Bu yol nereye çıkacak?!

Yayın Tarihi: 20/07/15 08:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

En nihayet bayramımız da bitti her ne kadar bugün bayramın son günü olsa dahi. Meslek hayatıma başladığımda 20 Temmuzların bizim için ayrı bir önemi ve havası vardı. Öyle sanıyorum ki artık kimse için pek fazla bir önemi yok, evet evet ciddi ciddi yok. Bir bakın bakalım Kuzey ile Güney geçiş kapılarında kaç bin kişilik araç konvoyları bulacaksınız. Ne kadar ilginç bir ironidir değil mi?. 20 Temmuz 1974'de Türkiye'nin müdahalesi ile Kıbrıslı Türkler, Rumların bizlere yaşattığı vahşete son verdi. Yıllardır bunun kutlaması yapılır ama kapılar açıldı açılalı Kıbrıslı Türkler bunu Rum tarafında alış veriş yaparak ya da bir tür gezme programı, günü olarak değerlendirir.

Ben bunu kınamıyorum, daha doğrusu kınayamıyorum. Birçok şey değişti. Cumhurbaşkanı Akıncı'nın açıklamalarına bakarsanız çözüm ha oldu ha olacak. Şimdi değilse, yarın sabah olacak bilemediniz yıl sonunu görmez olası bir referandum. Bunlar benim değil Cumhurbaşkanı Akıncı ve az buçuk da katkıyla Rum lider Anastasiades'in açıklamaları.

Peki madem ki herşey bu kadar pozitif neden Türkler, törenleri izlemek yerine Rum tarafında alışverişe gidiyor?

İşte bunu oturup cesaretle sorgulayıp birinin yanıt bulması gerekiyor. Dediğim gibi ne tuhaf bir ironidir aslında bu durum.

Sırayla gidelim isterseniz. İlk önce gelin şu sahte çözüm söylemlerine bakalım ve kurulan senaryolara bir değinelim. Sonrası hükümet sonrası Erdoğan'ın Kıbrıs ziyareti.

ÇÖZÜM HALA UZAK VE AKINCI'NIN SÖYLEMLERİ

2014 yılında Rum Dışişleri Bakanı Kasulides ile dönemin Dışişleri Bakanı Nami ha bire çözüm havası yaratmışlardı kamuoyunda. Sözüm onlara 2014 yılı sonuna illa ki bir referandumla çözüm gerçekleşecekti. Masadan bir kalktılar zar zor oturabildiler ancak.

Şimdi geldiğimiz noktaya bakıyoruz. Her iki lider de son derece sosyal ortamlarda pozlar veriyorlar, çözümün son derece yakın olduğunu ve yıl bitmeden bunun gerçekleşebileceğini enerjisini yayıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda Rum basınında çıkan bir haberle herkes irkildi ve çözüm sürecinin öyle anlatıldığı gibi iyi gitmediği fısıldandı kamuoyuna.

Özellikle Sn Akıncı'yı anlayabilirim yeni bir cumhurbaşkanı ve kamuoyuna çözüm isteyen ve çözümü kovuşturan, elde etmeye çalışan bir cumhurbaşkanı imajı vermeye çalışıyor. Evet gönlünde yatan da budur bundan da zerre kadar şüphem yok ama bu söylemler gerçek mi?

Cumhurbaşkanı Akıncı'ya soruyorum bu çözüm sözlerinin bu kadar havada uçuşması ve bu çözüm sözlerini bizzat Sn Akıncı'dan işitiyor olmamız Sn Akıncı'nın kendisini dahi korkutmuyor mu? Çünkü çözüm süreci dediğimiz bu yolun çökmesi bir o kadar da an meselesidir. Burada ilginç olan bir başka konu vardır ki aslında Kıbrıs konusunun çözümüyle ilgili konuşulacak birçok konu konuşuldu ve bir yere varılamadı. Ona bakarsanız aktörler de farklı değil aslında Sn Nami yine müzakereciydi Sn Talat Cumhurbaşkanıyken, şimdi de Sn Akıncı Cumhurbaşkanı, Sn Talat da gölge başbakan.

Yani aslında aktörler hemen hemen aynı. Akıncı'nın elbette ki rolünü küçümsemiyorum ama hem Türkiye'deki hem de ülkemizde ki siyasi aktörler aslında aynı. Peki o zaman çözüm olmadı da şimdi nasıl olacak diye ben soruyorum ama her iki liderin özellikle bizim liderimizin bu kadar çözüm oldu yarın bitiyor havasında açıklamalar yapmasını doğru bulmuyorum.

Bir yıl için de olur da bu süreç çökerse ki çökme ihtimali var o zaman Sn Akıncı "napayım Rumlar çözüm istemedi" deyip işin içinden sıyrılamayacak.

Bir de yeni gelecek büyükelçinin hem sorunlu bölgelerde görev yaptığı bundan dolayı Türkiye'nin buraya, Sn Akça'nın yerine siyasi sorunları çözmesi konusunda bilgili birini gönderdiği ve 2016 yılının bir çözüm yılı olacağının çok bariz belli olduğu iddialarını pek gerçekçi bulmuyorum.

Unutmayın diplomasi de Kıbrıs A sınıfı bir ülkedir ve ve Türkiye her zaman buraya en iyi diplomatları ya da bürokratlarını görevlendirmiştir.

ERDOĞAN'IN GELİŞİ VE YENİ HÜKÜMET

Bir de yeni kurulan hükümetimize değinelim ve yazımızı öyle sonlandıralım. Son derece önemli günlere gebe olduğumuzu bilmenizi isterim. Bu dönem son derece hareketli ve zor bir dönem olacak. Bir kere sahne de şüphe kaldırmaz ki Ankara Hükümetinin de telkinleriyle kurulmuş bir hükümet var. CTP-UBP hükümeti şu an bu ülkenin her şeyini değiştirmeye muktedir sayıda bir hükümettir. Bunun iyi yanları olduğu gibi yeni doğacak bir partiyi tek başına iktidara taşıyacak kadar kötü sonuçlar da doğurabilir bu hükümet.

Daha önce de yazdım reform hükümeti demek birçok icraat yapacak yeni yasalar yeni özelleştirmeler ve yeni ve yeni ve yeni şeyleri yapacak hükümet anlamına geliyor. Günün sonunda yeni hükümetin yapacağı ve de yapması beklenen yeni şeylerin toplum tarafından pek hoş karşılanacağını sanmıyorum.

Bu nedenle Talat başkanlığında ve doğrudan Ankara'nın hassasiyetlerini en üst seviyede koruyacak olan bu hükümetin toplumun refahını yükseltirken ve geleceğini dizayn ederken aynı zamanda bir felaketle de karşı karşıya kalmaması gerekiyor. Türkiye'nin Kıbrıslı Türklerin iyiliğini istediğine şüphe yok ama bu iyiliği yaparken toplumun ne kadar canının acıyıp acımayacağı da Talat'ın maharetine kalacaktır.

Birkaç yıl önce yaşanan Alo Ben Beşir telefonunun ardından Talat'ın UBP-CTP hükümeti kurulmasına yönelik baskıları sonrasında bazı partililerden kırmızı kart gördüğünü "ki şimdi o kişiler Talat'a biat etmişlerdir" ve bu süreç sonrasında Talat'ın yeniden sahneye bu sefer patron olarak çıktığı bu yeni dönemde, Sn Erdoğan'ın bugünkü ziyaretinde neler söyleyeceğini, neler öğütleyeceğini son derece merak ediyorum.

UBP'yi bir yana bırakıyorum. UBP zaten seçime giderken bizim parti manifestomuz mali protokoldür demiş ve halktan hayır cevabı almıştır, işte şimdi sahne de "bizim parti manifestomuz mali protokoldür, reformlardır "diyen tam da UBP çizgisinde bir Talat var; Talat her ne kadar bunu içinden sessizce söylüyorsa da izleyeceği yol kaçınılmaz bu yoldur.

Şimdi; daha iki yıl önce Ankara'ya tepki koyarak "ki bana göre yanlış bir tepkiydi"; DP ile hükümet kuran CTP Parti meclisi ve MYK'sı şimdi UBP'nin ülke yönetme anlamında çizgisinde yürüyecek olan Sn Talat'a tepki koyacak mı?

Bu yazıklarımız, bu ülkenin siyasetle uğraşan bireylerinin yaşadığı ve yaşattığı ciddi çelişkilerdir. Bu nedenle 20 Temmuz barış ve özgürlük bayramını halkın Rum tarafında alış veriş yaparak geçireceği bir günde hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti ve söyleyecekleri hem de Talat'ın bundan sonra bu toplumu daha iyi noktalara taşıma zorunluluğu, hep bunlar ciddi gözlem yapmaya ve iyi değerlendirilmeye muhtaç konulardır, önemli konulardır.

Barış bayramınız kutlu olsun beyler.

*****************

GÜNÜN SÖZÜ

"Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz"

BÜLENT ECEVİT

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.