Her susmanın bir anlamı vardır!

Yayın Tarihi: 13/02/10 11:58
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+

Susarız…
Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da gereksiz ve anlamsız buluruz…

Susarız…
Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…

Susarız…
Sessiz bir onaydır susuşumuz… Biraz utangaçlık belki ama içten bir katılıştır söylenenlere…

Susarız…
Sessiz bir bekleyiş olur susmak… Ya kendimizin ya da karşımızdakinin ortak değerleri yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz… Ya da birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için tanınmış bir süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki gelgitlerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…

Susarız…
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak… Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen…

Susarız…
Hassas ve kırılgan bir tepkidir… Küçücük bir hatırlatmadır belki… Fark edilmesi ve onarılması incelik ister… Ya yeniden bir kazanıştır ya da aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için…

Susarız…
Bir ilişkide negatiflerin gözümüze batmaya başladığı, karşımızdakine ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir noktadasınızdır… Bir duruş, bir soluklanmadır susmak… Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve geleceğin muhasebesidir… Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir daha bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne kadar mümkün olduğuna… Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye başladığı yerdir susmak…

Susarız…
Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek bahardır yüreğimiz… Sevdiğimizle yan yana ve can canayızdır… Öyle bir ruhsal bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez hissedilenleri ve susarız… Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu yerdir suskunluğumuz…

Susarız…
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir, hiçbir iletinin bize yeterli gelmediği ve hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı… Yanlışlıklar, yanılgılar ve kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup duran… Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar ve siyah, tek nokta konur cümlelerin sonuna… Zamanla cümlelerimizin sonuna konan o tek ve siyah nokta büyüyerek bir kara deliğe dönüşmeye başlar… Güven ve sevginin içten içe çürümeye başladığı yerdir ve gitmek zamanının ertelenmiş halidir susmak…

Susarız…
Kabul edilmiş bir hata ya da suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme riskidir… Korku eşlik eder suskunluğumuza…

Susarız…
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun ayrımında olduğumuz bir gidişin…

Susarız…
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan… Bizi canevimizden vuran bir kayıp, yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir yaşadığımız… Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir yerdeyizdir… Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey katmak için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer… Belki de boş gözlerle, algılamadan bir seyirdir hayat o noktada ve belki de amacı ve beklentisi olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek susuştur yaşadığımız…
Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse de her susku bir şey anlatır yine de ve her suskunun bir nedeni vardır ve her susku içinde pek çok sesi hapseden sessiz bir eylemdir…

Ayrılığı seçtin mi?

Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında...
Geriye hiçbir şey kalmayacak.

Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum...

Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmamalı dönüşleri emziren...
Demem o ki böyle gidilmez. Büyük olmalı ayrılık. Uçsuz bucaksız, dursuz duraksız olmalı...

Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli...
Hiç bir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık.
Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı...

Rakının, şarabın diktasında titrerken yürek, gözyaşlarının debisi arttığında, gece inmişken ayak parmaklarına kadar yahut gün doğarken, yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın...

Gitmenin hakkını vereceksin...

Ayrılık gurur duymalı seninle.

Gidensen, sözün ayaklarına geçiyorsa, ayakların yakınımdan geçmeyecek...
Ayrılığı seçtin mi büyük olacak ayrılık...

Gitsem diyorum

Başım alıp gitsem diyorum, vurulsam kahpe kurşunlarda vurulsam da durulsam diyorum.

Ne yapsam olmuyor, ne söylesem sözler yerini hiç bulmuyor.
Aykırıyım belki.

Kalıplaşmış aşklara inat.

Sahte dostluklara tezat, gerçi ne aşk, ne dostluklar. Yalan olan sadece insanlar, insanlar yalan…

Anladım ki beni bir sen anlıyorsun, sahte bakışlara, sahte gülüşlere, ikiyüzlülere inat sen anlıyorsun, zaten bir sen kaldın, sen hiç bırakmadın ne fırtınada ne de rüzgar da, sen yürekliydin, sen cesurdun.

Şimdi yanında olmak vardı, omzuna yaslanmak vardı, sarılmak kokunu duymak vardı, artık hayal bile kuramıyorum korkar oldum zehirli sözlerden, manalı bakışlardan, ölümü ne çok seviyorsun diye kızıyorsun biliyorum, inan şu dünyada gerçek olan tek şey gerisi hep yalan geliyor artik sevemedim sevmedim bu hayatı sevemedim bir türlü sahte bakışları sahte gülüşleri…

Bir kadının en güzel yeri…

Henüz kırılmamışsa kalbidir.

Kırılmışsa, ıslak bakan gözleri…

Artık ağlayamıyorsa, dudağının kenarına yerleşmiş hüznü.

Hüznü bile hissetmiyorsa artık, buz tutmuş parmakları.

Isınmıyorsa, konuşmuyorsa ve artık hiç gülmüyorsa…

Anılarda kalmış çocukluğudur.

Ama muhakkak tatlı bir yeri vardır kadının.

Yeter ki ona, severek bakan bir çift göz olsun üstünde.

Kadın, sevenine gösterir, severek gösterir sakladığı tadı...


Ama!...

İnan!... Ama yalnızca bildiğin gerçeklere.

Güven!... Ama yalnızca içinde bağladıklarına.

Sev!... Ama yalnızca hak edenleri.

Paylaş!... Ama yalnızca değerini bilenlerle.

Çalış!... Ama yalnızca doğruluk yolunda.

Yaşa!... Ama SAKIN ÖLÜMÜ AKLINDAN ÇIKARMA

İnsana özgü 3 özellik…

Derler ki, Tanrı insanlığa özgü üç özellik yaratmış; dürüstlük, akıl ve siyasi irade, ama kimseye ikiden fazlasını vermezmiş. Dolayısıyla,
Eğer dürüst ve akıllı iseniz, siyasetçi değilsiniz.
Eğer dürüst ve siyasetçi iseniz, akıllı değilsiniz.
Eğer akıllı ve siyasetçi iseniz, dürüst değilsinizdir.

Kıssadan Hisse

Bir derviş

Garip dervişin biri büyük bir köşkün önünden geçerken evin "av meraklısı ve zalim" olan beyi, yardımcıları ile ava gitmek için evden çıkıyorlardır. Dervişle selamlaşırlar. Aksilik bu ya o gün hiçbir şey vuramadan dönerler. Bey çok sinirlidir:

- "Sabah ava giderken karşılaştığımız o dervişi bulun çabuk! Onun yüzünden işlerim ters gitti. Uğursuzu getirin bana!"

Yardımcıları hemen dervişi bulup beyin huzuruna çıkarırlar. Bey kükrer:
- "Bre uğursuz adam! Senin yüzünden elimiz boş geldik! Hiçbir şey vuramadık! Tiz vurun kellesini!"

Derviş, beye şöyle der:

- "Beyim sabah selamlaştık. Siz hiçbir şey vuramadınız. Ben ise kellemi kaybediyorum. Siz söyleyin, hangimiz daha uğursuzuz?"

Günün Fıkrası

İnat

Bir gün üç arkadaş birbirlerine ne kadar inatçı olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar ve herkes en çok inat ettiği anısını anlatıyormuş.

Birinci inatçı anlatmaya başlamış:

- "Bir gün evi telefonla aradım, hanım alo demedi, ben de cevap vermedim, telefon sabaha kadar açık kaldı" demiş.

İkinci inatçı, "O da bir şey mi?

- "Ben bir gün eve geldim, kapıyı çaldım, hanım kimsin demedi, ben de kim olduğumu söylemedim, sabaha kadar kapının önünde yattım."

Üçüncü inatçı, "O da bir şey mi" demiş?

Biz evlendiğimizde karım bana dokunmadı diye ben de ona dokunmadım ve hala daha da dokunmuyorum" demiş.

İki inatçı birden;

- "Olur mu yahu sizin iki tane çocuğunuz var" demişler. İnatçı;
- "İnat ettim onları da sormadım" demiş.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları