İşletmelerde vergi planlamasının önemi

Yayın Tarihi: 12/03/12 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

İşletmelerde vergi planlaması, işletmelerin ilgili vergi yasaları altında ekonomik teşvik amaçlı kullandıkları indirim haklarına dayalı olarak yaptıkları ek veya yeni yatırımlar için planlı bir şekilde uyguladıkları ekonomik işlemlerdir. Vergi hukukunda buna en basit ifade ile "vergiden kaçınma" (tax avoidance) denir. " Vergiden kaçınma" tanımı, ülke ekonomisinin yeni veya ek yatırımlarla kalkınmasını, rekabet gücünün artırması ve sermaye birikimine olanak sağlanması amacıyla devletin belli koşullara bağlı olarak alacağı vergilerden işletmeler leyhine feragat etmesidir. Yasalara aykırı bir şekilde yapılan planlamalar ise "vergi kaçırma" tanımına girmektedir. "Vergi kaçırma" tanımı ise bilinçli olarak vergi yasalarında öngörülen yükümlülükleri kısmen veya tamamen yerine getirmemek veya getirmekten kasıtlı olarak kaçmaktır.

Vergi yasalarına uygun hareket ederek vergi planlaması yapanlar, ekonomik kalkınma amacıyla yasal haklar çerçevesinde planlı olarak optimal vergi ödeyenler olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir anlatımla işletme üzerinde tahakkuk edecek Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi yükünü en aza indirmek için işletmelerin vergi yasalarında kendilerine sağlanan hakları en akıllı şekilde kullanarak vergi yüklerini azaltma işlemlerine "vergi planlaması" denir. Ancak, bir mal ve hizmet vergisi olan Katma Değer Vergisi (KDV) işletmeler tarafından devlet adına tarh, tahakkuk ve tahsil edilen bir vergi türü olduğu için bu vergi türü genelde vergi planlaması dışındadır. Bu konuda önemli olan yegane husus mal ve hizmet ihracat istisnası kurallarından yararlanmak için kapasite yükseltmektir. Diğer teşvik unsurlarına ilişkin uygulamalar ise KDV Oranlar Tüzüğünün öngördüğü esaslarda sağlanmakta olup genel vergi oranının çok altında olan oranların kullanılması bazı hallerde yükümlü işletmelerde çeşitli olumsuzluklar yaratmaktadır.

Bilindiği gibi vergi, ödeme işletmeler açısından bir nakit çıkışını zorunlu kılar. Bu nedenle, işletmeden nakit çıkışı gerektiren maliyetler ve diğer giderlerden verginin pek bir farkı olmayıp işletmenin elinde oluşan nakit fonu vergi ödemek suretiyle azalmaktadır. Bu fonunun azalmasıyla da işletmenin likiditesi azalır ve dolayısıyla likidite sıkışıklığı işletmenin hareket kabiliyetini ve yatırım potansiyelini azaltır. Vergi ödemenin diğer giderlerden yegâne farkı, ödenen Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisinin vergi yasalarına göre "kabul edilen indirim" kapsamında olmayışı dolayısıyla işletmeye doğrudan doğruya bir mal veya hizmet alımı gibi maliyet unsuru oluşturulmaktadır. Kişiler ve işletmeler tarafından ödenen vergilerden yararlanma ise ancak bütçe hedefleri kapsamında sağlanan hizmetlerden kişi ve işletmelerin yararlanabilmelerine bağlıdır. Bu yararlanma ise hükümetlerin uyguladıkları mali politikalar ile ilgili olup bu hizmetlerin KKTC'de yeterince sağlandığını söylemek mümkün değildir.

İşletmelerin ellerindeki nakit fonun büyüklüğünü artırmaya çalışmaları bunların en doğal uğraşı ve hakkıdır. Bu nakit fonun büyüklüğünü artırmak, mevcut olan büyüklüğü korumak veya olanaklar ölçüsünde azalmasını önlemek için işletmeler çeşitli ekonomik önlemler yanında yasalar çerçevesinde daha az vergi ödeme çabası içine girerler. Yasalar çerçevesinde vergisel istisna ve muafiyetlerden yararlanmak suretiyle az vergi ödemek veya belli bir süre vergi ödememek ülke ekonomisine menfi etki yaptığı iddiası da doğru değildir; çünkü özellikle kredi olanaklarının zor ve/veya yüksek maliyet oluşturduğu bir ortamda bu muafiyet ve istisnalardan yararlanan işletmelerin sağladıkları finansal olanakları ülkenin istihdam ve ekonomik kaynak yaratılmasında büyük yararı olmakta, dolayısıyla da sosyo-ekonomik bakımdan ülkenin kalkınmasına katkı sağlamış olmaktadır. Bu istisna ve muafiyetlerin en önemlilerini yatırım indirimleri amortisman (aşınma-yıpranma) indirimleri ile bir önceki dönem zararların gelecek dönemlere mahsup etme hakkı gibi özetlenebilir.

Bu uygulama amacında olan işletmeler aslında vergi yasalarının işletmelere sağladığı haklardan yararlanarak daha az vergi ödemek suretiyle yatırım planlarını uygulayabilmektedir. Bu amaca ulaşmakta en önemli husus ise işletmelerin kurumlaşması ve profesyonel kişi veya kuruluşlardan görüş ve öneriler almasıdır. Ayni faaliyet konusu olan iki işletmeyi örnek alacak olursak, bu işletmelerden biri yasaların kendisine vermiş olduğu hakları belli bir ekonomik plan çerçevesinde kullanarak daha az vergi tahakkuk ederken diğer işletme ekonomik plansızlığı nedeniyle bu haklarını kullanamadığı için daha fazla vergi ödüyorsa, fazla vergi ödeyen işletmenin az vergi ödeyen işletme ile rekabet etme şansı daha azdır. Bu nedenle, işletmeler rakipleriyle daha iyi rekabet edebilmek amacıyla, diğer ekonomik önlemler yanında, vergi planlaması yapmaları da en doğal haklarıdır. İşletmelerin bu tür ekonomik planlamaları genellikle kurumlaşmış işletmeler tarafından uygulanmakta olup sözkonusu benzeri vergisel haklardan tüm ülkelerdeki işletmeler yararlanmakta olup bu tür işlemlerin "vergi kaçırma" ile ilgisi yoktur.

Her halükârda gerek rekabet gücünü artırmak, gerekse işletmeye nakit kaynak yaratmak amacıyla veya gerekçesiyle çeşitli gayriyasal yöntemlere başvurmak suretiyle gerçek gelir beyanında bulunmamak, yani "vergi kaçırmak" hiçbir şekilde haklı bir gerekçe olarak gösterilemez ve kabul edilemez.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.