Suyun içine de etmeyelim n'olur!

Yayın Tarihi: 13/01/12 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Yıllardır dinledik durduk;

Çok da manşetler attık.

Hayat suyu geliyor diye…

Bir türlü gelmedi, gelemedi!

Ne Türkiyeli yetkililer sözünde durdu, ne de bizim siyasiler bu işin üstüne düşmedi.

Yıllar birbirini kovaladıkça bugünlere kadar geldik.

İlk kez bu kadar ciddi ve doğru dürüst bir projeyle karşı karşıyayız şimdi.

Belki dünyada deniz altından ilk kez denenecek ve iki seneye kadar su adaya gelmiş olacak ama, bir ilki gerçekleştirmenin de sevinç ve heyecanını da yaşayacağız hep birlikte.

Bu büyük projede benim tek korkum, bizim siyasilerin her işte olduğu gibi bu işi de ellerine yüzlerine bulaştırmaları.

Çünkü, onlar için varsa da yoksa da siyasettir…

Bu işten nasıl rant kapacağız diye düşünürler!

Bu işin vatanı, milleti ve sakaryası yok arkadaşlar…

Bırakın şovmenlik yapmayı, bu işi tamamen bilim adamlarının inisiyatifine bırakın.

Türkiye birkaç ay önce söz verdi ve artık projenin başlangıç aşamasına kadar gelindi.

Asıl önemli olanı da bundan sonra zaten…

Bizim siyasiler hala işin ciddiyetinde değiller.

Hem şükran çekiyorlar, hem de sanki de kendilerinin tek bir alın teri varmış gibi işi reklama dönüştürdüler.

Ondandır korkumuz, bu işin de suyunu çıkarmayalım diye.

Çok değil sadece iki sene var önümüzde, su gibi akıp gidecek iki sene…

Su için ilk defa söz verildiğinde 25 sene öncesiydi, gözümüzü açıp kapadık bu günlere geldik.

Doğrudur, asrın projesidir, kocaman bir hayalin gerçeğe dönüştürmesidir, ne derseniz deyin ama biraz da işin bilim tarafına bakın ne olur…

Siyasileri hep birlikte dinledik, tutarlı tek kelime söyleyen yok…

Ama konunun uzmanı Hüseyin Gökçekuş'u dinledikten sonra da korkmaya başladık;

Biz bu işi becerebilir miyiz diye!

Onun içindir artık bundan sonrası için siyasilerin kenara çekilmesi isteğimiz.

Peki iki sene sonra su geldi dayandı kapımıza, bakıp seyredecek miyiz?

Ya da ülkede havuzlu villalar enflasyonu mu yaşayacağız?

Bakın ne diyor Gökçekuş;

Suyun gelmesinden sonra bitki çeşidini belirledik mi?

Toprağın sınıflandırılması yapılacak mı? Suyun kalitesine göre ürünler belirlenecek mi?

Bunların azami üretim ve kar oranları, tüketime yönelik Pazar analizleri yapılacak mı?

Bunlar hep bize yabancı şeyler değil mi?

Çünkü biz, bir siyasetten anlarız, onu da yüzümüze gözümüze bulaştırır, ama hiçbir zaman bilim adamlarına plan ve projelerimizde yer vermeyiz.

Onun içindir korkum!

Şimdi büyük ihtimalle biz yine bu işin önüne de siyaseti koyup bu işten nasıl rant yeriz gaylesine düşecek ve işte o zaman bir kez daha Türkiye Elçiliği'nin her konuda uzman kişilerinin insafına terk ediliriz.

Sonra da toplum olarak ayağa kalkar, irademiz elimizden alınıyor diye avazımız çıktığı kadar bağırırız.

Kimse kimsenin iradesin elinden almıyor kardeşim!

Biz kendi irademizi kendi ellerimizle, kendi arzumuzla veriyoruz, sonra da çığırtkanlığa soyunuyoruz.

Onun içindir korkumuz;

Bir kez olsun bari bu işi yüzümüze gözümüze bulaştırmayalım diyoruz.

Bir kez olsun da bu işten rant koparma peşinde olmama çağrısı yapıyoruz.

Bir kez olsun da vatan millet edebiyatını bir yana bırakıp, bu suyu en iyi şekilde nasıl kullanırız diye iki yıl önceden düşünmenizi, ever siz düşünemiyorsanız, işi bir bilene bırakıp kenara çekilmeniz için yalvarıyoruz.



NOT: Mesleki bir seminere katılmak için bir süreliğine yurt dışında bulunacağımız için yazılarımıza birkaç günlüğüne ara veriyoruz. Salı günü görüşmek dileğiyle…(L.ÖZADAM)

Yetim

Adam Paris'te bir lokantaya girmiş, bir köşedeki masaya oturmuş.

Gelen garsona siparişini vermiş :

- Kızarmış tavuk yanında patates kızartması istiyorum. Ama mutlaka "Poulet de Brest" olsun, yoksa yemem. Onun için önce çiğ tavuğu getirin bir göreyim !.. (Poulet de Brest Fransa'da kaliteli bir label'dir.)

Garson şaşırmış ama ses etmemiş; bir müddet sonra tavuğu getirmiş. Adam küçük parmağını tavuğun kıçına sokup çıkarmış, koklamış.

- Siz beni aptal yerine mi koyuyorsunuz, demiş. Bu Brest tavuğu değil. Bu Nanterre'den gelmiş...

Garson lahavle deyip mutfağa gitmiş; Biraz sonra yeni bir tavukla gelmiş. Adam yine küçük parmağını tavuğun kıçına sokup çıkarmış, koklamış.

- Bu da Brest tavuğu değil ki. Bu Bordeaux yöresinde yetiştirilmiş...

deyince, yan masalardan birinde oturan bir adam kalkıp yanına gelmiş, pantolonunu ve donunu sıyırıp kıçını adama dönmüş :

- Size zahmet olacak ama, ben yetimhanede büyüdüm. Anamı babamı hiç tanımadım. Bana nereli olduğumu söyleyebilir misiniz?..

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları