Sivil toplum sadece istememeli

Yayın Tarihi: 04/12/09 00:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Öğretmen sendikalarını sıkça eleştiririz ama bazen onların da haklarını vermek lazım.
Hükümetlere karşı çıktıkları her icraatta, eylemlerini ortaya koyarlar, ama beğenir ya da beğenmeyiz önerilerini de sunarlar.

Bunların birçoğu her ne kadar hükümetlere ütopik gelse ve yerine getirilmese de, onların alternatif önerilerinin bile olması diğer sivil toplum örgütlerinden ayrıcalıklı olduklarını gösteriyor.

Onlar bir yana, şimdi sıkıntılar tamamen ekonomik nedenlerden kaynaklanıyor!
Sıkıntılardan en fazla nasibini alanlar ise esnaf ve iş adamları.
Elbette onların da bir çatı altında toplandıkları örgütler var.

Eleştirilerimizi nasıl algılarlar bilemeyiz ama genelde baktığımızda onların bir konsensüs sağlayıp sorunlara ortak çözümler yerine sadece hükümetlerden kaynak istedikleri de kimsenin gözünden kaçmıyor.

Yani onlar biraz işin kolayına kaçıyorlar!
Hükümete çeşitli öneriler sunup, ellerini hep birlikte taşın altına koyacaklarına bunun tam aksini yapıp, topu hükümetin kucağına atıp, bu işten sıyrılacaklarını sanıyorlar!

O devir artık çok gerilerde kaldı!
Geçmişte biraz partizanlığın da içinde olduğu kaynaklar golifa gibi dağıtılır, sonra verilen paraların hesabı sorulmaz ve paralar kaynayıp giderdi ama şimdi o kadar bolluk içinde olmadığımız da malum!
Örneğin iş adamları. Bir dernek çatısı altında birleşmişler, kamu çalışanları topluma öcü gibi göstermekten başka ne yapmıştır şimdiye kadar?
Örneğin Ticaret Odası, biliriz ki zaman zaman hükümetlere çözüm önerileri sunarlar ama kendileri ne zaman ellerini taşın altına koyup da bir çözüm paketi önermişlerdir.
Ya Sanayi Odası, yeni sanayi bölgeleri isterken, krediler, vergi indirimleri talep ederken, hangi bir sanayici de elini cebine sokma zahmetine katlanmıştır?
Esnaf odaları da öyle değil mi, daha önce bir iken şimdi iki olan esnaf örgütleri, siyasilere yaptıkları ziyaretlerde istemekten başka hangi öneriyi, hangi projeyi ortaya koyup da yaşanan sıkıntılara katkı koymuşlardır?
Hükümetin yaşanan sorunları çok da kolaylıkla ve kısa zamanda çözemeyeceği artık görülmektedir.
Maddi yetersizlikler, yıllık bütçenin yüzde 80'ine yakınının kamu harcamalarına gitmesi büyük handikaptır ve yanlışlıklar zincirinin başlangıcıdır ama çok yakın bir gelecekte de sorunların çözülemeyeceğinin belli olmaması da, ülke insanını iyiden iyiye bunaltmaktadır.
Sıkıntı ekonomik olduğuna göre, iş adamını, esnafı ilgilendirdiğine göre bunların bağlı örgütlerin artık çok daha fazla bir araya gelerek, sorunlara ortak çözümler üretmesi, sadece istemenin bir şey ifade etmediği gerçeğini görmelerinin zamanı gelmiştir.
Bu işler yapılırken de siyasetten ne kadar uzak kalınırsa başarı şansı o kadar fazla olacaktır.


"En az bakanlığı isteyen, hükümete girecek"
Yeni yılda yeni koalisyon hükümeti haberleri gündemin tepesine otururken, UBP içinde de kaynamalar şimdiden başladı.
Dünkü koalisyonun yakında olacağı yönündeki yazımızdan sonra bizi arayan bazı UBP'li kurmaylar, yazılanları onaylarken, bir koalisyon hükümetinin kaçınılmaz olduğunu ama en az bakanlık isteyen siyasi partinin koalisyona gireceğinin de altının çizilmesini istediler.
UBP içinde bakanlık kavgası olmadığını söyleyen UBP'liler, tüm bakanlarının da bakanlık için değil hizmet için o koltuklarda oturduklarını ifade ettiler.


Okur görüşü:

"İsviçre'yi eleştirirken!"
"Şimdi herkes İsviçre'yi eleştiriyor, ayıplıyor ama bir düşünün bakalım. Bu ülkede de 30 küsur yıldır yabancı düşmanlığı yapılmıyor mu? Kıbrıs halkı neredeyse "ırkçı" diye nitelendirilecek noktalara gelmedi mi? Allah aşkına! Yıllardır uygulanan politikaları şimdi burada açık açık yazmak isterdim ama sansürden (!) geçmez diye yazmıyorum. Ayrıca İsviçre'nin İslam'a bakışına gelince; onu da eleştirmeye hakkımız yok. Çünkü hem Türkiye'de hem KKTC'de (vatandaşlarının çoğu Müslüman olduğu halde) İslam ve mütedeyyin Müslümanlar yıllardır potansiyel tehlike olarak görülmedi mi, gerici-yobaz diyerek etiketlenerek aşağılanmadı mı, onlar için türlü yasaklamalar yapılmadı mı, halk kitleleri onlara karşı örgütlenmedi mi? Filanca yere cami yapılacak diye millet hop oturup hop kalkmadı mı, mitingler düzenlenmedi mi? Kur'an kursları "ilkel" olduğu için yasaklanıp gayrimeşru zeminlere itilmedi mi? Yasal olan Kur'an kurslarına polis eşliğinde baskınlar düzenlenmedi mi? İnsanlar dini inancı yüzünden hor görülmedi mi? Şimdi bakıyorum da hem TC medyası hem KKTC medyası minare yasağını eleştirerek İsviçre'yi ayıplıyor... Daha düne kadar din denen içtimai bir olguyu insanların vicdanına hapsetmeye, bireyselleştirmeye çalışanlar -ki cami, minare vs nasıl bireyselleşecekse- şimdi çıkmış İsviçre'yi eleştiriyor... Bir daha düşünün bence... Hz. İsa'nın kastettiği gibi; önce kendi gözünüzdeki merteğe bakın, sonra başkasının gözündeki kıymığa...
(Alper SARMAN)

Günün Fıkrası

Kasırga

Tatil köyünde bir Amerikalı ile Türk iş adamı sohbet ediyorlarmış. Bizimki başlamış anlatmaya:
- "Böyle bir tatil aklımdan bile geçmezdi. Bir yangın fabrikamı kül etti. Sigorta paramı ödeyince, kendime oğlum dedim, bunca yıl eşek gibi çalıştın da ne oldu? Şimdi tatil zamanı dedim ve bu tatile çıktım."
"Tesadüfe bak", demiş Amerikalı. "Benim de çok iyi iş yapan bir restoranım vardı. Bir kasırga taş üstünde taş bırakmadı. Sigorta paramı ödeyince ben de bu tatile karar verdim."
Epey bir zaman geçtikten sonra, sessizliği bizim iş adamı bozmuş:
- "Yahu anlatsana, sen kasırgayı nasıl başlattın?"

MESAJ KUTUSU >>

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları