Vergi ahlakını neler oluşturur?

Yayın Tarihi: 27/05/13 07:00
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+
Bireylerin vergi ödevleri ile ilgili yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmeleri konusunda içsel bir motivasyon olarak tanımlanan vergi ahlakı demogratif, ekonomik veya sosyo-kültürel bir çok unsurdan etkilenmektedir. Bu unsurlardan en önemlileri, vergi yükü, adalet algılaması, ceza miktarı ve denetim olasılığı ile devlete bağlılık düzeyi, vatandaşlık bilinci duygusu, hatta dini inanç durumudur.

Son zamanlara kadar vergilerden en etkin şekilde gelir elde edebilmenin yegâne yolu kişileri ve işletmeleri vergi ödemeye teşvik edecek veya vergi kaçırmaktan caydıracak yaptırımlar doğrultusunda, vergi miktarlarının veya oranlarının miktarı denetlenme olasılığı, yakalanma ve cezalandırma riski gibi ekonomik faktörler vasıtasıyla sağlanacağına inanılıyordu.

Ancak, son zamanlarda kişileri ve işletmeleri vergi ödemeye teşvik edecek ceza yaptırımlarının dışında içsel yaptırımların da sözkonusu olduğu yapılan kamuoyu yoklamalarında ve diğer araştırmalarda büyük dikkat çekmiştir. Öteyandan, bazı ülkelerde yapılan araştırmalarda, vergi denetimleri ve cezaların kişileri ve işletmeleri vergi yükümlülüklerini gerektiği gibi ödemeye zorlayacak yeterlilik ve etkinlikte olmadığı durumlarda dahi birçok insanın düzenli olarak vergisini ödediği görülmüştür.

Bu nedenle, kişilerin niçin vergi ödedikleri veya ödemedikleri sorusunun cevabını bulmak için yapılan araştırmalarda bu konu üzerinde durulması gereken bir bilim haline gelmiştir. Bunun nedeni ise vergi yükümlülerinin vergi verme konusundaki tutum ve davranışlarına ilişkin sadece yasal yaptırımlar ve ekonomik faktörlerin artık yeterli olmadığı saptanmıştır. Dolayısıyla, vergi ahlakı gerçeği üzerindeki çalışmalar özellikle akademisyenler ve diğer ilgili kesimler tarafından büyük ilgi görmeye başlamıştır. Nitekim, kayıtdışı ekonominin boyutlarının tanımı, ölçümü, nedenleri ve yarattığı sorunlar üzerinde akademik çalışmalar yapan ve dünya çapında bir otorite olarak kabul edilen Prof. Dr. Frederick Schnider'in yayınlanmış olan birçok Tebliğ ve diğer yayınları mevcut olup ekonomik literatürde vergi ahlakına (Tax Morale) konusunda ki çalışmalara sürekli yer verilmektedir.

Vergi yükümlülerinin devletle olan ilişkilerini belirleyen ve bunların vergiye yönelik tutum ve davranışları üzerinde etkili olabilecek "ayıplama", "saygınlığını kaybetme", "utanma", "vicdani huzursuzluk" gibi ahlak duygusunu ifade eden içsel yaptırımların üzerinde durulması gereken önemli unsurlar olduğu zannediliyordu. Ancak, bu unsurlar maalesef bugünlerde önemini yitirmiş olup geriye kalan en önemli husus ödenen vergiler karşılığında bu bedelin hizmet olarak halka dönmesi ve hükümete olan güven derecesidir.

Bu nedenle, İngilizce literatürde "Tax Morale" olarak tanımlanan ve tüm demokratik ülkelerin son zamanlarda hassasiyetle üzerinde durdukları "Vergi Ahlakı" konusuna ilişkin ekonomik faktörler, adalet ve kamu harcamalarının algılanması kavramları ile etkileri konusunda aşağıdaki bilgileri özetlemeye çalışacağım.

Vergi ahlakı kavramı, vergiye karşı bir "içsel motivasyon" dur. Diğer bir anlatımla, vergi ahlakı, vergi ödeme konusunda bir baskı veya zorlama olmaksızın gönüllü vergi ödemeyi ifade etmektedir. Bu gönüllülük derecesi ise kişilerin mensubu oldukları devletlerin sosyo-ekonomik faktörlerine, adalet uygulamalarına ve kamu harcamalarının durumuna göre çeşitli derecelerde oluşur. Örneğin, tahsil ettiği vergileri sosyal adalet ilkeleri kapsamında ekonomik hayatın güçlenmesinde ve kamu hizmetlerini halkın güvenlik ile refahına yönelik harcanmasına özen gösteren ülkelerde vergi ahlakının düzeyi yüksektir. Tahsil ettiği vergileri plansız, programsız ve genellikle belli kesimler ile şahsi çıkar amaçlarına yönelik olarak harcayan ve "cevizcinin çuvalından harcama yapma" alışkanlığı içinde hareket ederek devlet yönetmeye çalışan ülkelerde vergi ahlakı çok düşüktür. Vergi ahlakı düşük olan ülkelerde ise kayıtdışı ekonominin boyutu çok yüksek, buna karşın genel ahlak oldukça düşüktür. Ayrıca, siyasi istikrarsızlık ile tamamen popülizm uğruna sınavsız ve hiçbir kritere dayandırılmadan devlete "geçici personel" tanımı altında büyük mali külfete sebebiyet verecek olan istihdamlar ile benzeri uygulamaların yapılması tamamen bahse konu vergi ahlakını daha da azaltır.

Herhangi bir konu ile ilgili olarak Bütçe yasasında harcama kalemi öngörülmüş olsa dahi bu kalemde tahsis edilen miktarın mutlaka harcanacağı anlamını taşımamaktadır. Harcamalar ve devlet borçlanmaları ancak ülkenin sosyo-ekonomik ihtiyaçlarının aciliyet, önem ve gereklilik durumuna göre makul ve mantıklı ölçülerde yapıldığı takdirde ilgili kesimlerin desteğini görür.

Adalet konusun da vergi ahlakının oluşturulmasında da büyük etkisi vardır. Ödediği verginin kendine güvenlik, eğitim, sağlık, altyapı, ulaşım v.s. şeklinde hizmet olarak dönmeyeceğini veya yararlanmayacağını bilen halk neden vergi ödesin düşüncesiyle yükümlülükten mümkün mertebe kaçınmakta veya kaçınmanın yöntemlerini aramakta. Hal böyle olunca da Vergi İdaresi vergileri tahsil etmek için büyük işlemler yapma durumunda kalmaktadır ki bu da devletin büyük miktarlarda parasal harcamalar yapmasına ve zaman kaybına neden olmaktadır.

Vergi ahlakının yükseltilmesine ve vergi uyum çalışmalarına yönelik maalesef KKTC Maliyesinin bugüne kadar hiçbir düzenleme yapmaması, vergi miktarı ile oranlarını hala daha yüksek tutmak ve her konuyu cezaları, gecikme zamları ile faizleri yükseltmek suretiyle çözmeye çalışmasının modası çoktan geçmiştir. Verginin temel ilkelerinden olan adalet gerektiği gibi uygulanmadığı ve bu konunun iktidardaki siyasilerin ve oranların görevlendirdiği kişilerin "iki dudak arası" kararları kapsamında yürütülmeye çalıştığı sürece KKTC'deki vergi ahlakı ile vergiye uyumunun yükseltilmesi mümkün değildir.

Bu duruma bir de devlete bağlılık ve vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi suretiyle genel vergi kültürünün oluşması konusunda hükümetler tarafından hiçbir önlemin alınmadığı veya çabanın harcanmadığı gerçeği ile "nasıl olsa Türkiye verir, siyasiler dağıtır" zihniyeti devam ettiği sürece kamu maliyesinin düzelme olanağı yoktur. Gereğinden fazla ve birçoğu eşli ve gereksiz bazı kişilerin de dâhil edildiği kafilelerle yurtdışı seyahatler ile Lale Devrini anımsatan hükümet icraatları vasıtasıyla KKTC'nin sosyo-ekonomik kalkınması mümkün değildir. Halkın iktidarı kabullenmek, yani güven düzeyinin oluşturulması da vergi ahlakına büyük etkisi vardır. Kendi içinde bile uyumlu, etik kurallara ve yasalara bağımlı çalışmayı beceremeyen bir iktidarın icraatlarını benimsemek ve bu kapsamında icraat yapabilmesi için ona gerekli miktarda vergi ödenmesini beklemek sadece bir hayaldir. Diğer bir anlatımla, hükümete güveni olmayan ve ödediği vergilerin karşılığını hizmet olarak almayan bir halktan vergi ödemesi beklenemez.

Öteyandan, dinimiz vergi ödemenin yani "zekât vermenin" dini bir gerek olduğunu öngörmüş olmasına rağmen "zekâtın" halkın ihtiyaçları ve refahı doğrultusunda kullanılmadığı gerçeği bilindiği için dinimizin bugünkü vergi ahlakına da pek etkisi olamaz. Keza, yukarıda belirtmiş olduğum nedenler dolayısıyla devlete bağlılık ve vatandaşlık bilinci ne kadar yüksek olursa olsun, vergi ahlakının yüksek olmasına herhangi bir etkisi olamaz.

Özetle, KKTC'ni yönetenler, vergi hukuku ile yönetimini çağdaş uygulamalar paralelinde gerekli düzenlemeleri yapmaktan kaçındıkları sürece, değil cezaları yükseltmek veya yeni af düzenlemeleri yapmak, yükümlüleri ayıplama, utandırma ve vicdani rahatsızlık gibi kişilerin ahlak duygusunu ifade eden içsel yaptırımlar hakkında beyanatlar vermek de vergi ahlakının yükseltilmesine yeterli değildir. Gerekli olan, vergilerin adalet ilkeleri kapsamında her türlü siyasi düşünceden arınmış, etkin ve gerçek miktarlarda vergilendirme uygulamalarında bulunmak suretiyle tahsil edilen vergilerin şeffaf, hesap verebilir bir şekilde, fuzuli, harcamalardan uzak halkın yararlanacağı hizmetler için kullanılmasıdır. Mevcut yapısal durum ve siyasi anlayış kapsamında bugün için halkın yapacağı yegâne şey hükümetin Lale Devrinin sona ermesini beklemektir.

Sonuç itibarıyla, gerçek demokrasi ile yönetimler ve ekonomik plan ve programlarını çağdaş normlar paralelinde yürütme uğraşı içinde olan ülkelerin en büyük özellikleri siyasi istikrar ve kararlılık yanında siyasilerin örnek olacakları fedakârlıklardır. Bu fedakârlıklar yapılmadığı sürece KKTC halkı "deneme-yanılma" ve tabiri cayiz ise "kabile yönetimi" yöntemleriyle yönetilmeye mahkûmdur.

Rekabet edebilirliği menfi yönde etkileyen, vergi, resim, harç gibi maliyet artırıcı uygulamalarla günü kurtarmak amacıyla yapılan düzenli ve gereksiz harcamalar, kamudaki başıboşluklar ile verimsizlikler devam ettiği sürece KKTC'deki vergi ahlakının düzelmesini beklemek hayalden öte bir şey değildir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.