Hedefsiz devlet ve tek hedefi olan hükümet

Yayın Tarihi: 22/08/11 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Önümüzdeki hafta bayram haftası, düşünün ki bayram tatilinin açıklanması bile olay oldu.

Dokuz gündü, sekiz gündü, idari izin bir gündü, iki gündü, gereksiz bir tartışma. Olacak şey değil. Ne ciddiyet, ne devlete yakışır bir duruş.

Ortada sanıldığından daha fazla bir güvensizlik var. Bu noktada özel sektör çalışanlarına bir şey yok mu? Sorusu da aklıma gelmiyor değil.

Söylüyoruz da söylüyoruz. Döviz almış başını gidiyor. Akaryakıt on ayda on dokuz kez zamlanmış. Kaçak çalışma yaşamından devletin milyonlarca lira kaybı var.

Haksız rekabet, denetimsizlik her sektörde önemli bir sorun olmuş. Devlet denetim erkini kullanarak hem kaçak yaşamın, kaçak çalışma hayatının önüne geçmeli hem de bu kayıt dışılıktan kaybettiği maddi kaynağı kasasına aktarmanın yollarını bulmalı.

Devlet yönetimlerinin hedefleri olur. Bu hedeflere ulaşmalarını sağlayacak plan ve projeleri. Bunları sağlamak ve savunmak devleti yönetenlerin sorumluluğundadır.

Bu durum elbette KKTC'de farklıdır. Bu konuları devleti yönetenlerden değil başka mercilerden duyar ve bilgi sahibi olursunuz. KKTC'de tek hedef devletin giderlerinin azalmasıdır.

Yani sorumsuzca yaratılan bütçe açıklarının kapatılması. Hâlbuki hedef toplumun refahını, huzurunu üst seviyelere çıkarmak olmalıdır.

Bu ülkede piyasaları ayakta tutan kesim kamu kesimidir. Kamu çalışanlarının maddi olarak, özel sektör çalışanlarına nazaran daha iyi bir konumda olduğu sır değil.

Fakat kamu çalışanlarının maddi olarak geriye gitmesi ülkenin tüm sektörlerini olumsuz etkileyecek. Bugün itibarı ile içinde bulunduğumuz hafta, bayram sebebiyle alışverişlerin yoğun şekilde artacağı bir dönemdir.

Çarşının dört gözle beklediği, esnafın bir nebze nefes için umut ettiği bu dönemde büyük ihtimalle yine hayal kırıklığı olacak.

Yine güney Kıbrıs'tan alışveriş konusu gündeme gelecek. Belki de geçiş noktalarında yine denetimler ve bunlara bağlı olarak tartışmalar yaşanacak.

Öncelikle güney Kıbrıs'tan yapılan alışveriş kesinlikle bir "Özenti" durumu değildir. Birçok etken yanında kuzey Kıbrıs'taki olumsuzluklara karşı bir tepki göstergesi olarak da bu yol tercih ediliyor.

Geçtiğimiz hafta, başta yeni sosyal sigorta yasasının tepkilere rağmen bakanlar kurulundan geçmesi, fonların indirilmesi ve elbette 27 Kasım da yapılacağı açıklanan "Nüfus sayımı" konuları ön plana çıktı.

Fonların indirilmesi elbette olumlu. Ama iş karar almakla bitmiyor tabi. Bunu hayata geçirmek önemli. Birçok düşünce üretilebilir.

Birçok karar alınıp, açıklanabilir ama önemli olan bunların işlevliği. Önemli olan günlük yaşamın kolaylaşması.

Önümüzdeki ay yeni eğitim yılının başlayacağı eylül ayı, bayram ve okul alışverişi birçok evin ekonomisini önemli ölçüde sarsacak.

Devlet aldığı kararlarla hayatı ucuzlatmayı hedefliyor mutlaka. Bu düşüncenin ikinci adımı olarak da "Denetim" mekanizmasının eksiksiz çalıştırılması esastır.

Bunların yanında çok tartışılan nüfus konusunda da bir adım atıldı. 27 Kasım da bir nüfus sayımı var. Hatırlanacağı gibi bu yılın mart ayında Kıbrıs'ın her iki tarafında BM gözetiminde "Eş zamanlı" bir nüfus sayımı yapılması gündeme gelmiş fakat biz bunu kabul etmemiştik.

Nüfus konusu sadece Kıbrıs'ın kuzeyini ilgilendiren bir nokta değil. Kıbrıs sorununun çözümü ile de bire bir bağlantılı. Bu kadar tepki olmasa bu konu yine gündeme gelmezdi.

Zaten bana göre değişen pek bir şey olmayacak. Bu noktada merak edilen kayıt dışı nüfustur. Gerçek anlamda, herhangi bir düşüncenin esiri olmadan Kıbrıs'ın her iki tarafında yapılması gündeme gelen bir nüfus sayımından neden rahatsız olunduğunu da sorgulamak gerek.

Geçtiğimiz temmuz ayında Cenevre de ekim ayı işaret edilmişti. Yoğun bir müzakere süreci hedeflenmişti. Hatta ekim ayının son dönemeç olduğu ve başarısızlık durumunda BM'nin süreci zorlamayacağı iddiası var.

Koktuğumuz nüfus sayımının kasım ayında planlanmasının bu süreçle ilgisi var mı acaba?,

CESARET VE İYİ NİYET

Kıbrıs sorununun çözümsüzlük sürecinin devam etmesinde Rum yönetiminin önemli sorumluluğu var. Yönetimden kastım sadece siyasi erk değildir.

Kilisenin gücü ve etkisi de görmezden gelinemez. Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi her iki toplumunda çıkarınadır. Müzakere süreci devam ederken, AB üyeliğinin getirdiği avantajları kullanıp Kıbrıs Türk tarafını sıkıştırmaya çalışmak bu sürece gölge düşürür.

1974 öncesi Rum toprağı olan yerlere yatırım yapan Türkler tutuklanma durumuyla karşı karşıya. Böylesi bir girişim çözüme için en gerekli unsur olan iyi niyet düşüncesine tam ters bir etki yapar.

Bu girişimleri tasvip etmemenin yanında, KKTC hükümetinin de bu konuyla ilgili uluslar arası hukuku dikkate alması gerektiğinin altını çizmek isterim.

Yılların hatları bizi bu noktaya getirdi. Ne yazık ki halka daha 1974 öncesi Rum malı olarak bilinen yerler insanlara veriliyor.

Kördüğüm olmuş bir soruna sorun ekleniyor.

Adanın her iki tarafında da çözüm süreci devam ederken, bu sürecin başarısızlıkla sonlanmasını zemin hazırlanıyor.

Kıbrıs'ın sorunu sadece siyasi değil, önce insanların kaynaştırılması gerek, önce iki dinin yan yana gelmesi gerek.

Bunun içinde din adamlarına daha çok görev düşmektedir. Bir din adamının güneye veya kuzeye geçmesinin siyasi düşüncelerle engellenmesi sorunu körükleyecek açıklamalar yapması sadece çözümü dinamitler ve sorunun kalıcılaşmasına olanak sağlar.

Güney Kıbrıs'ın yaşadığı patlama olayı ve buna bağlı sıkıntıların çözümü için ilk çağrıyı Kıbrıs Türk tarafı yapmıştır. Şu ana Rum tarafına elektrik enerjisi verilerek önemli bir katkı yapılmaktadır.

Bu gelişmeler fırsata dönüştürülmelidir. Gerekli olan tek şey cesaret ve iyi niyettir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları