Her susmanın bir anlamı vardır!
Susarız
Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da gereksiz ve anlamsız buluruz
Susarız
Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu
Susarız
Sessiz bir onaydır susuşumuz
Biraz utangaçlık belki ama içten bir katılıştır söylenenlere
Susarız
Sessiz bir bekleyiş olur susmak
Ya kendimizin ya da karşımızdakinin ortak değerleri yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz
Ya da birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için tanınmış bir süre
Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki gelgitlerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak
Susarız
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz
Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar
Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen
Susarız
Hassas ve kırılgan bir tepkidir
Küçücük bir hatırlatmadır belki
Fark edilmesi ve onarılması incelik ister
Ya yeniden bir kazanıştır ya da aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için
Susarız
Bir ilişkide negatiflerin gözümüze batmaya başladığı, karşımızdakine ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir noktadasınızdır
Bir duruş, bir soluklanmadır susmak
Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve geleceğin muhasebesidir
Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir daha bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne kadar mümkün olduğuna
Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye başladığı yerdir susmak
Susarız
Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek bahardır yüreğimiz
Sevdiğimizle yan yana ve can canayızdır
Öyle bir ruhsal bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez hissedilenleri ve susarız
Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu yerdir suskunluğumuz
Susarız
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir, hiçbir iletinin bize yeterli gelmediği ve hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı
Yanlışlıklar, yanılgılar ve kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup duran
Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar ve siyah, tek nokta konur cümlelerin sonuna
Zamanla cümlelerimizin sonuna konan o tek ve siyah nokta büyüyerek bir kara deliğe dönüşmeye başlar
Güven ve sevginin içten içe çürümeye başladığı yerdir ve gitmek zamanının ertelenmiş halidir susmak
Susarız
Kabul edilmiş bir hata ya da suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme riskidir
Korku eşlik eder suskunluğumuza
Susarız
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun ayrımında olduğumuz bir gidişin
Susarız
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan
Bizi canevimizden vuran bir kayıp, yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir yaşadığımız
Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir yerdeyizdir
Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey katmak için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer
Belki de boş gözlerle, algılamadan bir seyirdir hayat o noktada ve belki de amacı ve beklentisi olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek susuştur yaşadığımız
Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse de her susku bir şey anlatır yine de ve her suskunun bir nedeni vardır ve her susku içinde pek çok sesi hapseden sessiz bir eylemdir
Ayrılığı seçtin mi?
Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında...
Geriye hiçbir şey kalmayacak.
Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum...
Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmamalı dönüşleri emziren...
Demem o ki böyle gidilmez. Büyük olmalı ayrılık. Uçsuz bucaksız, dursuz duraksız olmalı...
Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli...
Hiç bir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık.
Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı...
Rakının, şarabın diktasında titrerken yürek, gözyaşlarının debisi arttığında, gece inmişken ayak parmaklarına kadar yahut gün doğarken, yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın...
Gitmenin hakkını vereceksin...
Ayrılık gurur duymalı seninle.
Gidensen, sözün ayaklarına geçiyorsa, ayakların yakınımdan geçmeyecek...
Ayrılığı seçtin mi büyük olacak ayrılık...
Gitsem diyorum
Başım alıp gitsem diyorum, vurulsam kahpe kurşunlarda vurulsam da durulsam diyorum.
Ne yapsam olmuyor, ne söylesem sözler yerini hiç bulmuyor.
Aykırıyım belki.
Kalıplaşmış aşklara inat.
Sahte dostluklara tezat, gerçi ne aşk, ne dostluklar. Yalan olan sadece insanlar, insanlar yalan
Anladım ki beni bir sen anlıyorsun, sahte bakışlara, sahte gülüşlere, ikiyüzlülere inat sen anlıyorsun, zaten bir sen kaldın, sen hiç bırakmadın ne fırtınada ne de rüzgar da, sen yürekliydin, sen cesurdun.
Şimdi yanında olmak vardı, omzuna yaslanmak vardı, sarılmak kokunu duymak vardı, artık hayal bile kuramıyorum korkar oldum zehirli sözlerden, manalı bakışlardan, ölümü ne çok seviyorsun diye kızıyorsun biliyorum, inan şu dünyada gerçek olan tek şey gerisi hep yalan geliyor artik sevemedim sevmedim bu hayatı sevemedim bir türlü sahte bakışları sahte gülüşleri
Bir kadının en güzel yeri
Henüz kırılmamışsa kalbidir.
Kırılmışsa, ıslak bakan gözleri
Artık ağlayamıyorsa, dudağının kenarına yerleşmiş hüznü.
Hüznü bile hissetmiyorsa artık, buz tutmuş parmakları.
Isınmıyorsa, konuşmuyorsa ve artık hiç gülmüyorsa
Anılarda kalmış çocukluğudur.
Ama muhakkak tatlı bir yeri vardır kadının.
Yeter ki ona, severek bakan bir çift göz olsun üstünde.
Kadın, sevenine gösterir, severek gösterir sakladığı tadı...
Ama!...
İnan!... Ama yalnızca bildiğin gerçeklere.
Güven!... Ama yalnızca içinde bağladıklarına.
Sev!... Ama yalnızca hak edenleri.
Paylaş!... Ama yalnızca değerini bilenlerle.
Çalış!... Ama yalnızca doğruluk yolunda.
Yaşa!... Ama SAKIN ÖLÜMÜ AKLINDAN ÇIKARMA
İnsana özgü 3 özellik
Derler ki, Tanrı insanlığa özgü üç özellik yaratmış; dürüstlük, akıl ve siyasi irade, ama kimseye ikiden fazlasını vermezmiş. Dolayısıyla,
Eğer dürüst ve akıllı iseniz, siyasetçi değilsiniz.
Eğer dürüst ve siyasetçi iseniz, akıllı değilsiniz.
Eğer akıllı ve siyasetçi iseniz, dürüst değilsinizdir.
Kıssadan Hisse
Bir derviş
Garip dervişin biri büyük bir köşkün önünden geçerken evin "av meraklısı ve zalim" olan beyi, yardımcıları ile ava gitmek için evden çıkıyorlardır. Dervişle selamlaşırlar. Aksilik bu ya o gün hiçbir şey vuramadan dönerler. Bey çok sinirlidir:
- "Sabah ava giderken karşılaştığımız o dervişi bulun çabuk! Onun yüzünden işlerim ters gitti. Uğursuzu getirin bana!"
Yardımcıları hemen dervişi bulup beyin huzuruna çıkarırlar. Bey kükrer:
- "Bre uğursuz adam! Senin yüzünden elimiz boş geldik! Hiçbir şey vuramadık! Tiz vurun kellesini!"
Derviş, beye şöyle der:
- "Beyim sabah selamlaştık. Siz hiçbir şey vuramadınız. Ben ise kellemi kaybediyorum. Siz söyleyin, hangimiz daha uğursuzuz?"
Günün Fıkrası
İnat
Bir gün üç arkadaş birbirlerine ne kadar inatçı olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar ve herkes en çok inat ettiği anısını anlatıyormuş.
Birinci inatçı anlatmaya başlamış:
- "Bir gün evi telefonla aradım, hanım alo demedi, ben de cevap vermedim, telefon sabaha kadar açık kaldı" demiş.
İkinci inatçı, "O da bir şey mi?
- "Ben bir gün eve geldim, kapıyı çaldım, hanım kimsin demedi, ben de kim olduğumu söylemedim, sabaha kadar kapının önünde yattım."
Üçüncü inatçı, "O da bir şey mi" demiş?
Biz evlendiğimizde karım bana dokunmadı diye ben de ona dokunmadım ve hala daha da dokunmuyorum" demiş.
İki inatçı birden;
- "Olur mu yahu sizin iki tane çocuğunuz var" demişler. İnatçı;
- "İnat ettim onları da sormadım" demiş.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.