Esnaf gözüyle Derin-Ya!

Yayın Tarihi: 06/10/15 08:00
okuma süresi: 12 dak.
A- A A+

16 Mayıs'ta Derinya kapısının açılması ve bölünmüş şehrin birleştirilmesi için sivil tolpum önderliğinde bir eylem yapıldı. Eylemde birçok ilkler yaşandı; şöyle ki biraraya gelmeleri mümkün değil denen sağdan sola tüm siyasi partilerin Mağusa temsilcileri ilk kez biraraya geldi.

Mağusa Suriçi Esnafının tamamı kepenk kapatıp eyleme katıldı ki bu Kıbrıs ta bir ilkti. Ayni anda sınırın iki tarafında eş zamanlı eylem yapıldı. Bir kapı eylemi için halktan akın akın binlerce insan geldi. Hükümet kanadı destekledi, Muhalefet destekledi. Ve Yerel yönetim de destekledi. Dahası Sn. Akıncı da, Sn. Anastasiades de eyleme destek vermekle kalmadı sonrasında açılması için ortak karar aldılar. Medyanın konuya geniş ilgi ve destek verdiğini de bir yere not etmek lazım.

Siyasi otorite bir karar aldı ama kararın tarihi olmadığı için o kararın da bir anlamı olmadı

Şimdi Demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık tek bir örgütün eylem yapması bile kapının açılması için yeterliydi ama demokrasi kültürümüz olmadığı için herkes istediği halde Askerin ''Yerinde say'' komutu gibi ayni yerde saydık ve hiçbir gelişme olmadı. Evet, açılması için sözde siyasi otorite bir karar aldı ama kararın tarihi olmadığı için o kararın da bir anlamı olmadı. Milim ilerleme olmadıgi gibi, bir türlü bu karara kimin itiraz ettiği de pek açıklık kazanmadı. Ta ki eyleme destek veren bir siyasi partinin lideri, kendi partililerinin eyleme destek verdiğini unutarak Askere sahip çıkıp askerlere anlayış gösterilmesini isteyene kadar!

Söz konusu lider sivil toplumu anlamaya çalışıcağına her zaman yaptığı gibi kimlerin yanında durduğunu çok net ortaya koydu. Kimdi bu lider? ''Beni göreve seçerseniz Kıbrıs konusunu üç ayda çözerim'' iddiasında bulunan ama görev yaptığı sürede Kıbrıs konusunda milim ilerleme sağlamayan ve ganimet kültürünün daha da pekişmesinde rol oynayan ikinci cumhurbaşkanı! Diğer yandan O günün Ana muhalefet partisi bugünün hükümet ortağı da eylemden sonra tek bir söz söylemeyince doğal olarak kapı açılamıyor.

Bizim güven yaratıcı önlemlerden çok Evrensel Hukuğa saygı göstermeye ihtiyacımız var

Sn. İkinci cumhurbaşkanına dönersek onun kapıların açılmasına karşı bir alerjisi olduğu toplumun gayet malumu. Zaten hiçbir dönemde kapı açılmasına sıcak bakmadı. Arasta'daki kapı Rumların stratejik oyunu yüzünden açıldı. Yoksa onun hiçbir katkısı yoktu. Diğer kapıların da 2003' te UBP döneminde açıldığını not etmek lazım. Sn. İkinci cumhurbaşkanı Askere destek vermekle kalmadı, Güzelyurt'ta yaptığı bir toplantıda yeni kapıların açılmasına karşı olduğunu açıkça ifade etti. Düşüncesini saklamadı ama çok ayıp olmasın diye de, amaç güven yartıcı önlemse kapı yerine Rumca öğrenmemizi salık verdi. Bayılırım böyle herşeye kulp bulan siyasetçilere.

Bu çağda bir kentin bölünmüş olması nasıl kabul edilebilir?

Ona bir soru soralım o zaman: Sn. ikinci cumhurbaşkanı Eğitim Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptı. Niye Rumcanın toplum tarafından öğrenilmesi için müfredatta değişiklik yapmadı? Kaldı ki bizim güven yaratıcı önlemlerden çok Evrensel Hukuğa saygı göstermeye ihtiyacımız var. Sn. İkinci cumhurbaşkanının ise Siyasetin Hukuğun önünde olduğu tezi bir sır değil. Bu da neden evrensel bir lider olarak kabul göremeyeceğini çok iyi açıklıyor. Zaten Hukuğa saygı gösterebilsek, lisanı da kapısı da arkasından gelecek. Bu çağda bir kentin bölünmüş olması nasıl kabul edilebilir? Bırakın alışverişi, bir tek bu neden bile kapıların açılması için yeterlidir.

''Barış'' diye diye ve çemberlerde gelen geçene "Victory" isaretciği yapıp çippana çalan bir 'sol'partinin geldiği noktaya bakar mısınız? ''Emeğin ve Çözümün'' partisine göre neymiş, bütünlüklü çözümden uzaklaşacakmışız. E devletin en zirvesinde oturduğun zaman ve son 15 yıldır hükümettesin niye sorunu çözmüyorsun?

Tabii ikinci cumhurbaşkanının "yeni kapı açmaya gerek yok" fetvasından sonra ona yakın duranlar da hemen pozisyon alıp, açılacak olan kapıların ''Zerre kadar katkısı olmadığını ve olmayacağını'' ifade etmeleri kanımca çok ama çok ısmarlama bir argümandır!

Kapıların işe yaramadığını söyleyenlerin, rakamlara
, gelişmelere bir daha bakmasında fayda vardır.

Malum, ülkede çözüm istemeyen, belli odakların isteği doğrultusunda yazan bazı köşe yazarlarının dayanıksız yazılarına alıştık ama deneyimli, çok değer verdiğim, saygı duyduğum köşe yazarı Hasan Hastürer'in kapıların işe yaramadığını yazması üzücü. Bu arada eleştirirken hakkınıda vereyim; bu yazılarına cevap veren Mağusa İnsiyatifinin yazısına Hastürer'in yine kendi köşesinde yer verip eleştiriye açık olduğunu gösterderdiği için kendisini tebrik ederim. Hastürer'in iddialarına dönecek olursak sanırım hafıza-i beşer nisyan ile malüldür durumu yaşamış olacak ki bu iddiasında bir sonraki yazısında da ısrar edince Esnaf gözüyle rakamlarla yanıt vermem elzem oldu. Şöyle ki: Lokmacıdaki kapı açıldıktan sonraki ilk yılda bölgede gerçekleşen ticaretin hacmi 42 milyon Euro idi. Açılan tüm kapılardan yıllar içinde milyonlarca geçiş oldu, ve milyonlarca insan karşılıklı geldi gitti. Bu insanların alışveriş yapmadığını iddia etmek yalnızca ticaretin değil insanın doğasına aykırı birşey. İnsan hiçbirşey almayıp sadece bir tabak yemek veya tatlı yese, birşeyler içse bile devasa bir rakama ulaşırsınız. Kaldı ki alışveriş yapıldığını iyi biliyoruz. Dönemin Ekonomi Bakanı Sunat Atun
'un da alışveriş ibresinin ''Türk tarafının lehine olduğunu'' ifade etmesi hala hafızalardadır. Bir başka siyasi, Baba Denktaş ''ben Girne'de Restaurantlarda Rumlardan oturacak yer bulamıyorum'' dememiş miydi?

Kapılardan her yıl yüzbinlerce turistin geçiş yaptığını da bir kenara not edin lütfen.

Kaldı ki sizin satacak bir şeyiniz varsa, insanlar gelir paşa paşa alır, hiçbir şey de engel değildir! Rumlar olmamış olsaydı, kuzeydeki Tüccarın küçük esnafa kurduğu pranga yüzünden esnaf çoktan ve toptan havlu atmıştı. Rumlardan gayrı, turizmde bizim otel sahiplerinin bizim paramızla teşvik primi ile getirdikleri turistleri esnaftan sakladığı ve paylaşmadığı bir dönemde bu kapılardan her yıl yüzbinlerce turistin geçiş yaptığını da bir kenara not edin lütfen. İnsan ilişkilerinde herşeyin bir temasla başladığını sakın unutmayın. Referandumda ''Ohi'' oylarının ezici bir rakama ulaştığı Derinya'nın, Akyar( ikibucuk mil) kapı açıldıktan sonra % 69 gibi çözüm yanlısı bir tutum alıp yeni kapıların açılmasını istediğini biliyor muydunuz? Kapıların işe yaramadığını söyleyenlerin, rakamlara da gelişmelere de bir daha bakmasında fayda vardır.

Hiçbir şey olmasa da 30 yıl boyunca kapalı kapıların aralanması, hava deliklerinin açılması ve özgürlüğe vurulan pranganın kırılması birer kazanım değil midir?

''Yeni Kapıya gerek yok'' kampanyasına ilk tepkiyi onların koyması gerekmez miydi?

Bütünlüklü çözüm masallarıyla "kapı açıldıkça çözümden uzaklaşacağız'' iddiasını ileri sürenlere sormak lazım: Kapılar 30 yıl boyunca kapalı idi, da niye çözüm olmadı? Ya da madem öyle bütün kapıları hemen kapatalım ve hemen çözüme ulaşalım. Var mı böyle bir şey?

Ya Esnaf ve Zanaatkarlar Odasının da eyleme destek vermesine rağmen sonrasında tek bir söz bile etmemesini nereye koyacağız? Esnafa katkı koyacağına, resmen esnafın ayağına pranga olan ve 20 yıldır Odayı rehin alan bir klik. Tek konuştuğu ''Çıraklık Yasası'' onda da yıllardır gözle görülür bir ilerleme yok. Halbuki ikinci cumhurbaşkanı önderliğinde ve ona yakın duranların başlattığı ''Yeni Kapıya gerek yok'' kampanyasına ilk tepkiyi onların koyması gerekmez miydi? KTEZO bir Esnaf kuruluşu değil de sanki Hürrem Sultan'ın yönettiği bir Ortaçağ sarayı! Esnafa hizmeti amaç edinen değil, siyasi partiler sultasında bir araç olmayı seçmiş sözde bir sivil toplum kuruluşu!

Bir de Ticaret Odası var tabii ki. Ticaret erbabının haklarını savunup genişleteceğine, anti –tekel, anti- damping yasalarının çııkarılıp daha çok kapı açılmasını isteyeceğine, kurduğu sistemle sadece fahiş aidat miktarları toplayıp bunu ödemeyen ya da ya da ödeyemenlere ithalat ihracat izni vermeyip Tekelciliğin daniskasını uygulamakta olan bir ayrıcalıklılar kulübü.

ÖRP – CTP
döneminde Kermiya Gümrük kapısında bir çocuğun elinden yediği çukulatayı bile alıp onu ağlatan nenem miydi?

Bir de Rumların alışverişte vatandaşlar üzerinde yarattığı baskı ve sıkı gümrük denetimi iddiaları var. Pekala var da, Türk tarafında yok mudur? Bir hatırlatma: ÖRP – CTP
döneminde kapılara çok ciddi sıkı denetimler getirip; et, balık, süt ve yoğurdu bile yasaklayan ve hatta bir çocuğun elinden yediği çukulatayı bile alıp onu ağlatan nenem miydi? Akabinde Öğretmen sendikaları bu olayı kınayıp, Kermiya kapısında bir de protesto yapmamışlar mıydı? Gözümüzdeki merteği görmemek ve başkalarının gözündeki çöpü görmek toplumumuza ve aydınımıza has davranış biçimi olsa gerek! İnsan gercekten üzülüyor doğrusu.

Albert Einstein: ''Ayni şeyleri yaparak farklı sonuçlar alamazsınız''

Son olarak Cumhurbaşkanı Akıncı'ya da hatırlatmada bulunmak isterim: Seçimden önce Derinya kapısının derhal açılması ve Maraş'ın yasal sahiplerine iadesi için seçilirse herşeyi yapacağını söylemişti. Gerçek olan ise henüz kapının açılmasının bile bir tarihinin olmamasıdır. Tarihi olmayan karar olur mu? Bu ülkede bir kez olsun verilen siyasi bir sözün tutulduğunu toplum olarak göremeyecek miyiz? Derinya kapısını açıp şehrin bütünleşmesi ve bu ayıptan kurtulmak için bir adım atacak mıyız, yoksa Derin- ya'nın Derin sularında kaybolacak mıyız?

Sn. Akıncı'nın kampanya döneminde bizzat mağazama yaptığı ziyarette, ona Maraş ve Derinya'nın çözümün şifresi olduğunu, bu ikisinin bütün parametreleri değiştirebileceğini ezberleri bozacağını, bütünlüklü çözüm masalı peşinden koşanların sonuç alamayıp kaybettiğini anlatmış, ünlü fizikçi Albert Einstein'ın ünlü sözlerini hatırlatmıştım: ''Ayni şeyleri yaparak farklı sonuçlar alamazsınız''. Kendisi de bu sözler hoşuna gittiğinden gülmüş, kahkaha atmış Derinya kapısının açılması ve Maraş'la ilgili sürecin başlaması için ne gerekiyorsa yapacağını söylemişti. Bekliyoruz ve takipçisi olacağız...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Yılmaz PARLAN yazıları