Bitmedi bu Ankara gerginliği ve demagojisi

Yayın Tarihi: 23/10/15 08:00
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+
  • Cumhurbaşkanı Akıncı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Davos'a gidip gitmemesini uygun bir dille soruyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan da uygun bir dille Davosun önemini yitirdiğini anlatıyor. Kıbrıs Türk Halkının lideri nereye gideceğini bir başka halkın liderine mi sorar? Nerede görüldü böyle bir şey? Yakıştı mı Akıncı'ya? Ama işte öyle göründüğü gibi değil; çünkü Türkiye sizin partneriniz sormak durumunda kalıyorsunuz.
  • Talat'ın üzerinde özellikle CTP'li belediyelerin baskısı var, biz yöneteceğiz diye. Hepimiz biliyoruz ki belediyeler su meselesini ancak dağıtabilir ama işletemez. BESKİ'nin zaten böyle bir ekonomik gücü yok. Bu bir profesyonel işi. Bunu yerli işadamları da üstlenebilir, belediyelere % 20 gibi bir pay verebilir ve bu iş yürür ve gider. Ancak öyle anlıyorum ki Talat baskı altında birkaç sert demeç patlatınca Erdoğan, Talat'a mesafe koydu. Talat da "zaten töreni beğenmedim, seçim havasındaydı" diye bir açıklama yaptı. Eminim pişman olmuştur. Tayyip bey ile küsmek kolaydır da barışmak zordur.

Kendi paranı kazanabiliyor musun kazanıyorsun ama bu kazandığın para birçok şeye yetmiyor ve seni baban destekliyor. Yani babanın jesti olmasa hayli işin zorlaşacak. Daha çok para kazanmak için sen gayret etmediğin gibi koşulların da buna yeteri kadar izin vermiyor. Hiçbir şeyine karışmayan baban gün geliyor, ne marka araba alacağından tut, hangi ülkeye kaç gün tatile gideceğine kadar karışır hale geliyor, buna isyan ettiğinde de "ben senin iyiliğini istiyorum ama sen anlamıyorsun" cevabını alıyorsun. Çok itiraz da edersen eğer ki kendi evine çıktığın zaman ne halin varsa görürsün cevabını alıyorsun ama ilginç bir detayla; baban sana verdiği hatrı sayılı katkıyı sana aslında borç yazıyor ve sen bunları bir gün kendi evine çıktığında ödemek zorunda kalacaksın; ya da ilahi nihai babanın evinde kalıp borç defteri kabarsa, ara sıra fırça da yesen sıkıntı yaşamayacaksın. İşte Türkiye-KKTC ilişkileri tam da bu anlattığım gibidir ve zerre farkı da yoktur.

Gelelim tüm partilerin siyasi tavırlarına hepsi aynı diyorlar ya buna katılmayı reddetsek de ne yazık ki seçildikten sonra aynı yola girmek durumunda kalıyorlar. Dün yazımın son cümlesi Kudret Özersay ile ilgiliydi, açıkçası ben Özersay'ı yeni bir güç ve potansiyel bir lider olarak gördüğüm için o tabiri kullandım ama kendisi beni yanlış anladı ve sıkıntılarını dün iletti. Saygıyla karşılıyorum tabii. Bu yazım Sn Özersay'a aslında.

Gelin sırayla Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile CTP Genel Başkanı Talat'ın, AK parti ile daha doğrusu Sn Erdoğan ile olan ilişki boyutunu irdeleyelim birlikte.

AKINCI-ERDOĞAN GERGİNLİĞİ

Sn Akıncı seçilir seçilmez ilk kimi ziyaret edecek kaygısıyla birlikte abi-kardeş polemiği yaşadık. Bir anda Erdoğan ile Akıncı'nın söylemler bazında arası gerildi. Sonra bu yumuşatıldı. Perde gerisini çok çok iyi biliyorum bu sürecin, Ankara'da gerçekleşen görüşmeye kadar!

Bir anda birçok Kıbrıslı Türkün gözünde Akıncı, halk kahramanı oluverdi. Açıkçası benim dahi göğsüm kabardı sonra kendime geldim ve olası bir diplomatik krizden korktum. Derken bir anda Başbakan olarak atanması beklenirken Özdil Nami'nin Görüşmeci olarak atanması hepimizi şaşırttı. İşin arkasında elbette ki Ankara vardı. Yazıldı çizildi kimse inkar etmedi. Hem Akıncı hem Nami uyum içinde çalışıyorlar, her ikisi de bizim insanımız ve başarılılar ama anlıyor musunuz demek istediğimi.

Bir Cumhurbaşkanının görüşmecisini kendi değil de Ankara mı atar ? ama konjonktür, Türkiye ile birlikte yürütülmesi zorunlu olan bir Kıbrıs sorununuz varsa evet Cumhurbaşkanı da Ankara'nın temennilerini göz önünde tutma ihtiyacı hisseder.

Sevgili Rasıh Reşat'ın önceki günkü yazısını okuyun. Meritteki yemeğin perde gerisini yazdı. Cumhurbaşkanı Akıncı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Davos'a gidip gitmemesini uygun bir dille soruyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan da uygun bir dille Davosun önemini yitirdiğini anlatıyor.

Kıbrıs Türk Halkının lideri nereye gideceğini bir başka halkın liderine mi sorar? Nerede görüldü böyle bir şey? Yakıştı mı Akıncı'ya? Ama işte öyle göründüğü gibi değil; çünkü Türkiye sizin partneriniz sormak durumunda kalıyorsunuz.

TALAT-ERDOĞAN GERGİNLİĞİ

Gelelim son hafta yaşanan krize. Talat'ın üzerinde özellikle CTP'li belediyelerin baskısı var, biz yöneteceğiz diye. Hepimiz biliyoruz ki belediyeler su meselesini ancak dağıtabilir ama işletemez. BESKİ'nin zaten böyle bir ekonomik gücü yok. Bu bir profesyonel işi. Bunu yerli işadamları da üstlenebilir, belediyelere % 20 gibi bir pay verebilir ve bu iş yürür ve gider. Ancak öyle anlıyorum ki Talat baskı altında birkaç sert demeç patlatınca Erdoğan, Talat'a mesafe koydu. Talat da "zaten töreni beğenmedim, seçim havasındaydı" diye bir açıklama yaptı. Eminim pişman olmuştur. Tayyip bey ile küsmek kolaydır da barışmak zordur. Olağan mı böyle durumlar evet olağan hatta belki olması gereken de bu ama nasıl olacak değil mi? Barajı yapan Türkiye, parayı veren Türkiye, nasıl çıkıp diyebilirsin ki karışma ben yöneteceğim, bırakırlar mı adamı? ! yine Tayyip beyin dediği olacak, kaçarı yok olacak ama daha geç olacak. Peki doğrusu bu mu? Tabii ki değil ama kendi paranla yaptığın gün doğrusu bu değil işte.

Yani olması gerektiği gibi olsaydı bu dünyada işler, kimse gidip de Mars'ta yeni bir hayat aramazdı.

ÖZERSAY AK PARTİ'NİN ADAMI DEĞİL

Gelelim Kudret Özersay'a. Dünkü köşemde CTP'nin kötü gitmesi halinde AK parti hükümetinin Kudret Özersay kartını sahaya süreceğini yazmıştım ve ÖRP örneğini vermiştim. Kudret Hoca dün bir mesajla bana rahatsızlığını iletti ve toplumda yanlış anlamalara yol açılmaması gerektiğini ifade etti. Öncelikle kişisel görüşümü sonra da toplumdaki algıyı yazacağım. Kudret Özersay'ın AK Parti'nin adamı olmadığını bende biliyorum, bunu herkes de böyle bilsin AK partinin adamı olmak başka birşeydir AK parti hükümetiyle ilişkileri olması başka birşeydir. Bana göre Kudret Hoca'nın Ak Parti Hükümetiyle ile elbette ki hukuku vardır. Zaten yoksa son derece tuhaf bir durumdur. Uzun yıllar görüşmecilik yapmış ve Ankara hükümeti ile görevi icabı çalışmış bir bürokratın dostluklarının olması kadar doğal bir durum yoktur heralde. Gelin görün ki Kıbrıs'ta belli bir kesimde AK Partiye karşı bir anti pati vardır. Bu durum da son derece normaldir. Yarın sabah seçim olsa ve Kudret Hoca partisiyle birlikte tek başına iktidar olsa KKTC Hükümeti olarak birinci partneri Ankara'daki hükümet kimse o olacak değil mi? Yani ben "Öyle sanıyorum ki AK Parti, Kudret Özersay kartını öne sürmeye hazırlanıyor bir zamanlar ÖRP'yi sürdüğü gibi" ifadesini kullanarak Özersay ülkedeki genel dağınık siyasi yapının da etkisiyle güçlü bir potansiyelle geliyor, AK Parti de KKTC'de reformları uygulayacak ve ülkeyi kalkındıracak bir isme, bir partiye elbette ki destek verecektir manasını güttüm. Hocayı da ÖRP ile bir tutmam, ÖRP başka bir konseptle kuruldu ve Hocanın partisinin bu konuyla ilgisi yoktur

Türkiye hükümetinin desteğinden rahatsız olacak bir parti ya da bir parti başkanı da varsa ve Kudret Hoca da bunlardan biriyse sadece saygı duyarım, yanlış anlaşıldığım için de üzülürüm. Ama keşke her parti AK parti gibi güçlü bir partinin desteğini alsa ve işler yapsa bu ülke de. Yoksa AK Partinin hizmetkarı olacak bir partiye ben de oy vermem, ve de Kudret Özersay gibi adamlarda zaten asla bu durumlara düşmezler diye düşünürüm ve Hoca'nın artık bu partiyi kurup yollara inmesi gerektiğini de düşünürüm aynı zamanda.

*****************

GÜNÜN SÖZÜ

Ne ölünün arkasından konuşulur, ne de gidenin. Çünkü ha ölmüştür, ha gitmiştir kalan için.

AZİZ NESİN

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları