e-Devlet bu kadar mı zor?

Yayın Tarihi: 07/11/14 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

2006 yılının sonlarına doğruydu;

Dönemin İçişleri Bakanı Özkan Murat, bir yemekte gözleri parlayarak 'Levent bey bu akıllı binadır' dedi…

İçişleri Bakanlığı binası bitmek üzereydi ve Özkan bey haklı olarak gurur duyuyordu.

Bu bina diğer binaların çok ötesinde özelliklere sahip olacak, ülkedeki tüm bilgilerin olduğu bürokrasi işkencesini kurtaracak her çağdaş ülkede olması gereken e-devlet sisteme girecekti…

Ne yalan söyleyelim biz de buna inanmış ve gurur duymuştuk…

Dairelerde kuyrukların bitmesi, bilgilerin tek merkezde toplanarak halkın yaşamının kolaylaşması kadar daha memnuniyet verici bir şey olabilir mi?

Dile kolay, aradan tam 8 sene geçmiş;

Hükümetler gitmiş yenileri kurulmuş…

Bakanlar gitmiş yenileri gelmiş!

Özkan beyin akıllı binası bırakın akıllı olmayı dışarıdan bakıldığında sıvaları dökülmek üzere…

E-devlet filan da yok!

Gelen bakan aynısını söylüyor, giden aynısını söylüyor, müjdeler olsun diyor ama nafile…

Şimdiki bakan da her birkaç ayda bir 'çok yakında' diyor.

Hepsi bu!

İyi de nüfusu sadece 300 bin olan KKTC'de niçin e-devlet bir türlü hayata geçirilmiyor…

Bunun için bizden para çıkmıyor, Türkiye Cumhuriyeti her zamanki cömertliğiyle maddi ve manevi tüm desteğini esirgemiyor…

Alt yapı konusunda hiçbir sorun yok!

Ama olmuyor işte…

Her fırsatta KKTC'nin bir teknoloji ülkesi olduğunu söyleyip bununla gurur duyduklarını söyleyen siyasiler bir türlü çağdaşlığı hayata geçiremiyor…

Dünya çapında en fazla, en teknolojik ve pahalı telefonlar bizde ama e-devlet yılan hikayesine dönmüş…

Hükümet edenler zaman buldukça dünyanın neresinde olursa olsun teknoloji fuarlarına katılıyor, o kadar paralar harcanıyor ama bunun KKTC'ye geri dönüşü bir türlü gerçekleşmiyor…

Burada kafayı biraz çalıştırınca akla hemen şu geliyor;

Siyaset yapanlar KKTC'de e-devlet istemiyor!

İyi de neden istemiyor?

Çünkü, bizde devlet demek siyaset demek, iktidar olmak demek, devletin olanak ve kaynaklarını partiliye, eşe ve dosta yararlandırmak demek!

Düşünün bir kere;

Adam iki saatlik Karpaz'dan Lefkoşa'ya geliyor ve işini görmek için siyasilerin kapısını tıklatmak zorunda…

Rica etmek zorunda, minnet etmek zorunda, seçimler geldi mi de oy vermek zorunda…

Oysa e-devlet hayata geçse kentteki bir çok işini merkezlere gelmeden yapacak, 10 tane daire gezmeden, siyasileri ziyaret etmeden işini halledecek…

İş adamları ona keza…

İthalat yapacak, ihracat yapacak, tapudaki sorununu giderecek ama ülkede bu konuda teknoloji olmayınca ya bakanı görecek, ya müsteşarını ya da müdürünü ziyaret edecek, rica minnetle devletteki işini bitirecek…

Çünkü e-devlet gelince, sistem gelecek, kural gelecek, torpil düzeni bitecek, herkes devletin önünde eşit haklara sahip olacak!

Sevgili okurlar;

Bu ülkede yaşanan sıkıntılar nedeniyle her gün bir önceki günü aratır olmuştur…

ADSL sistemi çökmüş, köklü çözümler üretilmemiştir…

Araç Kayıt Dairesi'nde sistem arızası nedeniyle her gün yüzlerce insanımız kuyruklarda yarım gününü tüketmektedirler…

Ehliyetinizi yeniletmek için bir ay beklemek zorundasınızdır…

Dairelerde eğer bir yakınınız ya da partiliniz yoksa bazen saatlerce bazen günlerce işkence çekersiniz…

Mahkemelerde çalışan yetersizliğinden davalar yıllarca sürer alacaklı alacağını verecekli vereceğini bilemez…

Hastanelerde bir dayınız yoksa sabahın köründen öğlene kadar orada sürünür ama tanıdığı olanlar arka kapılardan girip hizmetini paşa gibi alır…

Ve haklı olarak sonunda patlayıp devlete isyan ederiz…

Ama bir türlü sistemsizliği sistem haline getiren, statükoyu kemikleştiren siyasileri günü geldiğinde cezalandırmayız…

Benim de canımı yıkan konu bu!



Cennetin anahtarları…

Peder ve Bahadır ölürler ve cennetin kapısına giderler. Kapıda bir melek beklemektedir. Melek pedere sorar ;

-Hiç günahın var mı? Peder;

- Aziz melek ben rahiptim, tüm hayatım boyunca Tanrıma dua ettim, karıma ve çocuklarıma sadık kaldım, insanlara ve hayvanlara hep yardım ettim. Melek, "Çok iyi bunları biliyorduk zaten al sana cennetin gümüş anahtarı. " der ve sonra Bahadır'a döner. "Senin hiç günahın var mı Bahadır?"

Bahadır; "Ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım ama Tanrı'ya çok dua etmedim açıkçası bir de günahım var çok sert ve hızlı araba kullanırdım."

Melek Bahadır'a döner ve ; "Bunu da biliyoruz. Çok iyi al sana cennetin altın anahtarı." Peder bu olaya sinirlenir; "Ben hayatımı insanlara, Tanrı'ya adadım siz de gidip bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz." Melek gülerek ; "Oğlum, sen vaaz verirken herkes uyuyordu ama Bahadır araba kullanırken herkes dua ediyordu."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları