Üç fidanın kırkıncı yılı

Yayın Tarihi: 07/05/12 07:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

"Tarih 6 mayıs 1972. Gecenin ikisinde yataklarından kaldırıldılar. Zaten uyumuyorlardı. Ayaklarında bir elin baş parmağından daha kalın prangaların çıkardığı seslerle yürüdüler ölüme. Önce Deniz çıktı darağacına. Sonra Yusuf ve sonra Hüseyin. Türkiye karışık bir kaos ortamındaydı. Emperyalist güçlerin, Türkiye üzerindeki emelleri bu günden farksızdı. Bu üç genç ülkelerinin bağımsızlığı ve emperyalizme karşı, canları pahasına mücadele ediyorlardı. Yanlarında binlerce insan vardı. Bu da bazı güçleri rahatsız ediyordu.

Deniz Gezmiş'in daha çocukken, davranışlarının farklı olduğunu annesi şöyle anlatacaktı; "Deniz her gün ekmek almaya gönderdiğimde altı ekmek alır fakat eve iki ekmek getirirdi. Bir gün izledim ve diğer dört ekmeği parası olmayan arkadaşlarına verdiğini gördüm". Avukatları Halit Çelenk yıllar sonra, Denizin infazını "Tam yirmi beş dakika darağacında beklettiler" diyerek göz yaşlarına boğulacak ve o günü tekrar yaşayacaktı.

Hüseyin İnan'ın bir ifadesinde söylediği şu sözleri her şeyi anlatıyordu aslında; "Ben 24 yaşında, Türkiye'nin bağımsızlığı için kendimi feda ediyorum, tarih bunu yazacaktır". Ve tarih bunu yazdı. Daha öncelerini yazdığı gibi, dünyanın saygı duyduğu, sahiplendiği, ülkelerinden uzakta, vatan hasreti çekerek ölenleri. Nazım Hikmet'i, Yılmaz Güney'i ve adını sayamadığımız suçları "düşünceleri" olan nice değerleri.

Yusuf Aslan infaz sırasında; "Ben halkım için şerefimle bir defa ölüyorum ama siz şerefsizliğinizden her gün öleceksiniz" diyerek ayağının altındaki tabureyi çekecek ve kendi kendini infaz edecekti. O dönemin Adalet partisi başkanı Süleyman Demirel'de yıllar sonra "O günkü şartlarda öyle olması gerekiyordu" diyerek bu üç gencin asılmasına neden onay verdiklerini savunacaktı.

Tam otuz altı yıl geçmiş bu utancın üstünden, ama hala daha anılıyor, tartışılıyor ve hala daha onlar için şarkılar şiirler yazılıyor. Fikirleri her zaman dile getiriliyor. Onlar amaçlarına unutulmadıkları için ulaştılar, ama onları unutturmak için canlarına kıyanlar amaçlarına ulaşabildiler mi?".

Bu düşünceleri ilk olarak 28 Mayıs 2008 tarihinde seslendirmiştim. Ve ayni günün her gelişinde bu satırları bu köşeden bir kez daha paylaşıyorum. Bu yazının üzerinden dört yıl geçti. Türkiye de "Üç Fidan" diye anılan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam edilmesinin ise kırkıncı yılı.

Dönemin Türkiye'sinde yaşananlara dair yeni ip uçları ortaya çıkıyor. Son olarak Türkiye de Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamlarında görev yapmış, rahmetli Turgut Özal'ın konuyla ilgili bir mektubu gündeme geldi.

7 Nisan 1972 tarihinde Tercüman gazetesi yazarlarından Ahmet Kabak'lının köşesinde yayınlanan bu mektup da rahmetli Özal "Türkiye'yi bölmek isteyenlere bir şans daha mı vereceğiz? Diyordu özetle. Tarihe kara bir leke olarak geçen bu süreçte kimseye acımadılar. Bir şans daha vermediler.

Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kimsenin düşüncesi ve idealleri için cezalandırılmasını kabullenemem. Bu en büyük insanlık suçudur. Sizden olmayanları cezalandırmak. Susturmak. Böyle bir olaya tenezzül etmenin altında mutlaka ortaya çıkmasından rahatsızlık duyulacak gerçekler vardır. Bu bağlamda mücadelesi demokrasi, cezası susturulmak olan herkesi saygıyla anıyorum.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları