Kendi ayaklarının üzerinde durabilmek

Yayın Tarihi: 29/06/15 08:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

İyisiyle kötüsüyle sol ideolojiyi 2008'lerin sonuna kadar canlı tutmasını başarmış bir politikacıdır Sayın Soyer. 24 saat kesintisiz pek çok konuda tartışabileceğiniz, bu tartışmaları yaşarken size kin gütmeyecek bir başbakan olmuştur. Başbakanlığı döneminde kendisini acımasızca eleştiren gazetecilerden biri olmama karşın hala abi kardeş ilişkimizi muhafaza ettiğimize inandığım ve bilgi dünyasından çok şey kazandığım ender siyasetçilerdendir. Önceki gün birlikte güzel bir canlı yayın yaptık Kıbrıs Genç TV'de. En çok izlenen kanal olmanın keyfiyle tabii. Ferdi Bey'in anlatımında hemen ilk fark ettiğiniz bütünleştirici mesajları kendine has üslubuyla veriyor olması.

Başbakan olduğu ilk dönemlerde kendi ayaklarımızın üzerinde durmalıyız sloganıyla yola çıkmıştı. Bu mesajını pek çok kesim alayvari bulmuştu Ferdi Bey'in. Zaman gösterdi ki kendi elektrik santralini kurmayı başarmış ve Türkiye'den pek çok alanda para istemez hale gelmiştik. Son günlerin patlak veren dünyadaki ekonomik kriz ve elbette ki yanlış yönetilen maliye icraatları Hükümeti dibe vurdurmuştu.

Konuşma stili son derece dikkatli ve heyecana gelmeyecek şekildeydi. İçimden Ferdi başkanın konuşmasından güzel manşetler çıkarmalıyım diye söylendimse de Ferdi Bey huyumu bildiğinden son derece usturuplu şekilde konuştu, kelimeleri ona göre seçti ama gönderilmesi gereken yerlere de inceden mesajlarını gönderdi.

Soyer, Anayasa'nın değiştirilmesi gerektiğine işaret ederek, Meclis'in 1 Temmuz itibariyle tatile girip, 1 Ekim'e kadar tatilde olacağına belirtti ve Anayasa'yı değiştiremediklerinden dolayı bu tatil süresini kısaltamadıklarını söyledi.

Soyer, "Yargıdaki tıkanıklığı sağlayan Anayasa'nın virgülünü değiştiremiyor sonra da geciken adalet ve verimsizlikten şikayet ediyorsunuz" diyerek, Anayasa'ya hayır diyenlerin büyük bir kısmının, 'değiştirelim' diye fikir beyan edeceklerini iddia etti.

Kültürün sorgulanması gerektiğini belirten Soyer, gözü kapalı taraftar olmanın başka, taraf olmanın başka olduğunu belirtti.

"Eğer taraftar olursanız, taraftarınızın hatasını eleştirmezsiniz. Bir başkası da kendisini eleştirmediği biri, en katı şekilde aynı davranışı sürdürmeye başlar. Sizin taraftar olarak görmediğiniz insanların da ifade ettiği bir takım unsurları duymazlık alışkanlığından vazgeçilmesi gerekir. Siyasi kültürde, taraftarın eleştirisini dinlemeniz lazım. Desteklediğinizin eksiği varsa onu eleştirmekten çekinmemek lazım. Karşı olduğunuz bir görüş, o söyledi diye, söylediğinin içindeki doğruyu da duymazlıktan gelmemeniz lazım. Bu devinim içine girebilirsek her şey daha üretken olabilecek."

Soyer, daha yumuşak ifade kullanma taraftarı olduklarını da belirterek, şunları kaydetti:

"Gönül bir deniz, dil sahildir... Eğer gönlümde bulunan öfkeyi dilinden kelimelerle sahile vurursan, gönlünde kin biraz kabarmışsa, dilinen sahile kinin lakırtıları dökülür, sahil pislikten geçilmez... Dil sürekli güzelliğin sevginin aklın unsurlarını sahile vurmalı... Bu kırıcı şeylerden çıkmak lazım... Sosyal Medya'da da, herşeyi içindeki tüm öfke ve çirkinlikleri dilden değil, Sosyal Medya'dan dökmeye başladı. Birbirimizi anlamamız lazım. Gönüllerin birbirini dinleyebileceği bir ortam oluşmazsa, hiçbir iş yapamayız."

"Elimizi açarak Ankara'ya gittik"

KKTC halkının, Kıbrıs sorunuyla da bir çok sorun ve mağduriyet yaşayan bir halk olduğunu belirten Soyer, KKTC'de yaşayan halk olarak dayandığımız bir güç olduğunu ve bunun da Türkiye olduğunu kaydetti.

Bu desteğin belli alanlarda şekillendiğini de ifade eden Soyer, her alanın anlayışıyla şekillenen pozisyona girildiğini ve bu şekillenişin sağlıklı olmadığını belirtti.

Soyer, "Bu ilişki biçimi; Türkiye'den aldığımız yardımlar nedeniyle, bir şarkı söyleyerek Ankara'ya gittik. Elimizi açarak gittik. Bu kez bize önce kulağımıza sonra da başka şekilde söylendi. Bunun kültürleri de oluştu" diyerek, belli bir demokratik sol kesimde, emek ve kamu yönetiminde örgütlü sendikalarda, çevrelerde 'Ankara'nın sınır bekçisiyiz' anlayışının oluştuğunu kaydetti.

Bu anlayışın ülkeyi edilgen ve sorunlarını Türkiye'den kaynak alarak çözme kültürüne ulaştırdığını da belirten Soyer, Türkiye'de de 'vererek bir dizayn yapabilirim' kültürünün gelişmesine ön ayak olduğunu belirtti.

"TC ile ilişkimiz İMF'nin ilişkisine dönüştü"

"Hareketlenme ve Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğü besleyecek bir ekonomik politika yaratıldı. Özal işbaşına gelip dış ticaretteki ve TL üzerindeki yasakları kaldırınca, yeni bir model çıktı orta yere... Bu model, doğan hadiseleri giderebilmek için kamu ağırlıklı kapatmak için daha fazla para alınmaya başladı. Siyasi atmosfer buydu! Bu kez ne oldu? Paketler gelmeye başladı! Biz kendi tedbirlerimizi kendimiz üretmemiz lazım. Biz kendimiz yapmak için yola çıktı, bu pozisyonu da getirdik ama bizden bazı sendikalar yüzde 26 artış istedi. Bu temelde tartışılır olmaktan çıkarmamız lazım. Türkiye ile ilişkiler farklılaştırılmalıdır. 2009 sonrası ilişki biçimi farklılaştı. Eskiden devletten devletiydi, şimdi Türkiye kredi veren, biz kredi alan konuma geldik. Türkiye ile ilişkimiz IMF'nin diğer ülkelerle olan ilişkisine dönüştü. Her ay uygulamalarıyla ilgili rapor vermesi lazım. Her ay raporları değerlendirip, ertesi ayın desteğini serbest bırakması lazım. Bu ilişki biçimi sağlıksızdır. Bu zaman içinde, KKTC bütçesinin yatırım kalemlerinde bulunan KKTC'nin kendi kaynaklarının düzeyi, devenin kulağının yarısından azdır. Tüm yatırım kalemlerinin finansörü Türkiye'dir... Serdar Bey'in bahsettiği ilişki biçimi çok daha problemli şekilde doğdu. Senin muhtarından belediye başkanına kadar, herkes önce devlete gelmeden ilgili alanda desteği yaratabilmek için Türkiye Büyükelçiliği'nin kapısını çalıyor. Bu artık sağlıklı değil; dolayısıyla Denktaş bu yönüyle haklıdır."

Bunun oturup konuşulması gerektiğini de sözlerine ekleyen Soyer, ülkenin kendi gelir ve giderlerinin denkleşmesi gerektiğine işaret etti.

Türkiye'den cari harcamaların ödenmesi için KKTC bütçesine verilen desteğin azalacağını ve azaldıkça bunun yatırım alanlarına kanalize edileceğini ve elin güçleneceğini de ifade eden Soyer, "bir gazete alabilmek için, tekstil kağıdı alabilmek için sana el açmıyorum ve böylece bu benim gücümü oluşturacak" dedi.

Türkiye'nin de bunu istediğini belirten Soyer, istemese bile zorunlu olduğunu söyledi.

"Çünkü kendisi için de siyasi ve ekonomik yük oluşturmaktadır. Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, diğer uluslararası çevrelerle ilişkileri zehirlemektedir. Bu sorununun çözümü ayrı bir konudur. Bu tek başına birşey değil. Siz besleme olarak da görülüyorsunuz. TC'nin yolladığı para ile zevk içinde yaşayan insanlar olarak da görülüyorsunuz ve Türkiye ile Kıbrıs Türk halkı arasındaki manevi kültürel ilişkiler alan veren ilişkisine döndükçe zehirleniyoruz. Bağımlılığın içeriğini, demokratik ve demografi olarak haysiyetini sarsmayacak içeriğe dönüşmesi lazım."

GÜNÜN SÖZÜ

Eğer farklı bir yapıya sahipsen, daima insanlar tarafından yalnız bırakılmaya mahkumsundur.

Cemal Süreya

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları