Her eve bir psikolog artık şart

Yayın Tarihi: 26/01/17 08:00
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+
  • Her eve bir psikolog artık şart. Siz biliyor musunuz bu ülkede annesi ve babası tarafından ne kadar çok dövülen çocuk var? Bu çocukların yanında devletleri yok ki gidip sığınsınlar! Şiddet gören kadınların sığınacağı bir devlet yok bu ülkede. Kim yardım edecek bu insanlara? Belki de yüzden fazla psikolog var bu ülkede hepsi de işsiz güçsüz geziyor ya da bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Eğer bugüne kadar hükümetler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bütçe ve kadro yaratsaydı ve her eve bir psikolog gönderseydi düzenli olarak mutlaka o evde şiddet gören çocuklar da tespit edilirdi, taciz edilen kızlar da, dövülen kadınlar da tespit edilirdi ama bu yapılmadı.
  • Şöyle örnek verelim: Son yaşanan tecavüz vakasında; eğer ki son beş yıl iki ayda bir bir psikolog hatta aynı psikolog gidip de bu iki kızla konuşsaydı, sorunlarını dinleseydi; daha en başından kızlar yaşadıkları tacizi devletine anlatacak ve kötü son yaşanmayacaktı. Bu kızlar şu an medyanın diline düştü, hayatları boyunca asla mutlu olamayacaklar. Bunun sorumlusu devletten başkası değil.

Kuzey Kıbrıs kadına şiddetten kaynaklanan intihar, kendi öz kızına tecavüz, kendiyle ilişkiye girmediği gerekçesiyle kadına şiddet olaylarıyla çalkalanıyor. Gözler haliyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına çevrilmiş durumda. Ne yazık bu bakanlık çalışma hayatında oldukça önemli adımlar atarken insan hayatının sosyal ve ailevi boyutuna yetişmekte ve pozitif müdahaleler yapmakta yetersiz kalıyor. Bakan Ersan Saner'in bu konudaki vizyonsuz olduğunu düşünmüyorum, asıl sorun bakanlığın kadro anlamında yetersiz oluşu ve ailevi sorunlara müdahale edememesi. Olay çok boyutlu ve yalnızca bir penceren bakmak mümkün değil. Yanlış yapılan evlilikler, yanlış eş seçimleri, aile baskıları, aldatmalar bir aileyi bir anda cinayet ya da intihar noktasına sürükleyebiliyor.

Ne yazık ki şiddet gören bir kadının sığınacağı bir sığınma evi olmadığı gibi devleti tarafından da sahiplenemiyor.

Kadına şiddet, şiddetten kaynaklanan intiharlar ve kadın cinayeti, kadının KKTC'de nasıl bir olgu içinde yaşadığını ve ne tür zorluklar çektiğini bir kez daha gündeme getirdi. Kadın savunucusu örgütlerin de aslında büyük bir çoğunluğunun tabela örgütü olduğunu anlıyoruz her geçen gün. Eğer tabela örgütü olmasalar bu ülkede kadına yönelik şiddet biraz olsun önlenirdi. Türkiye'de kadına şiddet konusu zaten kontrol edilebilir ve önlenebilir bir durum değil ve birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de kadına şiddetin de ötesinde kadın cinayetlerine haberlerde birçok kez şahit olmuşuzdur. Peki KKTC'de bu durum nasıl diye bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim.

Son derece önemli bir sorunumuz var ki gözden kaçırıyoruz; "kadın sığınma evinin kapanmış olması". Bu ülkede eğer gizli tutulmuyorsa ki kadın sığınma evleri genelde gizli tutulur var olan kadın sığınma evi de kapandı. Zaten sürekli kapanma tehdidiyle karşı karşıyaydı.

Öz kızına tecavüz meselesi

Son yıllarda sıkça şahit olduğumuz bir konu haline geldi. Genç bir erkek çocuğu mini minnacık bir çocuğa tecavüz ediyor, erkek çocuğun ailesi korkudan ortadan kayboluyor. Tecavüze uğrayan çocuğu nasıl hayata bağlayacaksınız, tecavüz edeni nasıl iyileştireceksiniz. Sağlıklı bir psikolojiye sahip hiçbir insan gidip de minnacık bir çocuğa tecavüz etmez.

Öte yandan kızlarıyla ilişkiye giren babalar türedi. Hikayelerini okuduğunuzda uzun yıllardır kızlarının bu tecavüze maruz kaldığını öğreniyorsunuz. Evet bu bir tecavüzdür hem de çok çirkin bir tecavüzdür. Şu an bu ülkede kim bilir ne baba kız ilişkileri vardır ki haberimiz yok. Her yıl mutlaka birkaç vaka karşımıza çıkıyor. Son derece utanılan bir durum olması nedeniyle kızlar bunu kimseye söylemiyor.

Hangi akıl sağlığı yerinde olan bir baba kızıyla ilişkiye girmek ister. Bu tek kelimeyle bir hastalık ve belki de tedavisi zor bir hastalık. Peki bununla ilgili çare nedir?

Devlet son derece pasif kalıyor

Bizim memleketin bitip tükenmek bilmeyen bir işçi sorunu var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı şu an enerjisini buna harcıyor, oldukça olumlu işler de çıkarıyor belki ama dağılan aileler, kötü giden evlilikler, şiddet gören kadınlar değil yalnızca şiddet gören çocukların sayısı hiç de az değil. Peki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu konuda ne yapıyor? Koca bir hiç.

Bunun sebebini de yazdım. Müthiş bir kadro eksikliği var.

Aile ve Sosyal İlişkiler Bakanlığı kurulmalı

Bir kere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aynı çatıda olmamalı artık. Hükümet bir aile bakanlığı kurabilir, böyle bir kadro yaratabilir ve bu sorunların üzerine sert bir şekilde gidebilir. Devletin kadına ve çocuğa şiddetli engelleme konusunda, intiharları engelleme konusunda hiçbir zaman bir politikası olmadı. Kıbrıs artık eski Kıbrıs değil. Nüfus yapısı değişti, yaşam tarzı değişti, insanların eğilimleri dahi değişti. Ama devletin bu korkunç değişime karşı aldığı hiçbir tedbir yok.

Benim elimde yalnızca 2015 yılına kadar yapılmış bir anket tespiti var birazdan onu da yazacağım. Devletin elinde bu toplumun yaşadığı sorunlarla ilgili hiçbir net veri yok. Bu ne kadar aciz bir durumda olduğumuzu gösteriyor.

Her eve bir psikolog artık şart

Bunu daha önce de yazdım. Her eve bir psikolog artık şart. Siz biliyor musunuz bu ülkede annesi ve babası tarafından ne kadar çok dövülen çocuk var? Bu çocukların yanında devletleri yok ki gidip sığınsınlar! Şiddet gören kadınların sığınacağı bir devlet yok bu ülkede.

Kim yardım edecek bu insanlara? Belki de yüzden fazla psikolog var bu ülkede hepsi de işsiz güçsüz geziyor ya da bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Eğer bugüne kadar hükümetler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bütçe ve kadro yaratsaydı ve her eve bir psikolog gönderseydi düzenli olarak mutlaka o evde şiddet gören çocuklar da tespit edilirdi, taciz edilen kızlar da, dövülen kadınlar da tespit edilirdi ama bu yapılmadı. Mesele 'Ersan Saner ne yaptı?' meselesi değildir, Ersan bey günün sonunda daha bir yıllık bir bakan bile değil Çalışma Bakanlığında. Mesele neden bu devletin böyle bir vizyonunun olmamasıdır.

Şöyle örnek verelim: Son yaşanan tecavüz vakasında; eğer ki son beş yıl iki ayda bir bir psikolog hatta aynı psikolog gidip de bu iki kızla konuşsaydı, sorunlarını dinleseydi; daha en başından kızlar yaşadıkları tacizi devletine anlatacak ve kötü son yaşanmayacaktı. Bu kızlar şu an medyanın diline düştü, hayatları boyunca asla mutlu olamayacaklar. Bunun sorumlusu devletten başkası değil.

Ya da babasından dayak yiyen bir çocuk, sürekli bir psikolog tarafından ziyaret edilseydi, eminim ki ikinci üçüncü seanstan sonra "Babam beni çok dövüyor" diyebilecekti. İlerleyen yıllarda babasını öldüren çocuklar ya da annesini babasını döven çocuklar yetişirse hiç şaşırmayın.

Bakan Saner bu yazdıklarımla ilgili olarak bir proje hazırlayıp bir kadronun temellerini atabilir. Bu konularla ilgili kamuoyu yaratıp her şekilde bütçe, kaynak bulabilir. Bu ülkenin atıl yüzlerce psikoloğu, sosyal hizmet görevlisi var.

Şiddeti, tecavüzü, intiharı engellemek için çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığının altında Müsteşarlık düzeyinde geniş bir kadro yaratılabilir. Bu küçük ülkenin düzgün bireylere sahip olması için devletin hareketlenmesi lazım.

İşte sadece kadına şiddeti ve cinayetleri gösteren ama son derece yetersiz ve geçerliliğini yitirmiş anketin bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum.

Şiddet şekli ve oranı

2012 yılında yaklaşık bin evli kadınla yapılan birebir anket sonrasında gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyan rakamlar çıkıyor karşımıza.

İlk olarak katılımcıların aile içi şiddet denilince ne tür bir şiddet algıladıkları ölçülmüştür. Beklenildiği üzere fiziki şiddet en fazla algılanılan tanım olarak ortaya çıkmıştır.

Katılımcıların aile içi şiddet denilince akıllarına gelen şiddet türleri şunlardır:

- Fiziksel şiddet: %61.4

- Psikolojik şiddet: %43.1

- Ekonomik şiddet: %37.7

- Özgürlüğün kısıtlanması: %34.9

- Cinsel şiddet: %20.6

Gazete sayfalarına yansıyan ve belli tarihlerde yapılan anketler bize sadece buz dağının üstünü gösteriyor, açıkçası bunu anlıyoruz.

KADIN CİNAYETLERİ

Geçtiğimiz yıl kasım ve aralık ayında peşi sıra üç cinayet yaşandı. Bunlardan biri kadındı. İstatistiklere baktığımızda tablo gerçekten korkutucu. Kuzey Kıbrıs'ta 2001'den 2015 yılına kadar 76 cinayet işlendi, 82 kişi bu cinayetlerde can verdi. 62 cinayet aydınlandı, 14 cinayet ise faili meçhul kaldı.

Cinayetler sonucunda ikisi çocuk olmak üzere 54 erkek hayatını kaybederken, 28 kadın da cinayete kurban gitti.

Cinayetlerde dikkat çeken önemli noktalardan biri de son iki yıl içerisinde 'av tüfeği' ile meydana gelen ölümlerde artış yaşanması oldu.

2016 yılında da benim hatırlayabildiğim üç kadın cinayeti vakası var. İşte devletin himayeci olamadığı yerlerde ve çözülemeyen sorunlarda sonuç cinayet oluyor.

*********************

Günün sözü

Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.

Nazım Hikmet

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.