Türkiye'nin elinde harita var mıydı?

Yayın Tarihi: 26/10/16 08:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

  • Peki savaş başladığında gerçekten Amerika, Türkiye'nin eline bir harita vermiş miydi? Savaşa bizzat katılan o günün mücahitleri ve bugün abileri bana sık sık bunu anlatmışlardır. Savaşı yöneten Nurettin Ersin paşanın elinde bulunan ve alması gereken yerlerin ötesinde ilerlediğini ve bundan ötürü sıkıntı yaşadığı uyarıldığı da anlatılmışlardır hep. Hatta hatta İngiliz askeriyle karşı karşıya dahi gelindiğini ve olası bir Türk-İngiliz çatışmasının son dakika engellendiği de anlatıla gelmiştir.
  • Bunlardan yola çıkarak kasım ayında müzakere edilecek olan Toprak konusunda acaba fazladan bilinçli olarak aldığımız toprakları mı vereceğiz? Böyle mi olacak? Bunu böyle değerlendirebilir miyiz? Eğer böyle değerlendirebilirsek pozitif algı çıkacaktır ortaya. Fazladan aldığın toprağı ver ve siyasi hak kazan.
  • İlk önerinin yani Türkiye'nin Kıbrıs'ın kuzeyindeki devletin garantörü olarak kalmasının kabul görmeyeceğini düşünüyorum. Günün sonunda Birleşik Kıbrıs'ın sadece bir bölümünü diğer yarısına karşı koruma fikri daha bir devlet doğmadan itibarsızlaşmasına neden olacağı için ne AB ne de Rumlar tarafından kabul görmez. Ancak İngiltere'nin nasıl ki ada üzerinde iki üssü var bu üs sayısı bire düşürülerek hem Yunanistan'a hem de Türkiye'ye bir üs verilebilir. Ve bugün İngiltere bulundurduğu üslerdeki hakkaniyet oranı neyse aynı hakkaniyet Türkiye'ye de tanınabilir.

İnsan hayatta karşılaştığı her sorun karşısında umutlu olmayı tercih eder ve bununla birlikte bir karamsarlık her zaman vardır. Kıbrıs sorununda şu an yaşadıklarımız da aslına tam anlamıyla aynı şey.

Biden'in açıklamasını okuduğumda en kritik aşamadayız ifadesini kullanırken aslında tam da doğru bir tespit yaptı.

Toprak konusu masaya yatırılacak. Ne verilecek ve ne karşılığında ne alınacak? Toprak ve para verilirken ne tür sosyal haklar alınacak? Eski sohbetlerde ne zaman 1974 harekatı anlatılsa "Türkiye bilinçli olarak fazla toprak aldı, bir gün anlaşma olursa geri verilsin diye…" evet bu sohbeti, bu cümleleri eminim benim gibi sizler de defalarca kez duymuşsunuzdur.

Peki savaş başladığında gerçekten Amerika, Türkiye'nin eline bir harita vermiş miydi? Savaşa bizzat katılan o günün mücahitleri ve bugün abileri bana sık sık bunu anlatmışlardır. Savaşı yöneten Nurettin Ersin paşanın elinde bulunan ve alması gereken yerlerin ötesinde ilerlediğini ve bundan ötürü sıkıntı yaşadığı uyarıldığı da anlatılmışlardır hep.

Hatta hatta İngiliz askeriyle karşı karşıya dahi gelindiğini ve olası bir Türk-İngiliz çatışmasının son dakika engellendiği de anlatılagelmiştir.

Ben bu olayları onlarca savaşmış mücahitten dinledim.


Türkiye'nin elinde harita var mıydı?

Bu yazdıklarımızın gerçek olduğunu varsayarsak Kıbrıs'ta bir gün çözüm koşullarının oluşacağını ve müzakere masasında toprak verilmesinin zaruri yetinin doğacağı da hesap edilmişti belki de o günlerde.

Türk askeri istese tüm Kıbrıs'ı da alabilirdi. Adaya gerçekten barış getirmek için bu çıkarma yapılmış olsaydı gerçekten de adanın geneline müdahale edilip tüm adada kontrol sağlandıktan sonra asker kuzeye doğru çekilir ve bugünkü sınırları çizerdi.

Elbette ki Türk askeri adaya barış getirmek için geldi ve getirdi de. Yalnızca Biz Kıbrıslı Türkleri değil aynı zamanda kendi arkadaşı tarafından öldürülmekte olan zavallı Rumları da kurtarmıştı.

Ancak gelin görün ki bugün 74 çıkarmasının barış getirmek, iç savaşa müdahale etmenin ötesinde aynı zamanda bir proje ve bilinçli bir adım da olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Rahmetli Bülent Ecevit, 74 harekatından sonra Amerika'nın o meşhur Johnson mektubunu ve sonrasında gelen Amerikan ambargosunu herkesin 74 çıkarmasına çıkarımladığını ancak bunun kesinlikle yanlış olduğunu, asıl ambargo sebebinin Amerika'nın da karşı olduğu haşhaş ekiminin dönemin Ecevit hükümeti tarafından serbest bırakılması olduğunu, Bülent Ecevit bizzat 30 Sıcak Gün belgeselinde merhum gazeteci Mehmet Ali Birand'a anlatmıştır.


Adanın bölünmesinde ABD faktörü

Tüm bu yazdıklarımızın ışığında 74 harekâtının tek kelimeyle Amerika'nın izni demeyelim ama kontrolü ve gölgesi altında yapıldığını düşünebiliriz.

Aksi takdirde tüm adaya ve hem Türklere hem de Rumlara barış getirmek için çıkarma yapan Türkiye, neden Kıbrıs'ı ikiye bölen bir FIR hattı çizmek yerine tüm adaya müdahale etmemiştir.

Bu soruya karşılık genellikle "İşte o zaman işgal etmiş olurdu" cevabı verilse dahi tüm adanın garantörü olan bir Türkiye, tüm adaya müdahale ederek ve sonra geri çekilerek operasyonu tamamlayabilirdi pekala.

Yine hatırlamakta fayda var, savaşın hemen ardından binlerce Yunan askeri silah bırakıp gemilere binip gitmişledir. Harekatın durması için Türkiye'nin koyduğu en temel şartlardan da zaten biri buydu.


Toprak konusunda endişe etmemek mi lazım?

Bunlardan yola çıkarak kasım ayında müzakere edilecek olan Toprak konusunda acaba fazladan bilinçli olarak aldığımız toprakları mı vereceğiz? Böyle mi olacak? Bunu böyle değerlendirebilir miyiz?

Eğer böyle değerlendirebilirsek pozitif algı çıkacaktır ortaya. Fazladan aldığın toprağı ver ve siyasi hak kazan.

Hepimiz biliyoruz ki Amerika gibi büyük devletler önümüzdeki elli yılı yüz yılı planlayarak devlet yönetirler ve dünyayı da buna göre şekillendirirler.


Garantiler ve üs konusu

Şimdi ortaya iki düşünce çıktı. Türkiye'nin etkin fiili garantisinden hiç kimse taviz vermez ama bu aşılması zor konu iki öneriyle sınanacak. Birincisi Türkiye'nin sadece Kuzey Kıbrıs'ın garantörü olarak kalması, ikincisi de Türkiye'ye İngiltere gibi üs verilmesi.

İlk önerinin yani Türkiye'nin Kıbrıs'ın kuzeyindeki devletin garantörü olarak kalmasının kabul görmeyeceğini düşünüyorum. Günün sonunda Birleşik Kıbrıs'ın sadece bir bölümünü diğer yarısına karşı koruma fikri daha bir devlet doğmadan itibarsızlaşmasına neden olacağı için ne AB ne de Rumlar tarafından kabul görmez. Ancak İngiltere'nin nasıl ki ada üzerinde iki üssü var bu üs sayısı bire düşürülerek hem Yunanistan'a hem de Türkiye'ye bir üs verilebilir. Ve bugün İngiltere bulundurduğu üslerdeki hakkaniyet oranı neyse aynı hakkaniyet Türkiye'ye de tanınabilir.

Ada üzerinde 40 bin Türk asker yerine olası bir iç karmaşa ve sorun durumunda en ağır şekilde techizalatlandırılmış 10 bin Türk askeri ya da 20 bin Türk askeri, Rumları akıllı durmaları konusunda ikna edebilir diye düşünüyorum.

Elbette ki bu üs, İngiltere'nin olduğu gibi Türkiye toprağı sayılması zorunluluğu da olmalıdır. Söz konusu bu üssü her iki devletin tam ortasına bir tampon gibi kurarsanız aynı zamanda bir güvenlik koridoru da oluşturmuş olur.

Böyle bir Türk askeri üssünün bulunması eminim Kıbrıslı Türkleri daha rahat kılar. Üs Türk toprağı olacağından Türkiye bu üsse istediği kadar askeri yığınak da yapabilme hakkına sahip olacaktır.

Ama şunu da yeri gelmişken söylemek lazım; hızla çözüme doğru gidilen bu günlerde adada Türk askeri olmaksızın bir antlaşma olamayacağını da herkes aklında bulundurmalı.

************

Günün Sözü

Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.

Nazım Hikmet

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları