Bakanların kamu alacağı silme hakkı yoktur (2)

Yayın Tarihi: 11/02/13 07:00
okuma süresi: 11 dak.
A- A A+
Geçen hafta konu hakkındaki görüşlerimi açıklarken özellikle "kamu alacağının" vergi hukukumuzda nasıl tanımlandığını ilgili kurallara atıfta bulunmak suretiyle açıklamalar yapmaya çalışmıştım. Bu açıklamalar çerçevesinde sadece devletin tarh ve tahakkuk ettiği vergilerin değil ayni zamanda Belediyelerin, Köy İdarelerinin özel yasalarla kurulmuş kamu kurum ve kuruluşlarının da tahsil etmekle yükümlü oldukları hizmet bedelleri ile vergi, resim ve harçların da kamu alacağı kapsamında olduğunu belirtmiş ve Elektrik Kurumu, Vakıflar ve Din İşleri Dairesi ile Sosyal Güvenlik Kurumlarını da bu konuda örnek kurumlar olarak göstermiştim. Durum böyle olunca da tüm kamu alacaklarının tahsilatının 48/1977 sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Yasası kuralları kapsamında yapılmasının gereği üzerinde durmuştum. Ayrıca, bahse konu kamu kurumlarının devletle ve şirketlerle olan borç ve alacak ilişkilerinde "mahsuplaşma" ismi altında alacak asılları, gecikme zammı, ceza ve/veya faiz hesaplamaları ile oynama, değiştirme veya kısmen silme gibi bir yetkinin ilgili Bakanlarda olmadığı gerçeğini yasal dayanaklara atıfta bulunarak belirtmiş ve gayri yasal işlemlerin sosyo-ekonomik konularda yaratmış veya yaratacağı zafiyetleri vurgulamaya çalışmıştım.

Bugünkü yazımda ayni konudaki görüşlerimi Anayasamızın, 48/1977 sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Yasası ile diğer ilgili yasaların bazı kurallarına atıfta bulunarak açıklamaya devam edeceğim.

Kamu Alacağının Silinmesi:

Adı edilen Yasa'nın 49. maddesi, haczi caiz malı olmayan kamu borçlularının yoksulluğu nedeni ile uygun ve adil olduğuna kanaat getirilmesi halinde Bakanlar Kurulu bu borçlunun kamu borcunu kısmen veya tamamen silinmesi için karar alabileceği kuralını içermektedir. Bu maddenin içeriği dikkatlice incelendiği zaman borcun silinebilmesi yetkisi yoksul duruma düşen gerçek kişilere münhasır tutulmuş olduğu açıkça görülmektedir. Diğer bir anlatımla, işletmelerin ve şirketlerin asli kamu borçları ile bunlara ilişkin kamu alacağı kapsamında olan gecikme zamlarının, faizlerin ve cezaların gerek Maliye Bakanı gerekse Bakanlar Kurulu kararı ile silinmesine ilgili madde kesinlikle yetki vermemektedir. Kamu alacaklarının kısmen veya tamamen silinmesi ancak yasa değişikliği ile mümkündür. Hâlbuki gerek basında çıkan haberlere ve/veya ilgili Bakanların yapmış oldukları beyanatlarına bakıldığı zaman kamu alacakları ile bunların gecikme zamlarının, faizlerin ve/veya cezaların kısmen veya tamamen silinmesi suretiyle "mahsuplaşma" tanımlaması altında düzenleme yapıldığını öğrenmekteyiz ki bu adı edilen yasaya ve diğer mevzuata ters düşmektedir.

Konuya Anayasal kurallar bakımından da bakıldığı zaman aşağıdaki kuralları görmekteyiz.

  • Bakanların görev, yetki ve sorumluluğunu düzenleyen 110(3). maddesi Bakanların yasaları uygulamak zorunda olduklarını açıklamaktadır. Hâlbuki KKTC'de bunun tersi yapılmaya çalışılmaktadır.

  • Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin, yani kamu alacaklarının ancak Yasa ile konulacağını Anayasamızın 75. maddesinde en açık şekilde kurala bağlamıştır. Kamu alacaklarının ancak yasal düzenleme ile yürürlüğe konulacağı zorunlu tutulduğuna göre bu kamu alacaklarının bir Bakan veya Bakanlar tarafından hiçbir yasal dayanağı olmadan silinmesininde sözkonusu olamayacağı aşikârdır.

Öteyandan, KKTC'nin Genel Muhasebe Yasası incelendiğinde kamu alacağı kapsamındaki hiçbir alacağın terkin edileceğine, yani silineceğine ilişkin yetki veren bir kuralın mevcut olmadığı gibi, bu konuda benzeri bir kurala ne Bütçe Yasası'nda ne de kamu kurum ve kuruluşlarının bütçe mevzuatlarında rastlamak mümkündür.

Devletin ve bazı kurumların tahakkuk etmiş alacak asılları ile gecikme zammı, faiz ve ceza kapsamındaki kamu alacaklarının son yıllarda siyasiler tarafından icat edilen "Mahsuplaşma Yöntemleri" ile tümünün veya büyük bir kısmının silinmek suretiyle devlet veya alacaklı kamu kurumu ile borçlu arasında "sözde uzlaşıya" varılmış olduğunu görmekteyiz.

"Mahsuplaşmanın" halk dilindeki ifadesi "Takas" veya "Tampadır". Bu yöntem asırlar önce paranın bir araç olarak henüz kullanılmadığı dönemlerde kullanılan ve ekonomi literatürlerinde "Barter" olarak tanımlanan bir değiş-tokuş işlemi idi ki o dönemlerde muhasebe ilmi diye bilim dalı yoktu. Bu uygulamaya paranın bir mübadele aracı olarak uygulamaya başlanması ile takas veya trampalara son verilmiştir. 48/1977 sayılı Yasa'nın 8. maddesinde de belirtildiği gibi kamu alacağının makbuz karşılığı para olarak ödenmesi gerekmektedir. Keza, muhasebe ve bütçe kurallarına istinaden de muhasebe kayıtlarının parasal esaslara göre işlenmesi zorunlu kılınmıştır.

İşletmelerin bile tahsili olanaksız alacaklarının silinmesi veya gelir hesabında karşılık ayrılması suretiyle gider kaydedebilmesi için Vergi Usul Yasasında birçok sınırlayıcı ve istismarı önleyici kurallar mevcuttur. Bu nedenle kamu alacağının silinmesi yönünde de yasalarımızda uyulması gerekli benzeri kuralların olması gayet doğaldır. Kim olursa olsun hiçbir makamın tahakkuk etmiş bir kamu alacağını silme hak ve yetkisi yoktur. Keza, işletmelerin vazgeçtikleri alacaklarına ilişkin dahi adı edilen Yasa'da kurallar bulunurken bir başka Yasa'nın Bakanlara münferiden kamu alacağı silme yetkisi vermesi mümkün değildir..

Şayet, 48/1977 Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Yasası kapsamındaki Devlete, Belediyelere, Özel Yasalarla Kurulmuş Kamu Kurum ve Kuruluşlarına ait olup kamu alacağı olarak tanımlanan vergi, resim ve harç alacakları ile bunlara ilişkin gecikme zamları, faizleri ve cezalarının silinmesi yetkisi Maliye ve diğer ilgili Bakanların yetkisine verilmiş olmuş olsa idi o zaman neden bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetler bu konuda çeşitli af yasalarını yürürlüğe koymak suretiyle sözkonusu alacakların kısmen veya tamamen silinmesi yöntemine başvurmuşlardır.

Son zamanlarda kamu alacağı kapsamında olan elektrik ücretlerinin, kamu alacağı kapsamında olmayan özel şirketlere ait devlet borçlarının ödenmesine ilişkin yükümlülüklerin "mahsuplaşma" ve/veya "temlik" yöntemi ile çözümlenmesini, bu nedenle de tahakkuk etmiş olan hizmet karşılığı kamu alacaklarının asılları ile gecikme zamlarının, faizlerinin ve cezaların "ayarlama" gerekçesiyle silindiği veya indirildiği hakkında ilgili Bakanların basına yaptıkları sözde övünç!! içerikli açıklamalarından öğrenmek yasadışılığın ilan edilmesinin diğer bir yöntemidir. Bu tür yöntemlerle kamu alacaklarının silinmesi hatalı olduğu kadar gayri yasal bir uygulamadır da.

Bu gayri yasal uygulamalar nasıl durdurulacaktır? Sayıştaylık acaba "mahsuplaşma" olarak tanımlanan yaz-boz-sil işlemlerinin hukuka ne kadar uygun olduğunu hiç mercek altına aldı mı? Alınmış ise bu tür uygulamanın yasalara uygunluğu hakkında hiç görüş bildirdi mi? Muhalefet Partileri bu konunun yasallığı bakımından gerek adli merciler gerekse diğer makamlar nezdinde girişimlerde bulundular mı?

Yasal olmamakla birlikte şayet mahsuplaşma işlemleri hükümet tarafından kamu borçları ve alacakları için bir çözüm şekli olarak kabul edilmiş bir yöntem ise, o takdirde çeşitli nedenlerle Devletten ve kurumlarından alacaklı olanların Devlete olan kamu borçlarını ödeme yerine yükümlülüklerini mahsuplaşma yöntemiyle sonuçlandırmaları gerekmez mi? Halbuki hükümet yetkilileri siyasal torpilli şirketler ve işletmeler dışında kalanların yükümlülüklerinin tahsilinde mahsuplaşma yöntemini uygulanmasını hiçbir şekilde kabul etmemekte, hatta bunun yasalara aykırı olduğu gerekçesini ileri sürerek alacağını bir tamam, nakit veya çekle tahsil etme yönüne gitmekten çekinmemektedir.

Özellikle de hükümete yakın işletmelere ve kurumlara yapılan "özel mahsuplaşma", yani tüzel kişilik bakımından hiçbir bağlantısı olmayan işletmelerin alacaklarının dahi bu mahsuplaşma kapsamına "temlik" yöntemiyle dâhil edilmesi gayri yasallığın katmerlisi olmaktadır. Örneğin, Yakın Doğu Bankası, Elektrik Kurumu, Devlet ve Yakın Doğu Üniversitesi gibi tamamen dört ayrı tüzel kişilikten oluşan kurumlar arasında Sn. Başbakanın da katkıları ile borç-alacak ilişkilerinde bulunan sözde formül gibi.

Özetle, devlete, belediyelere, kamu kurum ve kuruluşlarına ait her türlü vergi, resim, harç ve diğer yükümlülüklere ilişkin alacaklar ile bunlara ilişkin gecikme zamlarının, faizlerinin ve cezalarının tahsilat işlemleri 48/1977 sayılı Kamu Alacakları Tahsili Usulü Yasası kapsamında olup tahakkuk eden bu kamu alacaklarının tahsilat işlemlerinin ilgili kurallar uyarınca yapılması gerekir. Değişik gerekçeler uydurmak suretiyle çeşitli fiktir ve/veya gerçekdışı formüllere başvurmak adı edilen Yasa kurallarını ihlal etmektir.

Bu tür yöntemlere dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde rastlamak mümkün değildir. Bu şekilde yapılan hesaplaşmalar herhalde hükümetin bazı kesimlere karşı güçsüzlüğünü ve/veya diyeti olduğunu göstermekte, ayrıca kurum ve işletmeler arasındaki ekonomik rekabet eşitsizliklerin hergeçen gün artmasına neden olmakta, ayrıca kamu maliyesi ile kurum ve kuruluşlarının bütçe açıklarını çoğaltmaktadır. Hükümet edenlere sormak gerek, nerede kaldı hukukun üstünlüğü, sosyal adalet ve ekonomik hayatın düzenlenmesi ile eşitlik ilkeleri? Politik rant amacıyla hareket edildiği sürece bu ülkede hiçbir ekonomik protokol, plan veya projenin başarı şansı olamaz.

Özellikle, son yıllarda KKTC'de meydana gelen her türlü yönetim ihmali kusuru, ve/veya zaafiyetleri ekonomik hayatı menfi yönde etkilemekle kalmamakta ayni zamanda halkın hükümete olan güvensizliğini pekiştirmekte ve bana şu atasözünü hatırlatmaktadır:

"GÖZ ÖNÜNÜ, BEYİN GELECEĞİ GÖRÜR"

Zannedersem siyasi rantları uğruna önünü bile göremeyen hükümet yetkilileri, değil geleceği görme hiçbir şeyi görecek durumda değildirler.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.