Partizanlık mı?

Yayın Tarihi: 09/01/12 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Kıbrıs Türk Hava Yolları ile ilgili olarak yepyeni bir süreç başlamıştı. Günler, aylar hatta yıl olmuştu. Beklentiler, umutlar her gün için tükeniyordu.

KTHY'nın eski çalışanları, kurumun boş binalarından sonra geride kalan tek tanıklardı. Direniş çadırı sembol olmuştu.

O çadır ki önünde olaylar yaşanmış, birçok ilke tanıklık etmişti. Yeni yıldan önceydi.

Aralık ayı idi. Sembol olan "Direniş çadırı" büyük bir gösteri ile yerinden sökülmüştü. Verilen sözler vardı. İş, aş ve umut bekleyenler nihayet birinci ağızdan söz almıştı.

Hava-Sen KTHY ile ilgili sendika. Sonuna kadar direndiler ve hala direniyorlar. Sendikadan ihtiyaçlı olanların öncelikli olacağı 60 kişilik bir liste istendi.

Siz belirleyin biz istihdam edelim dendi. Liste belirlendi. Kolay olmadı tabi ki. Sendikacılar da dâhil olmak üzere bu insanların hepsi ihtiyaçlı idi.

Çalışanlar şimdi de kendi aralarında bir tercih yapmakla karşı karşıyaydı. Ama yinede yapıldı. Sonra ne oldu? Verilen listeden sadece 24 kişi istihdam edildi.

Geriye kalan istihdamları hükümet belirledi. Yapılan açıklamada "En ihtiyaçlı" olanları belirledik dendi.

Mademki bu görevi hükümet yapacaktı, bunu farklı göstermeye ne gerek vardı?

Bu olay kullanıldı. Belki bir erken seçim ihtimali için, belki de Aralık ayındaki UBP kurultayı veya parti içi dengeler için.

Ama sonuç olarak KTHY çalışanları bir kez daha kullanıldı. Direniş çadırının yıkıldığı günlerde, konuyla ilgili bu köşeden sormuştum "Yıkılan Çadır mı, yeni umutlar mı?" diye.

Ve devam etmiştim bu konuda beklenen gelişmeleri tahmin ederek "Bir halka veya en basit yaklaşımla bir insana umut vermek ve arkasını getirememek yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Bizim ülkemizde ise en kolay yapılan iştir umut vermek. Umut beklentidir, amaçtır, ümit edilendir. Allah sevdiği kullarına, sevdikleri şeyleri önce kaybettirip sonra buldururmuş.

Bu inanışın başka bir söyleme şekli daha vardır ama ben kullanmak istemiyorum. KTHY ile yaşanan olumsuz süreç aylardır devam ediyor.

Dile kolay tam 407 günlük mağduriyet, 407 gündür bir seçime kurban edilen KTHY çalışanları bir kez daha "Umut etmekle" karşı karşıya".

Bu satırlara hayat vermişim 03.12.2011 tarihinde yine bu köşede. Yaşanan gelişmelere bakılırsa tahmin ettiğim gibi yıkılan sadece çadır değil umutlar da olmuş.

Aslında yaşananların hiç biri normal değil. Bu konuyu bu köşeye taşımayı bugüne kadar bekledim. Sebep ilgili taraflardan "Tatmin edici" bir açıklama gelir mi diye.

Şu ana kadar kamuoyunu aydınlatacak inandırıcı bir açıklama yok. Partizanlık, bu ülkenin en önemli sorunu haline geldi ve günden güne de büyüyor.

Bu yolla Artık gözü kapalı yapılan, herkesin benimsediği tüm değerlerin yerle bir edildiği bir yöntem yaratıldı.

Her dönem, herkes yapıyor demek çare olmaz. Böyle bir yaklaşım ve savunma mekanizması kabul edilemez.
Partizanlığı sadece siyaset kurumu mu yapar? Kesinlikle hayır. Bir siyasi partinin her türlü yanlışına rağmen peşinden gitmek, politikalarını beğenmediği halde destek vermek de partizanlıktır.

Bu ülkede her şey maalesef partizanlığa göre belirlenir oldu. Partizanlığı sadece siyaset kurumu yapmıyor dedik ya, düşününüz ki komşumuzun çocuğunu işe almak için bir başkasını işten çıkardıkları zaman veya tam tersi başkasını işe almak için bir yakınımızı işinden ettikleri zaman hangimiz ses çıkardık.

Desteklediğimiz siyasi parti iktidar olunca, bir önceki iktidarın yaptıklarını yapması için baskı yapan kimler?

İstihdamdan, Terfilere, atamalara kadar siyasetin elinde koza dönüşen yarışmayı, adaleti, hak etmeyi, kazanmayı ve güveni erozyona uğratan "Partizanlık" illeti artık bu ülkede ciddi anlamda tartışılmalı.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları