Maliye ilminin işletme ve muhasebe ilişkisi

Yayın Tarihi: 16/12/13 07:00
okuma süresi: 11 dak.
A- A A+
Maliye ilminin işletme, muhasebe, ekonomi, hukuk, istatistik, planlama, hatta siyaset bilimi ile çok yakın ilişkisi vardır. Bu ilim hem mikro hem de makro ekonomik konularda etkiler yaratma bakımından özellik taşımaktadır. Mali olaylar devlet, kamu ve diğer ekonomik birimler arasında meydana gelen ilişkilerle bağlantılıdır.

Devlet ve kamu kurumları ile kuruluşlarının üstlendikleri kamu hizmetlerini gerçekleştirmek amacıyla gelir elde etmek ve bunları harcamak durumundadır. Devlet ve kamu kurumları ile kuruluşları gelir elde ederken ve bunları harcarken de ülkenin genel sosyo-ekonomik yapısı üzerinde etkili olur. Devletin elde ettiği gelir kaynaklarının büyük bir kısmı genellikle dolaylı ve dolaysız vergiler ile bir tür dolaylı vergi olan fonlardan oluşturmaktadır. Diğer gelirler ise resim ve harçlardan oluşur. Bunlar dışındaki bazı gelirler hazine mallarının kiralanmasından veya özellikli işletmelerin imtiyaz haklarının kullandırılmasından elde edilmektedir. Geri kalan kısım ise arizi gelirlerden yani mal ve hizmet satışlarından meydana gelmektedir.

Vergi ve fonlar uygulamaları ile diğer mali yükümlülüklere ilişkin yükler işletmelerin yatırım kararlarını, işletme ve finansal yapılarını büyük ölçüde etkilemektedir. Buna karşın bazı vergi teşvikleri ile işletme politikaları üzerinde etkili olunmak istenir. Vergi yükü saptanırken sosyal güvenlik kurumlarına ödenen sosyal güvenlik prim ödemelerinin de dâhil olduğunun bilinmesinde yarar vardır. Ancak, teşvikler ekonominin tüm gelir kaynaklarını ve sektörlerin türlerini kapsamadığından genel vergi yükünün bu yöntemle hafifletilmesi olanaksızdır.

Vergilerin mali ve sosyo-ekonomik bakımdan taşıdığı önem nedeniyle, bu doğrultuda alınacak önlemlerin ülke gereksinimlerini ve uluslararası koşullara göre düzenlenmesini zorunluluğu kılmaktadır. Ekonomik faaliyetlerin globalleşmesi, serbestleşmesi, ticarette sınırlama getiren ve rekabeti kısıtlayan birçok düzenlemelerin artık kaldırılmasının veya güncelleştirilmesinin zaman gelmiş hatta geçmiştir.

Günümüzde, birçok ülke vergilendirme yetkilerini ve mali uygulamalarla yarattıkları ayrıcalıkları yeniden değerlendirerek başka ülkelerle ekonomik birliktelik içerisine girmekte, mali sistemlerinin uyumunu sağlamak, rekabeti bozucu uygulamaları ortadan kaldırmak ve uluslararası yatırımları ve ticareti daha da rekabet edebilir hale getirmek suretiyle gerekli önlemleri almak, bunlara ilişkin yasal düzenlemeleri yapmak ve uygulamak çalışmalarına hız vermektedirler.

Hiç şüphesiz işletme politikalarının belirlenmesi ve uygulanması bakımından verginin taşıdığı öneme dikkat eden ülkeler, işletmeler için en uygun ve pratik kurulumunu, yatırım ikliminin cazip hale getirilmesini oluşturabilmek amacıyla çeşitli önlemler ile ve uygulamalarda bulunmaktadırlar. Bu amacı gerçekleştirmek için ülkeler aralarında ticari, serbest ticaret bölge rejimleri ve gümrük birliği gibi anlaşmalar gerçekleştirmektedirler.

Özellikle, ekonomik potansiyeli sınırlı olan ülkeler, uluslararası ticaretteki gelişmeler ile çeşitli ağır vergi düzenlemelerinin işletmeler üzerindeki olumsuz etkilerini dikkate alarak kendi sınırları içindeki ekonomik faaliyetlere ilişkin işletmelerin vergi yükünü azaltmak veya vergi rekabetini geliştirmek için çeşitli düzenlemeler yapma yönüne gitmektedirler. Bu şekilde yapılan düzenleme ve uygulamalar üretim girdileri maliyetlerini düşürmekte, talebi artırmakta ve buna ilişkin istihdama yapacağı katkılar yanında, yatırımları bu bölgelere yönlendirme dolayısıyla elde edilecek diğer yararlar, işletmeler için özendirici iş alanlarının oluşmasını sağlamaktadır.

Kısaca, işletmeler dolayısıyla da yatırımcılar bakımından verginin taşıdığı önemi ciddiyetle ve ilmi yönden dikkate alan ve çeşitli ekonomik ve siyasi potansiyeli düşük veya sınırlı olan ülkeler, gerek kendi işletmelerinin güçlendirilmesini, gerekse yabancı işletmeleri ülkelerine çekebilmek amacıyla cazip koşullar oluşturmaya ve vergi avantajları sağlamaya azami gayret göstermektedirler.

KKTC'de ise en yenisi 11 yıllık ve daha çok geçmişe dayanan teşvik unsurları ve uygulamalarının ülke ekonomisine olan etkilerini ölçme bakımından hiçbir iktidar bugüne kadar herhangi bir değerlendirmeye maalesef tabi tutmamıştır.

Maliye ilminin ilgili olduğu bir diğer konu ise muhasebe ile olan ilişkisidir. Özetle muhasebe uygulamaları, bir işletmede meydana gelen mali ve ekonomik faaliyetlerin para türünde:

  • İzleyen

  • Sınıflandırılan,

  • Özetleyen ve

  • Varolan sonuçları ilgililerin amaçlarına uygun olarak raporlayan ve yorumlayan bir bilim dalıdır.

Bu tanımlamadan da görüleceği gibi mali faaliyetlerin muhasebe içerisindeki yeri çok büyük ve önemlidir. Yapılan her muhasebe işleminin oluşturduğu etkilerin vergi mevzuatına uygulandığı gerçeğinin gözönünde bulunması gerekmektedir. Bunun da başlıca nedeni, muhasebe kayıtlarının sadece vergi matrahının doğru saptanmasına olanak yaratmak için değil, ayni zamanda muhasebe kayıtlarına dayanarak, işletme ile ilgili olan üçüncü kişilerin de vergi karşısındaki durumlarının Vergi İdaresi tarafından kontrol edilebilmesine, incelenmesine ve vergi güvenliği sağlanabilmesine olanak sağlamaktır. Diğer bir anlatımla işletme sonuçları üzerindeki kamunun vergi alacağının ve bunun üzerindeki etkisinin saptanmasının gerekli olması nedeniyle muhasebe, maliye ilmi ve uygulamaları ile yakından ilgili olduğu gerçeği gözardı edilemez.

Kamu gelir ve giderleriyle devletin parayla ifade edebilir nitelikteki varlıklarının izlenmesi ve sonuçlarının raporlanması ile yorumlanması devletin Genel Muhasebe mevzuatı kapsamına girmektedir.

Kuruluş statüleri ne olursa olsun, ticari, sınai, tarımsal ve mesleki işletmelerin yaptıkları her türlü işlemlerin belli kurallara bağlı olarak muhasebe bilimi kapsamında kayıt altına almaları gerektiğinden bu zorunluluk yasalarla düzenlenmiştir. Muhasebe ile vergi hukuku ve sistemi birbirleriyle yakın ilişki içerisinde bulunmakta olup, amaçlardan bir tanesi de, vergi yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde büyük katkı sağlamaktır.

Maliye ilmi birçok alanlarda işletme ekonomisinin çeşitli verilerinden ve muhasebe yöntemlerinden faydalanmaktadır. Nitekim, belge ve kayıt düzeni, usul ve esasları ile ilgili olarak vergi yasaları ve muhasebe biliminin ilkeleri arasında büyük ölçüde paralellik olduğu aşikardır. Bu durum, Maliye Bakanlığının uygulama alanlarından birisi olan vergi düzenlemeleri ile muhasebenin gereklerinin birbirlerini sürekli olarak etkilemeleri ve yönlendirmeleri sonucunu yaratmaktadır.

Özetle, maliye ilmi ile muhasebe bilimi birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. Diğer bir anlatımla, özellikle kamu maliyesinin en önemli araçlarından olan vergi uygulamalarının tamamlayıcı ve ayrılmaz kısmı hiç şüphesiz muhasebe bilimidir.

Nitekim, tüm ülkelerin vergi hukuku ve özellikle Vergi Usul Yasalarının içeriği incelendiği zaman birçok kuralların muhasebe bilimi ve uygulamaları ile ilgili veya ilişkin olduğu kolayca görülecektir. Gerçek bu olunca da Vergi İdaresinde görevli kamu görevlilerinin çok büyük bir kısmının muhasebe bilimine hâkim olması gerekiyor. Bu konudaki hâkimiyet sadece teoride değil ayni zamanda pratikte de olmalıdır. Sözkonusu gerçek sadece ülkemize mahsus bir konu değildir. Tüm ülkelerin Vergi İdarelerinde görevli personelin ve buna ilişkin takdir, uzlaşma ve itiraz komisyonlarında görevli olanların en azından %80'ninin muhasebe bilimine tamamen vakıf oldukları görülmektedir.

Acaba, KKTC'de durum bu mu? Bugünkü duruma bakıldığı zaman Vergi İdaresinde çalışanların çok az bir kısmının gerçek anlamda muhasebe bilgi ve tecrübesine sahiptirler. Elbette ki bunun sorumlusu sadece görevlilerinin kusuru veya ihmali değildir. Onları bu göreve hiçbir objektif kriter gözetmeden Vergi Dairesinde görevlendirenler veya siyasi mülahazalarla onları pasifize edenler ile onları yıllardan beri hiçbir vergi hukuku ve/veya muhasebe eğitimine tabi tutmayanlardır. Hal böyle olunca da Vergi İdaresinden etkin performans beklemek olanaksızdır. Bunun başlıca nedeni, "eğitim düzeylerine hiç önem vermeden kendini yenilemeyen hiçbir canlı varlığın başarılı olma şansı yoktur." gerçeğinde yatmaktadır.

Bir kez daha tekrarlamakta yarar görüyorum. Köklü, radikal ve performansa dayalı somut veri ile kıstaslara bağlı ödül, ceza ve terfi uygulama mekanizması düzenlenen yasalarla uygulamaya geçirilmediği sürece devletten ve hiçbir kamu kuruluşundan etkili bir performans beklemek hayalden öteye gidemez. Yukarıda açıklamaya çalıştığım durum sadece Vergi İdaresi ile sınırlı olmayışı tüm kamu hizmetlerine ilişkin bir saptama ve görüştür.

Mevcut durumun, yani mesleki ihtisaslaşmanın, bilgi ve yeteneğin zayıf olduğu ortamlarda siyasilerin rant elde etme şansları o kadar fazla olur, çünkü yeterli mesleki bilgi ve eğitim düzeyine sahip olmayanların daha kolay emir alacakları doğal bir gerçek olduğu kadar halka hizmet potansiyeli de çok zayıf kalmaktadır. Özellikle de tek özellikleri siyasi esasa dayananlar her türlü emirler almaya yatkın olurlar.

İste 1974 Mutlu Barış Harekâtından ve özellikle de 90'lı yıllardan sonra bugüne kadar her konuda kötüye gidişimizin özet nedeni budur. Hiçbir eğitim durumuna, mesleki bilgi ve yeteneğe bakılmadan devlet kadrolarında istihdam edilenler ile çok büyük bir kısmını kendini mesleki bilgi düzeyi bakımından yenilemeyen "Allahtan İyilik, Hükümetten Aylık" ilkesini benimseyenler ile "Gün Gitsin Para Gelsin" düşüncesi içine girenler KKTC'nin kamu hizmetlerinden bulunduğu sürece ülkemizin geleceğiminden ümitli olmayı hiç kimse bekleyemez. Bekleyenler olsa dahi sonu hayal kırıklığıdır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.