Yakın Doğu KKTC'yi aştı

Yayın Tarihi: 24/11/12 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+
"Yakın Doğu Üniversitesi Suat Hocayı aştı."

Daha önce bu düşünceyi seslendirmiştim.

Ve aslında Yakın Doğu Üniversitesinin Suat Hocayı aşarak bu ülkenin öz varlığı haline geldiğini anlatmak istemiştim.

Zaman zaman eleştirdim de tabi ki.

Özellikle "KKTC'nin en büyük camisini yapacağız" düşüncesi eleştirilerimin merkezi olmuştu.

Bu eleştirimin de hala daha arkasındayım.

Fakat bu eleştiri bu ülkeye mal olmuş, istihdam sağlayan, ekonomide önemli bir yeri olan bu kurumun bütününe yapılamaz.

Yakın Doğu artık KKTC'yi de aşmıştır.

Koruyamadığımız, yönetemediğimiz ve elimizden gitmesine sadece seyirci kaldığımız kurumlarımızı görünce öz ve öz bu ülke insanının yarattığı bir eseri sahiplenmemek bu ülke için bir zarardır.

"Adanın ihtiyacı olan bir üniversite açılmasına bundan sekiz sene evvel önayak olan Amerikalıların tekliflerini reddeden ENOSİS taraftarı Rumlar olmuştu. Çünkü tedrisat İngilizce olacaktı. Rumlar bunu hemen reddettiler. Yalnız Rumca lisanından olursa kabul ederiz dediler. Gayeleri de Türklerin böyle bir Üniversiteden faydalanmamaları idi".

Bu sözler Dr. Fazıl Küçük'e ait.

Yıl 1969.

Bu hatırlatmaları elimizdeki değerlerin önemini anlatabilmek için bu satırlara taşıyorum.

Yani bir üniversiteye sahip olmanın hayal olduğu bu ülkede bugün bir üniversite sektörü var oldu.

Hepsi de birer değerdir.

Bu değerler sadece Yakın Doğu veya sadece diğer üniversiteler ve kurumlar anlamında değildir.

Toplum olarak üretimimizin sorgulandığı bu dönemde ülke insanının ürettiği her şey bu ülke insanının öz varlığıdır.

Yakın Doğu'yu ayrı tutmanın sebebi tamamen özel teşebbüs ve cesaretin iyi bir örneği olmasıdır.

Suat hocaya çeşitli eleştiriler yapılabilir.

Zaten yapıyoruz da.

Ama ülkeye sağlanan katkının da es geçilmemesi gerek.

Sağlık bakanı Ertuğrul Hasipoğlu bir süre önce "Yakın Doğu ile protokol yok" demişti.

Konu neydi?

Yakın Doğu Üniversite hastanesine hasta sevki için eski bakan Ahmet Kâşif döneminde yapılan protokolün ilgili hastaneye %52'lik bir artış sağlayacağı için bu protokolün iptal edilmesi.

Aynı partinin iki mensubundan biri, biri genel sekreter biri sağlık bakanı.

Genel sekreter, parti başkanlığına aday olduğu için bakanlık görevinden alınan, partilisi yerine, sağlık bakanı olunca hemen bu protokolü araştırıyor ve tamamen devlet ve halk çıkarlarını korumak (!) için devreye giriyor.

İlk anda aklımdan iki soru geçti.

Gerçekten ortada kazanç anlamında bir taviz verildi mi?

İptal edilen protokol neden şimdi akıllara düştü?

Bu antlaşmalar hükümetten habersiz mi yapıldı?

Yoksa hedef kurultayla ilgili dava sürecini başlatan partinin eski sağlık bakanı mı?

Bu durumun kime daha fazla zararı olur?

Zararın büyüğünü Yakın Doğu Hastanesi mi, yoksa devletin yapamadığı, yetersiz kaldığı durumlarda burada şifa arayan insanlar mı yaşayacak?

Bu hastaneye ödenmeyen borçları kim ödeyecek?

Bunlar ciddi sorulardır ve cevapları kamuoyuyla paylaşılmalıdır.

Kendi ülkesinde tedavi olmanın kolaycılığı dururken yurt dışına hasta göndermek her anlamda ne kadar akılcı?

Yurt dışı tedavi masraflarını kim ödeyecek?

Yoksa yine borçları biriktirip birilerinin bunları affetmesini mi isteyeceğiz?

Öncelik toplumun önemli bir sıkıntısı olan sağlık sektörüne süreklilik, hizmette verimlilik, çalışanının da, hastalarının da güvenebileceği bir sistemin yaratılması olmalıdır.

Bugün hastanesinde çalışanın can güvenliğini bile sağlayamayan, toplum sağlığını siyasete, parti içi yarışa kurban eden bu yapının devletin ve toplumun çıkarlarını gözettiğini düşünmek her halde saflık olur.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları