Temettü Gelirleri'nin vergi karşısındaki durumu

Yayın Tarihi: 22/04/13 07:00
okuma süresi: 13 dak.
A- A A+
Bilindiği gibi vergi yasaları ve uygulamaları ekonomik kalkınmanın yönlendirilmesinde en etkin araçlardandır. Keza, uluslararası vergi hukukunun temel unsurlarından bir tanesi de gelir türlerinin vergilendirilmesinde eşitlik ilkesidir. Bu ilke ve uygulama AB'nin mevzuatında da en açık bir şekilde yer almaktadır.

Vergi uygulamaları yöntemiyle ülkemizin sosyo-ekonomik kalkınmasına ve kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması çalışmalarına katkı koymak suretiyle gelir türlerinin vergilendirilmesindeki eşitlik ilkesini gerçekleştirmek amacıyla, geçmiş hükümetler döneminde o günkü koşullar uyarınca yürürlüğe konmuş olan ancak aradan 19 yıl geçmesine ve ekonomik koşulların değişmesine rağmen hükümet tarafından halen üzerinde durulmamış olan aşağıdaki hususları ve çözüm önerilerini KKTC ekonomisinin iyileştirilmesi bakımından ilgililer ile yetkililerin bilgilerine bir kez daha getirmeyi gerekli ve kaçınılmaz görüyorum.

İradlarının Vergilendirilmesi Yönetimi:

Son yıllarda Türk Lirası'nın ağır enflasyon ortamından arındırılmış olması dolayısıyla ekonominin istikrar kazanması, bunun paralelinde mevduat faiz oranlarındaki düşüş nedeniyle doğal olarak vergi hukukunda menkul sermaye iradı olarak tanımlanan mevduat faizlerinden kişilerin tatminkâr gelir elde etme yöntemi güncelliğini oldukça kaybetmiştir. Bu durum doğal olarak tasarruf sahiplerini daha yüksek gelir sağlamaları amacıyla mal ve hizmet üretimi ile ilgili yatırım yapmaya yönlendirmiş bulunmaktadır. Yatırımın kaynağı özellikle sermayenin miktarına dayandığı gerçeği dikkate alındığında sermaye getirisinin de temettü (kâr payı) olduğu, bu nedenle de kâr payı gelirlerinin bugünkü gelir mevzuatındaki vergilendirme durumunun irdelenmesi suretiyle gerekli düzenlemelerin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. KKTC vergi mevzuatı incelendiği zaman maalesef ayni gelir türü kapsamında olan ve "menkul veya gayrimenkul sermaye iradı" olarak tanımlanan gelirlerin değişik oranlarda ve yöntemlerle vergilendirildiğini görmekteyiz. Şöyle ki:

  1. Faiz gelirlerinde (iradında) gerçek kişiler brüt gelir üzerinden %10 oranında vergi stopajına tabi tutulmakta ve bu vergi kişilerin bu kaynaktan elde ettikleri gelirlerin kesin vergi yükümlülüklerini oluşturmaktadır. Yani bu gelirler hiçbir indirime veya muafiyete tabi tutulmadan ve diğer gelir türleri ile birleştirilmeden sabit oranda (flat rate) gelir vergisine tabi tutulmaktadır.

  2. Gerçek ve tüzel kişilerin taşınmaz mal kira gelirleri (iradları) de bunları elde edenler bakımından brüt gelir üzerinden %10 oranında vergi stopajı yöntemiyle vergilendirilmekte ve bu vergi mal sahiplerinin bu kaynaktan elde ettikleri gelirlerin kesin vergi yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Yani bu kira gelirleri hiçbir gider indirimine tabi tutulmadan ve diğer gelir türleri ile birleştirilmeden %10 sabit oranda (flat rate) gelir vergisine tabi tutulmaktadır. Hatta bu vergilendirme yöntemi tamamen ve münhasıran kira geliri elde eden şirketlere de uygulanmaktadır.

Bu konuda daha da ileri gidilerek 73/2003 sayılı Gelir Vergisi (Değişiklik) Yasası ile şirketlere ait taşınmazların münhasıran kiralamak amacında kullanılmaları halinde de %10 vergi stopajı ile yenilenmekte ve bu kira gelirlerinin hissedarlara dağıtılmasında da bunu elde edenler bakımında gelirin bütünlüğü ilkesi ve/veya yılsonunda ikinci defa vergilendirmeden istisna tutulmuştur.

  1. Temettü gelirleri ise şirketlerin yıllık net kazançları Kurumlar Vergisine tabi tutulduktan sonra geriye kalan kazançları, hissedarlara (iştirakçilere) dağıtılsın veya dağıtılmasın, %15 oranında stopaj yöntemi ile geçici olarak vergilendirilmekte ve hissedarlara dağıtıldığı zaman da hissedarların diğer gelirleri ile birleştirilerek %37'e varan yüksek oranda vergilendirilmektedir. Bu durum şirketlerin sermayelerine iştirak etmek suretiyle işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesi menfi yönde etkilenmektedir.

İradların Vergi Karşısındaki Durumu:

Demokratik ülkelerde gelir üzerinden alınan vergi uygulama yöntemlerine bakıldığı zaman özellik arz eden bazı gelir türlerinin "bağımsız statüde" yani vergi terminolojisinde ayrı "Vergi Şedülleri" "Tax Schedules" veya rejimleri altında vergilendirildiğini görmekteyiz. Bu tür vergilendirmenin kuralları ile esas ve kıstasları iyice saptandıktan sonra gelir vergisi hukukunda bu hususta gerekli düzenlemenin yapılması, gerek vergi güvenliği gerekse uygulama pratikliği ve tahsilat giderleri tasarrufu ile verginin erken tahsilatı bakımından sosyo-ekonomik yararları oldukça fazladır.

Vergi hukukunda taşınır veya taşınmaz mal sermaye iradları genellikle üç ana başlık altında toplanmış olup ayni gelir türü başlığı kapsamında mütalaa edilmektedir. Bu gelir türleri "Sermaye İradı" başlığı altında tanımlanan aşağıdaki unsurlardan oluşmaktadır:

  1. Kira Geliri (Taşınmaz Mal Sermaye İradı) G.V.Y. Madde 4/1/e;

  2. Faiz Geliri (Taşınır Mal Sermaye İradı) G.V.Y. Madde 4/1/g;

  3. Temettü yani Kâr Payı geliri (Taşınır Mal Sermaye İradı) G.V.Y. Madde 4/1/g.

Hal böyle olmasına rağmen, yürürlükteki 24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın 4(1)(e). ve (g). maddeleri kapsamında yeralan ayni gelir türlerine değişik oranlar uygulanmaktadır. Kira ve faiz gelirleri bunları elde edenler bakımından "bağımsız" vergilendirme (kesin vergi) olarak işleme tabi tutulmalarına karşın Temettü (Kâr Payı) geliri elde edenlerin yukarıda belirtmiş olduğum gibi bu gelirleri ticari, tarımsal, mesleki v.s. gelirleri ile birleştirilmek suretiyle bir kez daha ve %37 oranına varan yüksek oranda vergiye tabi tutulmaktadır.

TC ve diğer ülkelerde Kâr Payları dağıtılmadan vergi kesintisi yapılmamaktadır. Bu tür gelirler, hissedarlara dağıtıldıktan sonra bunları elde edenler tarafından yıllık beyannamede bildirimde bulunmak suretiyle bir defa vergilendirilmekte ve bazı durumlara başka vergiye tabi gelirleri olmayanlar ya vergiden muaf olmakta ya da daha düşük oranda vergi ödemektedirler. KKTC'de ise bu gelirler iki kez vergiye tabi tutulmak suretiyle hem hissedarların vergi yükü ağırlaştırılmakta hem de işletmelerin finansal kaynakları azaltılmaktadır. Dolayısıyla, gerek dünyadaki uygulamalar gerekse ekonomik gerçekler dikkate alınarak Maliye Bakanlığının ve dolayısıyla hükümetin bu konuda karar üretmesi ve her türlü iradın vergilendirilmesinde sözkonusu iki yöntemden bir tanesini tercih etmesi kaçınılmazdır. Özetle, bu gelir ya kaynakta stopaj yöntemiyle kesin olarak ödenecek veya bu gelir fiilen elde edildiği yılda beyan edilmek suretiyle gerçek usulde vergilendirilecektir. Kanaatimce diğer sermaye iratlarında ve oranlarında olduğu gibi bütçeye sürekli kaynak sağlamak bakımından en güvenli ve pratik yöntem stopaj yöntemiyle kaynakta kesin vergilendirilmesinin (bağımsız vergilendirme esasında) gerçekleştirilmesidir.

İradlar Arasındaki Vergilendirmede Eşitsizliği Ve Adaletsizliği:

Yukarıda belirtmiş olduğum vergi uygulamaları ve oranları arasındaki eşitsizliğe ilaveten yürürlükteki Gelir Vergisi Yasası'nın 32(7). maddesi, halka açık şirketlerden elde edilen kar payları ile şirketlerin sermayesine eklenen ve "İkramiye Hisse Senedi" (Bonus Share) olarak tanımlanan Temettü Gelirleri, bu geliri elde eden hissedarlar bakımından diğer gelirleri ile birleştirilmek suretiyle tekrar vergiye tabi tutulmamaktadır.

Keza, adı edilen Yasa'nın 32(5). maddesi uyarınca sermayelerine iştirak etmeleri dolayısıyla KKTC'de tescilli şirketlerden yabancıların sağladıkları Temettü (Kâr Payı) gelirleri de ayni şekilde ikinci defa vergiye tabi tutulmamaktadır. Buna karşın, bahse konu Yasa'nın ayni maddesi KKTC vatandaşı hissedarlarının elde ettikleri Temettü Gelirleri ise ticari kazanç kabul edilerek "gelirin bütünlüğü" ilkesi kapsamında ikinci defa vergiye tabi tutulmasını öngörmektedir.

Halbuki birçok ülkenin vergi hukukunda "taşınır ve taşınmaz mal sermaye iradları'nın vergilendirilmesi en etkin, pratik ve güvenli yöntem olan stopaj yöntemi ve kesin vergi yükümlülüğü (bağımsız vergilendirme) esası şeklinde gerçekleştirilmektedir.

Mevcut Uygulamanın Sakıncaları:

Her türlü riski göze alarak yatırım yapmak için parasını ve malını sermaye olarak şirketlerine yatıranlar veya devredenler yıl sonlarında şirketlerinin Kurumlar Vergisini ödedikten sonra almaya hak kazandıkları ve stopaj yöntemi ile vergisi ödenmiş olan Temettü (Kâr Payı) gelirlerinin ikinci defa yüksek oranda vergiye tabi tutulacağı gerekçesiyle bu tür haklarını şirketlerinden resmen almaktan kaçınmakta ve değişik yöntem arayışlarına girmektedirler. Bu durum sadece işletmelerin sermaye yapısının güçlenmesini değil ayrıca ekonominin kayıt altına alınmasını da menfi yönde etkilemektedir.

Ayrıca, sözkonusu vergilendirme uygulamaları dolayısıyla Özel Şirketler ile Halka Açık Şirketlerin ve münhasıran taşınmaz mal kiralayan Özel Şirketlerin hissedarları ve yabancı hissedarlar ile KKTC'li hissedarlar arasında çeşitli vergisel ayrıcalıklar oluşturmakta olup yürürlükteki vergi mevzuatı, kişilerin istihdam yaratıcı ve ülke ekonomisine katma değer kazandıracak yatırımlara yönlenmelerini caydırmaktadır.

Aynı gelir türü kapsamında olan iradların vergi oranlarının da ayni olması vergi hukukunun en önemli temel ilkelerinden biri olmasına rağmen en risksiz yatırım geliri olan "kira gelirleri" ve "faiz gelirleri" için %10 sabit oranda vergilendirme uygulanırken elde edilmesi riske dayanan ve bilgi, uğraş ile beceriye dayanan ticari, mesleki ve diğer faaliyetlerden sağlanan "Kâr Payı Gelirlerinin" ikinci defa vergiye bağlı tutulması hiçbir adalet ve eşitlik ilkesi ile bağdaşmaz.

Görüş ve Öneriler:

Yukarıda belirtmiş olduğum bilgi ve görüşler ışığında ekonominin kayıt altına alınması, uluslararası vergi hukukuna uyumu gerçekleştirmek, şirketlerin sermaye yatırımlarının güçlenmesi yanında tasarrufların şirket sermayelerine katılımının sağlanmasını teşvik etmek amacıyla:

  1. Gelir Vergisi Yasası'nın 32(2). maddesinde yer alan Kâr Payı Gelirlerine ilişkin vergi stopaj oranının diğer iradlar için uygulanan stopaj oranları paraleline çekilmesi;

  2. Kira, faiz ve yabancılara uygulandığı gibi Özel Şirket statüsündeki işletmelerden KKTC'li Kâr Payı geliri sahiplerine de bağımsız vergilendirme hakkı tanınması;

  3. Münhasıran kira geliri elde eden Şirketlerin dağıtılmayan kurum kazançlarının diğer şirketlere uygulanan kurallar kapsamına alınması;

için gerekli yasal düzenlemelerin her bakımdan büyük katkı sağlayacaktır. Bu yapılmadığı sürece vergide adalet, eşitlik ve etkinlik beklemek asla mümkün olamaz.

Özellikle, esas olan yükümlü statüleri ve şirketleri arasında eşitliğin sağlanması ve kayıtdışılığın kayıt altına alınmasında bir adım atılmasıdır. Her zaman gururla söylediğimiz şudur: Eşit koşullar ve finansal olanaklar sağlanması halinde şirketlerimiz, başka ülke işletmeleri ile yarışacak bilgi ve beceriye sahiptir. Yeter ki KKTC işletmelerine gerekli rekabet edebilme koşullan sağlansın.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.