Çözüm algısı zayıflıyor

Yayın Tarihi: 02/11/16 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+
  • Rum basını ve Türk tarafındaki açıklamaların toplamından bir algı elde ediyoruz ve bu algı bir gazeteci olarak bana sürecin çökmek üzere olduğunu anlatıyor. BM Genel Sekreteri Moon'un bu zirveye katılacak olması ya da bu zirve gerçekleşirken oralarda gezip "Americano" içecek olması; Sekreter'in sadece sürece verdiği önemi gösterir, yapmaya çalıştığı baskıyı gösterir ama bir faydası olacağını anlatmaz bize.
  • Eğer her iki halk evet demezse ya da Annan Planı'nda olduğu gibi bir durum ortaya çıkarsa 1960 yılındaki bir yöntemin denenebileceği de konuşuluyor. Yani bir sabah uyanırız ve her iki lider bir antlaşmayı imzalamış olur. 1960'ta varılan buydu. Kimse halklarına herhangi bir şey sorma ihtiyacı hissetmemişti. Bunun en temel dayanağı ise büyük aktörlerin hepsinin "obey" vermiş olmasıydı. Tabii şimdi Akdeniz'de koşullar çok değişti.

İsviçre'deki görüşmeler daha gerçekleşmeden Kıbrıs kamuoyunda çözümün zora girdiği ve erteleneceği algısı bir anda yayıldı. Zaten uzunca bir süredir Güney Kıbrıs'ta çözüm olmaması için olacaksa da tavla teslim bir yapıyla çözüm olması için sürdürülen negatif bir operasyon var. Kuzey Kıbrıs'ta da çözüm istemeyen tarafların hiçbir anti propaganda yapmalarına gerek kalmadan çözüm olmayacağı algısının yerleşmeye başladığını söyleyebiliriz.

Sokakta ne konuşuluyor ona da bir bakmak değinmek lazım. Bir kere şu an pek çok yerde çözümün olup olmayacağı, olacaksa nasıl olacağı yüksek sesle konuşuluyor. Vatandaşta ağırlıklı olarak oturduğu evini kaybetme korkusu hakim. Herkeste daha çözümün şekli şemali belli olmadan acaba nasıl olacak ya da neyi kaybedeceğiz korkusu var. Yani düşünüyorum da bu ruh yapısıyla olası bir referanduma bile gidilse evet çıkar mı?

Referanduma gidilebilecek mi ve bilgisizlik

Günlerdir temcit pilavı gibi aynı konuları yazıp çiziyoruz zira gündem şu an bu. İsviçre zirvesi sonrası halihazırda bir referandum olup olmayacağı anlaşılacak. Yani Mont Pelerin zirvesi öyle bir zirve olacak ki çözüm olacak mı yoksa olmayacak mı dahi bu zirvede belli olacak.

Zira liderler ağırlıklı olarak toprak konusu dahil birçok konuyu konuşacaklar. Pek az şey biliyoruz bu bir gerçek.

Önceki akşam Kıbrıs Genç TV'deki programımda Maliye eski Bakanı Ersin Tatar ile güzel bir söyleşi yaptık. Ersin bey haklı olarak "Detay istiyorum ama detay yok; mali açıdan ekonomik açıdan ne olacak ne bitecek bunu öğrenmek istiyorum ama bilgi yok. Sanıyorsunuz ki Cumhurbaşkanı bazı şeyleri gizliyor ama kendisi de birçok konuda henüz bilgi sahibi değil. Siz her gün yazı yazan bir gazeteci olarak, sürecin nasıl gittiğini biliyor musunuz?" dedi.

Ersin Tatar'ın bu söylemini niye örnek verdim onu izah edeyim. Bir kere süreç konusunda kesinlikle bilgi sahibi değiliz. Cumhurbaşkanlığı ne olup bittiğini ve sürecin nasıl gittiğini gayet iyi biliyor. Tabii ki gelişmelerin tümüyle ilgili olarak basına bilgi verilmemesini çok doğru buluyorum ama tamamen bilgisizleştirilmeyi de anlayamıyorum. Sürecin zarar görmesinden Sn. Akıncı'nın ciddi endişeleri var belki bundan kaynaklanıyor ya da başarısız gittiğini gözlemlediğimiz sürecin başarısız gittiğini bir gazeteciye fısıldamak sanki de Cumhurbaşkanı'nın başarısız olacağı algısını yaratacağından endişe ediliyor.

Sonuç olarak Rum basını ve Türk tarafındaki açıklamaların toplamından bir algı elde ediyoruz ve bu algı bir gazeteci olarak bana sürecin çökmek üzere olduğunu anlatıyor. BM Genel Sekreteri Moon'un bu zirveye katılacak olması ya da bu zirve gerçekleşirken oralarda gezip "Americano" içecek olması; Sekreter'in sadece sürece verdiği önemi gösterir, yapmaya çalıştığı baskıyı gösterir ama bir faydası olacağını anlatmaz bize.

Zirvede varılacak bazı mutabakatlar ya da yıl sonuna kadar uzlaşılacak konular olacağı kesin. 2017 yılının başında müzakere süreci sekteye uğrasa bile 2018 yılında yeniden başlayacağını tahmin ettiğimiz ya da 2018 yılına sarkacağını düşündüğüm yeni müzakere sürecine temel oluşturmaktan öteye gidemeyecek bir durumla karşı karşıyayız aslında.

Cumhurbaşkanı Akıncı ile ekibinin ve Türk Dışişleri'nin ortaya koyduğu performans elbette ki boşuna bir uğraş değildir. Talat döneminden sonra ilk kez hatta daha iyi bir performansla Rumların üzerine gidildiğini gözlemliyoruz.

Şahsi fikrim çözüm olmayacağı yönündedir, referanduma dahi gidilemeyeceği yönündedir ama elbette ki felaket tellallığı da yapmamak lazım.

1960 Antlaşması koşulları yaratılabilir iddiası

Bir başka önemli iddia var. Eğer her iki halk evet demezse ya da Annan Planı'nda olduğu gibi bir durum ortaya çıkarsa 1960 yılındaki bir yöntemin denenebileceği de konuşuluyor. Yani bir sabah uyanırız ve her iki lider bir antlaşmayı imzalamış olur. 1960'ta varılan buydu. Kimse halklarına herhangi bir şey sorma ihtiyacı hissetmemişti. Bunun en temel dayanağı ise büyük aktörlerin hepsinin "obey" vermiş olmasıydı. Tabii şimdi Akdeniz'de koşullar çok değişti.

Cumhurbaşkanı Akıncı ve ekibi defalarca kez bir referandum olmadan hiçbir şekilde herhangi bir antlaşmaya imza koymayacaklarını açıkladılar. Olası bir referandumda Türklerin evet Rumların da kısa bir farkla hayır demesi 1960 Antlaşması'nda olduğu gibi bir imza törenini kolaylaştırabilir ama; ben bunu hiç de yok saymıyorum.

Sonuç olarak Kıbrıs konusunda söylenecek her şey söylendi ve yazılacak her şey yazıldı. Aynı ezberin üzerinden hatta daha güçlü bir benzetme yapacak olursam aynı ayetlerin üzerinden defalarca kez gidip gelindi ve en nihayet Kıbrıs konusu Kuran gibi değiştirilemez bir gerçeklik kazandı.

Şimdi liderler Kuranı Kerim'i değiştirmeye çalışıyorlar, galiba çözümün zorlaşmış olması bundan.

Öyle sanıyorum ki farklı yorumlayıp bir kez daha çözümü zorlayacağız.

Umarım başarırız bu sefere.

****************

Günün Sözü

Aşk karşı duruldukça bütün bütün devleşir, her türlü engel, büyümesi için ona bir vesiledir.

Balzac

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları