Bu da Maliye'nin ayıbı!

Yayın Tarihi: 26/11/14 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Memleketin haline bakınız bakınız lütfen;

Lefkoşa-Girne arasında Boğaz piknik alanı mevkii…

Diğeri Girne çemberi kavşağı…

Bir diğeri de Girne çevre yolu…

Milyonlar harcanarak sürücülerin güvenliği için yol ortalarında aydınlatma ışıkları var…

Resimlerin ortak özelliği ise üç mevkide de geceleri zifire karanlığın hakim olması!

Aylardır buralardaki aydınlatma ışıkları yanmıyor, haliyle sürücüler uzun ışıklarını yakarak seyir etmek zorunda kalıyor.

Bunu da bir yana koyup bu kadar para harcayıp da ışıkların yanmaması, bunun kimsenin umurunda olmaması, hesap soran ve bedel ödemeyen acayip bir durum var ortada…

Kimsenin umurunda değil ama sürücülerin umurunda!

Çünkü her bir sürücü aynı zamanda bu ülkede vergi ödeyen birey…

Haliyle kendi aralarında tartışıyor, kızıp sinirleniyor ama duyan kim, sorgulayan kim bedel ödeyen kim?

Dün öğlen Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy ile radyo programımızda ilk bu konuyu gündeme getirdik…

O kadar paralar harcandı da niçin düzenli olarak ana yollardaki aydınlatma ışıkları sağlıklı olarak yanmaz diye sorduk…

Cevabını duyunca da hayretler içinde kaldık!

Borcundan dolayı kesiliyorlar ve öyle de kalıyor…

Yani, Maliye Bakanlığı'nın sorumluluğunda olan ödemeler yapılmıyor, yapılmayınca devletin bir diğer kurumu gidip şalterleri indiriyor!

Size göre çok basit olabilir bu…

Bana göre olamaz!

Birincisi devletin bir kurumunun bir başka devletin kurumunun sorumluluğunda olan aydınlatma ışıklarını kesmesi ilk bakışta mantıklı olarak gözükse de bu devletin ayıbından başka bir şey değildir…

Ayrıca, Maliye Bakanlığı biriken 1 milyon küsur tutarındaki aydınlatma parasını ödemiyorsa o da çok ayrı bir ayıp!

Bakan Taçoy, Maliye Bakanlığı'nın ödemediği paranın toplam 1 milyon 083 bin TL olduğunu ve bu paranın dün itibarıyla ödenmesi gerektiğini, sonuçta da ülke genelindeki tüm anayollarda aydınlatma ışıklarını yanacağını ifade etti…

Umarız da öyle olur!

Ve bir daha da tekrarlanmaz…

Devletin iki kurumu bir masa etrafında oturup da üç kuruşluk bir fatura konusunda uzlaşma sağlayamıyorsa, bu konuda herkes kendini bir köşeye çekip bunun faturası da vatandaşa çıkıyorsa bu rezaletin daniskası değil de nedir?

Bir piyango, bir kazı kazan…

Devlet Piyango'sunun aylardır büyük ikramiye vermemesi gündemdeki yerini koruyor;

Çok sayıda bilet satıcısı halkın piyangoya güveni kalmadığını haliyle Türkiye piyangosuna yöneldiğini söylerken, Rum kesiminin piyango biletlerinin Kuzey'deki satışlarının da arttığı gözlemleniyor.

Konuyla ilgili Güney'in piyangosunu da satan bir bilet satıcısı ile sohbette öğrendim.

Rumlar bizim gibi iki ellerini bağlayıp oturmamışlar satışların artması için bir takım önlemler almışlar.

Bunlardan bir tanesi piyango biletiyle birlikte kazı-kazan biletlerinin de aynı anda ücretsiz verilmesi gibi…

Sonuç gayet başarılı…

Demek ki sadece almak olmuyor!

Önce vereceksin ki sonra da alasın…

Niye hep ön saftalar?

Uzun zamandır notlarımda var ama yoğunluktan bir türlü yazamamıştım.

Geçtiğimiz haftalarda bir cenaze sahibi telefonda aramış ve sitemini iletmişti.

Babasının cenazesi için biri bakan 4 siyasetçinin cenazeye katıldığını bundan memnuniyet duyduğunu ama dört siyasetçinin birden ön saflarda yer almak için adeta birbiriyle yarışıp itişip kakıştıklarına şahit olmuş…

"Ha keşke gelmeselerdi" dedi…

Ben de hep merak etmişimdir;

Gerçektende cenazelere katılan siyasetçiler niçin hep ön sıralarda saf tutmaya çalışırlar!

Hele de bazıları iyice abartır ve cenaze sahiplerinin bile önünde yer almak için büyük çaba sarf ederler!

Ne tuhaf değil mi?

Kaynak nerede?

Göç yasası diye tabir edilen ve sivil tolum örgütleri ile bazı partilerin muhalefet yaptığı yasa konusunda en aklı selim açıklama Serdar Denktaş'tan geldi…

Bir çoğu biraz da popülizme kaçıp bundan siyasi rant elde etmeye çalışırken Serdar Denktaş, kaynak konusunu gündeme getirdi ve kaynağın Ankara'dan istenecekse ne anlamı kalacağını sordu…

Yalan değil yani!

İki Yahudi

Yakışıklı bir genç ve yaşlı bir Yahudi uzun bir tren yolculuğunda aynı kompartımanı paylaşırlar. İhtiyar biner binmez, genç adam saati sorar, ancak yanıt almaz. Tüm gece süren yolculuk boyunca da hiç konuşmazlar.

Ertesi sabah, varış¸ istasyonuna gelmeden önce, ihtiyar "Şimdi saat 8.30 oldu!" der. Genç, şaşkınlıkla "Niye ancak şimdi cevap verdiniz ki?" diye sorar.

"Bakınız, genç adam: Size dün akşam saati söylemiş olsaydım, sohbete başlayacaktık. Bana muhtemelen, benim de gittiğim kente yolculuk ettiğinizi ve belki de oraya ilk kez gittiğinizi söyleyecektiniz. Ben de, iyi bir insan olduğum için, sizi evime davet edecektim. Orada kızım ile tanışacaktınız. Çok güzel bir kız olduğu için, onu kesinlikle beğenecektiniz.

Eh, siz de çirkin sayılmazsınız - o da, sizi beğenecekti. Kuvvetle ihtimaldir ki, bu iş evliliğe kadar gidecekti. Ben de düşündüm: Saati bile olmayan meteliksiz bir damatla, benim ne işim var.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları