Ağır kadın ağırlığında ezilirken

Yayın Tarihi: 12/07/16 08:00
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+
  • Ülkemizdeki genç kadınlarda ciddi anlamda evde kalma korkusu bulunuyor. Küçük bir toplum oluşumuzdan ötürü bunu herkes net bir gözle gözlemleyebiliyor. Yapılan istatistikler her yıl evlenen çiftelerin bir yıl bitmeden en az üçte ikisinin boşandığını gösteriyor bize. Bunun en önemli nedeni kadınlardaki evde kalma korkusu. Sevdiklerini sandıkları adama nikahı kıyıyorlar. Yanlış duymadınız nikahı kadınlar kıyıyor, erkekler değil.
  • Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Ersan Saner ki çok çok değer verdiğim bir siyasetçidir, dürüst, düzgün adamdır, ben beklerdim yarın sabah bir kadın sığınma evi projesini bakanlar kuruluna sunsun ve projesinin de parasını halktan toplasın. Hani Türkiye'den isteyemiyorsak parasını. Elektrik faturalarına bu devlet her ay 1 Türk lirası yansıtsa, kadın sığınma evinin parası en fazla bir yılda çıkar, eksileni de Ankara verir olur biter.

Basın günümüz ile ilgili bir yazı kaleme almayı düşünmüştüm ki vazgeçtim. Bu ülke de gazetecinin emeğinin verilmediğini, her zaman ama her zaman baskı altında olunduğunu ve basının özgür olmadığını hepimiz biliyoruz. Şahsen tüm medya kurumlarının tek sahibi ben olsaydım hiçbir siyasinin basın günü mesajını yayınlamazdım çünkü hepsi de saçma sapan mesajlar yayınlamışlar ve hiçbiri de samimi değil. Onları eleştiren bir cümle yazdığınızda telefonunuz merkez bankasının telefonundan daha çok çalar.

Neyse geçelim bu konuyu. Son derece önemli bir sorunumuz var ki gözden kaçırıyoruz; "kadın sığınma evinin kapanmış olması". Bu ülkede eğer gizli tutulmuyorsa ki kadın sığınma evleri genelde gizli tutulur var olan kadın sığınma evi de kapandı. Zaten sürekli kapanma tehdidiyle karşı karşıyaydı.

Anlayacağınız besleyemedik öldü der eskiler öyle de oldu. Ağır bir yazı olacak kimse alınmasın peşinen söyleyim.

KADINLARIN DÜŞTÜĞÜ DURUM

Şunu da söylemekte fayda var her kadın aynı durumda değil, nasıl ki her insanı aynı kefede aynı terazide tartamayız kadınların da içinde bulunduğu durumu farklı değerlendirmek zorundayız.

Son on yıl içinde çok fazla olmasa da yapılan anketler göstermiştir ki biz bunu göremesek de birçok kadın fiziki, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalıyor.

Birçok kadın istemediği halde aile ve çevre baskısı yüzünden eşinden boşanamıyor ve şiddet görmeye devam ediyor.

Bin kadınla yapılan ve son zamanların eldeki en belirleyici istatistiği olan bir araştırmaya yer verelim. Emin olun ki bu araştırmanın sonuçları tahmin edilenin de ötesindedir.

ŞİDDET ŞEKLİ VE ORANI

2012 yılında yaklaşık bin evli kadınla yapılan birebir anket sonrasında gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyan rakamlar çıkıyor karşımıza.

İlk olarak katılımcıların aile içi şiddet denilince ne tür bir şiddet algıladıkları ölçülmüştür. Beklenildiği üzere fiziki şiddet en fazla algılanılan tanım olarak ortaya çıkmıştır.

Katılımcıların aile içi şiddet denilince akıllarına gelen şiddet türleri şunlardır:

- Fiziksel şiddet: %61.4

- Psikolojik şiddet: %43.1

- Ekonomik şiddet: %37.7

- Özgürlüğün kısıtlanması: %34.9

- Cinsel şiddet: %20.6

http://www.yeniduzen.com/Ekler/gaile/241/kibris-in-kuzeyinde-aile-ici-siddet/916

Gazete sayfalarına yansıyan ve belli tarihlerde yapılan anketler bize sadece buz dağının üstünü gösteriyor, açıkçası bunu anlıyoruz.

Düşünsenize kıskançlık ya da şiddetli geçimsizlikten ötürü kocalar kendi eşlerini öldürebiliyor. Bireyin kıskandığı ya da geçinemediği hayat arkadaşını öldürme yolunu tercih etmesi, aramızda ruhsal bozukluk yaşayan belki de binlerce kadın ya da erkeğin olduğunu ortaya koymanın ötesinde, toplumun küçümsenemeyecek bir kesiminin psikolojik bakım ve ilaç tedavisine ihtiyacı olduğu gerçeğini koyuyor ortaya.

KADINLAR NEDEN BU DURUMA DÜŞÜYOR

Aslında bu sorunun birkaç yanıtı var. Mesele kadın meselesi değil çünkü, ilişkilerin bozulmasıyla herşey alt üst oldu ve bunun birçok etkeni var.

KADINLARIN EVLENME MERAKI

Bu yazdığım ara başlık başlı başına bir araştırma konusudur. Ülkemizdeki genç kadınlarda ciddi anlamda evde kalma korkusu bulunuyor. Küçük bir toplum oluşumuzdan ötürü bunu herkes net bir gözle gözlemleyebiliyor. Yapılan istatistikler her yıl evlenen çiftelerin bir yıl bitmeden en az üçte ikisinin boşandığını gösteriyor bize. Bunun en önemli nedeni kadınlardaki evde kalma korkusu. Sevdiklerini sandıkları adama nikahı kıyıyorlar. Yanlış duymadınız nikahı kadınlar kıyıyor, erkekler değil.

Ve unutmamamız gereken bir başka gerçek var ki her ülke de olduğu gibi bizim ülkemizde de psikolojik sorunları çok olan bir hayli insan var. Zaten boşanan çiftler sorun yaşamıyorlar çoğu zaman, yaşanan sorunlar eğer arada çocuk yoksa çoğu zaman kısa sürede bitiyor ama boşanamayan çiftlerin bir sür sonra çocukları oluyor ve beraberinde şiddetli geçimsizlik, aldatmalar ve şiddet gündeme geliyor.

Küçük ülke olmamızdan ve ciddi anlamda devletin himaye ettiği ya da devlete ait bir kadın sığınma evi olmadığı için şiddet gören kadınlar ne psikolojik yardım ne de maddi yardım alamıyorlar. Düşünsenize devlet olduğumuzu söylerken sosyal devlet olmadığımızı bilsek de dile getiremiyoruz.

KADIN SIĞINMA EVİ NE ZAMAN?

Örneğin ben beklerdim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Ersan Saner ki çok çok değer verdiğim bir siyasetçidir, dürüst, düzgün adamdır, ben beklerdim yarın sabah bir kadın sığınma evi projesini bakanlar kuruluna sunsun ve projesinindeparasınıhalktan toplasın. Hani Türkiye'den isteyemiyorsak parasını. Elektrik faturalarına bu devlet her ay 1 Türk lirası yansıtsa, kadın sığınma evinin parası en fazla bir yılda çıkar, eksileni de Ankara verir olur biter.

İşte en fazla bir yıl sonra bitecek olan hükümetin temiz kalmayı başarabilmiş bakanlarından biri olan Ersan Saner, böyle bir miras bırakabilir gitmeden. Hatta bir mimar olarak da kendisi çizer projesini. Mağdur olan kadınların Sosyal Hizmetler dairesi kontrolü altında olduğu açıklandı. Mesele orada barınan 6 kadın değil ki mesele şiddet gördüğü zaman ne yapacağını bilebilecek ve arkasında kapı gibi devletinin olduğunu hissedebilecek bir toplum yaratmak.

Dostlar burası Newyork değil, küçücük bir memleketama içi boş.

KADIN CİNAYETLERİ

Geçtiğimiz yıl Kasım ve Aralık ayında peşi sıra üç cinayet yaşandı. Bunlardan biri kadındı. İstatistiklere baktığımızda tablo gerçekten korkutucu. Kuzey Kıbrıs'ta 2001'den 2015 yılına kadar 76 cinayet işlendi, 82 kişi bu cinayetlerde can verdi. 62 cinayet aydınlandı, 14 cinayet ise faili meçhul kaldı.

Cinayetler sonucunda ikisi çocuk olmak üzere 54 erkek hayatını kaybederken, 28 kadın da cinayete kurban gitti.
Cinayetlerde dikkat çeken önemli noktalardan biri de son iki yıl içerisinde 'av tüfeği' ile meydana gelen ölümlerde artış yaşanması oldu.

2016 yılında da benim hatırlayabildiğim üç kadın cinayeti vakası var. İşte devletin himayeci olamadığı yerlerde ve çözülemeyen sorunlarda sonuç cinayet oluyor.

Tüm feminist kuruluşların ve insanların yaptığı açıklamalar açıkçası bana samimiyetsiz geliyor. Toplansın 100 tane kadın gidip Başbakanın ya da Çalışma Bakanının kapısına ve eylem yapsın, biraz ses versin ama bu tavır koyma bir açıklamadan öteye gitmiyor. Bu üzücüdür.

Yazıma son noktayı koymadan şunu da söylemek lazım; şiddet gören, ezilen, aman yuvası dağılmasın aman çocukları ortada kalmasın diye bu düşüncenin ağırlığıyla ezilen kadınların yanı sıra kadınlığın itibarını iki paralık eden çokça kadın olduğunu da bir köşeye not edin.

Eğer bu ülke de kadınlara kocanı aldattın mı ve kaç kez aldattın diye soru sorup anket yapılabilseydi ki şu an bu mümkün değil;toplumun bir başka çözülme içinde olduğunu da daha net olarak görmüş olurduk.

Her ne dense Türkiye'nin tanınmış yazarlarından Engin Ardıç'ın bir zamanlar yazdığı bir yazı aklıma geldi. Ardıç yazısında "bugünün Kuran okuyan neneleri geçmişin yosmalarıydı" diye bir yazıydı.

Tek marazımbiz de Kuran okumak çok popüler değil…

*************

GÜNÜN SÖZÜ

Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.

NAZIM HİKMET

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları