Ambargo var diye "korsanlığı" kabul mü edelim?

Yayın Tarihi: 02/01/15 08:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Koskoca bir yılı daha bitirdik, birçok umudu sakladığımız 2014 yılı istenilenleri, beklentileri karşılamadan bitti.

2015 yılına sakladığımız umut ve beklentilerin karşılanması dileğiyle, herkese bir kez daha hayırlı, mutlu yıllar diliyorum.

Çok konuları, sıkıntıları paylaştık bu köşeden ve televizyon ekranlarından.

Bir kez daha şunun altını çizmek gerek, Kıbrıs sorunu adı ne olursa olsun bitmeli, bitmeli ki Kıbrıslı Türkler günü birlik yaşamaktan kurtulsun, geleceğini, önünü görebilsin, dünya ile bütünleşsin.

Bunların ortaya çıkaracağı bir çözüm modeli, federal da olabilir, tek başına başka formüllerin yaratılmasıyla da olabilir.

Esas amaç söylediğim gibi, hiç olmazsa çocuklarımızın, gelecek nesillerin, dünya dili konuşması, farklı coğrafyalarda bu ülkeyi kendi kimliği ile Kıbrıslı Türk olarak temsil etmesi ve hakkını arayabilmesidir.

2014 yılı kısır döngüler, çıkmaz bir sokakta her söylenenin adeta duvara çarpıp, tekrar geldiği yere gitmesi gibi bir çaresizlik içinde, yaşandı ve bitti.

Geriye kalan, ara verilmiş sığ tartışmalar oldu ve yeniden bıraktığımız yerden başladık.

"Ürün Güvenliği Yasa Önerisi" 2015 yılında uygulamaya girecek.

Özellikle ülkeye ithal olarak gelen kıyafet, elektronik eşya, çanta, inşaat malzemeleri gibi tüm ürünlerde, ISO, TSE, CE sertifikaları aranacak.

Gerçek olmayan, sahte, taklit ürünlerin satışına denetleme ve yasaklama getirilecek.

Devletiz diyoruz, denetleme en büyük eksikliğimiz diye dert yanıyoruz fakat düzetmeyi, düzenlemeyi de benimsemiyoruz.

Bu tür uygulamalar dünyanın her yerinde var ve devlet politikası olarak uygulanıyor, çünkü bir mantığı var, bir sebebi var, buna sırf muhalefetlik olsun diye de kimse karşı çıkmıyor başka yerlerde.

Ama bizde böyle, siyaset, popülizm, sırf muhalefet etme uğruna her yol doğru sayılıyor.

Toplum ve toplum çıkarları her şeyin en gerisinde, varsa yoksa birbirine yerme ve günün kazananı olma.

"Esnaf batacak" yaklaşımı her ne kadar insani bir düşünceyse de, toplumun daha kaliteli, daha sağlam, daha iyi malzemeleri kullanması da bir o kadar insani ve hakkaniyetlidir.

Birileri üzülmesin, kırılmasın diye, çevreyi zehirleyenlerden, vergi kaçıranlardan, şahsına yasalar yapılanlardan, denizimizi, havamızı, dağlarımızı kemirenlerden hesap sorulmayacak, denetlenmeyecek, yapanın yanına kalacak, kimsede ses çıkarmayacak.

O kadar alışmış ve iliklerimize kadar benimsemişiz ki, kendi sistemimizi kendimiz yarattık ve altında kaldık.

İmitasyon ne demektir?

Sahte, taklit, esasına benzetilmeye çalışılan, aslında taklit edilen, yapılan maddi-manevi girdinin, kalitenin, ödenen verginin, bir başkaları tarafından, basitleştirilerek, ucuzlaştırılarak, emek haksızlığını, maddi kazanç için uygulamasıdır.

Peki, bunlar bu ülkeye ne getirir? Sahte olan her ne varsa, üstelik gerçeğinin fiyatına yakınını, kalitesizliği, vergi kaçakçılığını, patent alan bayilerin zarara uğramasını getirir.

Ve en önemlisi sağlıksız, denetimsiz, kalitesiz, ürünlerin toplum tarafından kullanılmasını getirir.

Esnaf ve sıkıntıları tabi ki önemlidir.

Bu yasanın uygulanma süresi ile esnafın bu sürece hazırlanma zamanı bir birine paralel yapılabilir.

Ama işin en önemli tarafı toplumun kaliteli, denetimli, sertifikalı ve bir aksilik karşısında hakkını arayabileceği bir sistemin kurulmasıdır.

Ambargolar altında olabiliriz ama bu bizim her anlamda kendi denetim mekanizmamızı kurmayacağız anlamına gelmez.

Ambargo var diye "korsanlığı" kabul mü edelim?

Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, bunun getirdiği olumsuzluk ve ambargo kalkanına saklanmışlığımız, bizi kendimiz için yapmamız gerekenlerden alı koymamalı.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları