha da öte, ülke gençlerinin kamuya istihdamı sırasında yaşanan rezaletler…

Partizanlığın ve popülizmin bir türlü mefta olmadığı ülkemizde, sırf partili değil diye işe girme şanslarının bile olmadığı gençlerimiz…

Söyler misiniz Allah aşkına sırf sizin partinizin bayrağını sallamadı diye, başka gençlerin aynı topraklar üzerinde eşit şartlara sahip olmaması dünyanın başka neresinde görülmüştür?

Sevgili İrsen ağabey,

Eğer bu ülkede sosyal sigortalar emeklisi bir gazinin evladı üniversite mezunu genç, sizin iktidarınız döneminde işe alınmadı diye 'iş azlığı' nedeniyle kapının önüne konuluyorsa ve birkaç ay sonra aynı makama, hali vakti yerinde müsteşar emeklisi birinin oğlu alınıyorsa, o genç ve ailesi devletine ve milletine küsmez de ne yapar?

Sizce de burada bir sakatlık yok mudur?

Daha bitmedi İrsen ağabey,

Dün bir gazetede ilan vardı, yürekler dağlayan, bunu da sizinle paylaşmak istiyorum…

Hani ya iki gün önce hayata erken veda eden Fırtına komutanın çocuklarının ilanı, bir de siz okuyun istedim;

"Canım babamızı kaybettik,

Babasız kalmak yaslandığın çınar ağacının gölgesinin olmamasıymış artık.

Bu acıyı en derinde hissediyoruz babam…

Oğlun bıraktığın yerden bayrağını devralıp, babası gibi polis teşkilatının en asil polislerinden olup gururun olacak…

Rahat uyu babam…

Hani hep derdin; Kızım benim aşkımdır…

Sevgililer Günü'nde bile beni arayıp 'seni seviyorum aşkım' derdin ya;

Bu aşkın da seni çok seviyor babam…

Ani gidişine canımız dayanmasa da, seninle gurur duyuyoruz bir tanem.

Seni hiç unutmayacağız, unutturmayacağız babacığım…

Yattığın yer nur, mekanın cennet olsun biriciğim…"

Kızın: Halide Sadrazam

Oğlun: Batuhan Sadrazam

Ne dersin İrsen ağabey?

Bu sıralar çok duygusal olduk değil mi…

Yaşlanıyor muyuz ne?

Amca

Çanakkale'de bir kadın, kucağındaki süt bebeğiyle otobüse biner. Yanına da iri kıyım bir adam oturur.
Otobüs Ezine'ye ulaştığında kadın çocuğunu emzirmek amacıyla memesini çıkarır ve çocuğun ağzına verir. Ancak çocuk memeyi emmek istemez.
Kadın kızar ve sert bir sesle;
-Al yoksa amcaya veririm!..
Adam, göz ucuyla bakar ve önüne döner...
Ayvacık'a geldiklerinde kadın yine memesini çıkarır ve çocuğu yine emzirmek ister, çocuk yine emmez ve yine ayni azarı işitir bebek..
-Al yoksa amcaya veririm.
Bu sahne otobüsün durduğu her merkezde tekrarlanır.
Küçükkuyu, Altınoluk, Güre, Akçay derken
Edremit'e kadar gelinir.
Edremit'te de kadın;
-Al yoksa amcaya veririm, diyince adam patlar..
-Hanım, hanım yeter artık!.. Vereceksen ver.
Ben taa Ayvacık'ta inecektim, buralara kadar geldim...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları