Sanatı "Sanat" için yapmak

Yayın Tarihi: 28/05/12 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Sanat'ı duyan çok insan vardır. Konsere, tiyatroya, operaya gider, oturur seyreder, dinler ve sanat olduğunu bilerek dinler.

Sanat'tan anlayan insanlar da çoktur. Bir ressamın tablosuna, bir heykeltraşın eserine, bakıp, bir senfoniyi, operayı dinleyip bunların sanat olduğunu anlarlar.

Ama "Sanat"ı hem duyan, hem gören hemde anlayan insan çok azdır.

Bunu tarihi eserler için de söyleyebiliriz.

Adı gibi "Tarihi Eserlerin" tarihi bir değeri olduğunu pek çok insan bilir.

Bu eserlerin korunması gerektiğini de bilen insanlar vardır .

Ama "Tarihi Eserlerin" değerini ve korunması gerektiğini ayni anda bilen çok az insan vardır.

Bu anlayış her ülkenin mentalitesine göre değişir.

Medeni ülkelerde müziğe ve sanat'ın diğer dallarına verilen önem en üst düzeydedir.

Bu ülkelerin insanları sanatın içinde doğmuş ve onunla büyümüştür. Hayatlarının bir parçasıdır sanat.

Bilseler de bilmeseler de içlerinde birşeyler vardır. Köylüsü de şehirlisi de sanatsal açıdan kültürlüdür, bilgilidir.

Bizde ise sanata bakış açısı biraz farklı.

Aslında niye ille bir konser organizesi için bir festival yapılması lazım ki?

Konserler bütün yıla dağılarak yapılsa sanatseverler kış'ta da konsere gitme imkanı bulurlar.

Ama hayır herşey yazın olacak. Düğünler, sünnetler ve müzik festivalleri. Kışın ise kış uykusu.

Ülkemizde neden kışın veya yaz mevsimi dışında düğün, sünnet veya festival olmaz anlayamadım.

Bir de düğünlere gidildiğinde orada müzik yaptığını zanneden birkaç kişi öyle bir gürültü yapar ki gelin ve damadı kutlamaya gelenler sadece dudak hareketinden söylenenleri anlamaya çalışırlar.

Düğün demek gelen misafirlerle konuşamamak demek.

Festival ve konser organizatörlerinin işlerinin ne kadar zor olduğunu çok iyi bilirim.

Kapı kapı gezip sponsör aramak, veya himayelerine alması için bir zatı muhterem bulmak lazım.

Konserleri olduğundan fazla önemli olduğunu göstermek için suni bir hava yaratmak da organizatörlerin değişmez huyudur.

Ülkemizde konserlerin önemi, sahnedeki sanatçının kalitesi ve hangi eserleri çalacağı ile ölçülmez.

Sanatçının kalitesinin bir önemi yoktur. O çalgıcıdır.

Bizdeki konserlerin ve sanatçıların önemi ve değeri, o konsere katılan yüksek rütbeli siyasetçi ve devlet adamının sayısal katılımı ile ölçülür.

Bu büyüklerimiz nedense organizatörlere, "konser ne kadar sürer" sorusunu sormayı da ihmal etmezler.

Ama kendileri kürsüye geçince durmak bilmezler.

Basın, zaten sanatsal açıdan yazacak birşey bulamadığı için hangi siyasetçinin konsere geldiğini, salonun doluluk oranını, ayakta mı oturarak mı veya başka bir pozisyonda mı alkışlanıldığını, ve herkesin nasıl büyülendiğini yazar.

Sanatçıların sahnedeki yorumları, uyumları, müzkalitelerinden bahseden yok.

Yani olan nedir. Sanatçılar çalar, gelenler önemli birşey yaptıklarını düşünürler. Konser bitince önemli olanın ne olduğunu birçoğu anlamadığı halde anlamış gibi davranır.

Bir yarıştır gider fesivallerimizde.

Herkes yaptığının önemli olduğunu ve bunun yanında ne kadar çok devlet büyüğü gelirse festivallerinin o kadar daha önemli olduğunu kanıtlama çabası içinde.

Birde hiç dillerinden düşmeyen bir laf var. Festivale katılan her sanatçı için "dünyaca meşhur" deniliyor. Bu da konsere ayrı bir önem kazandırıyor.

Dünya = Bizim Festivaller

Medeni olarak bilinen ülkelerde de bazen falsolar oluyor.

Erlangen'de bir konserim vardı. Dudağımın tam ortasında bir herpes (uçuk) çıkmıştı ve çalmak için kornonun ağızlığını koyacağım bir pozisyon bulmakta zorlanıyordum. Çalabildiğim her ses için bin kere şükrediyordum.

Konserden sonra Erlangen Gazetesi'nin müzik eleştirmeni yanıma gelerek "Turgay bugünkü çalmış olduğun solo beni çok etkiledi. Seslerin daha sıcak ve içime işliyordu" dedi.

Gülümseyerek başımı salladım ve teşekkür ettim.

Bilgisizlik Sanat'ın en büyük düşmanıdır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Doç. Turgay HİLMİ yazıları