Tedaviye nereden başlanması gerekir? (1)

Yayın Tarihi: 05/05/14 08:00
okuma süresi: 11 dak.
A- A A+
Neredeyse hergün KKTC basınında yeralan haberler arasında borç-alacak ilişkilerindeki davaların hızla artmakta olduğunu görmekteyiz. En basit ifade ile bunun anlamı şudur. Ülkemizin ekonomisi her geçen gün olumsuz yönde etkilenmeye devam etmekte olup hükümet bu olumsuz gidişin önüne geçilmesi için hükümet tarafından geniş kapsamlı ve eşzamanlı etkin önlemler alınacaktır.

Ekonomimizin ağır hasta olduğunu, buna bir de hantal, mesleki bilgi ve vizyondan yoksun kamu bürokrasisi ile siyasi rant beklentileri de eklenince herkes artık bu ülkenin geleceğinden umudunu kesmeye başlamıştır. Durum böyle olunca da zaten kurumsal ve sermaye yapıları zayıf olan işletmelerimiz de olumsuz yönde etkilendikleri için bu koşullarda KKTC'de değil yatırım yapmak, yatırım yapan yerli ve yabancı yatırımcılar neredeyse tümü bu yaptıklarından pişmandırlar.

Diğer kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi adalet mekanizmamız da personel ve lojistik hizmetler bakımından gerektiği gibi desteklenmediği için fonksiyonlarını yerine getirmekte ağır kalmaktadır. Kanaatimce, bütçe tasarrufu yapmak demek, sağlık, eğitim, ulaşım, adalet gibi halkın ihtiyaç duyduğu en elzem hizmetleri karşılayacak olan hizmetler için ödenek vermemek anlamına gelmez. Önemli olan, ülkenin ve ekonominin acil ihtiyaçlarını açık yüreklilikle saptamak ve bunların gerekliliği ile aciliyeti esas alınarak programlanıp yerine getirilmesidir. Benzeri bir durum da ekonominin planlaması ve ekonominin dinamiklerini harekete geçirilmesi için kapsamlı ve eşzamanlı yasal düzenlemeler için de geçerlidir.

Bu sütunlarda yer alan 7 Nisan 2014 tarihli yazımda 36/2014 sayılı Tapu ve Kadastro Dairesi (Harçlar ve Ücretler) (Geçici Kurallar) Yasası ile sadece yap-yatcılara yönelik olarak yapılan dar kapsamlı düzenlemeye ilişkin eleştirilerime şunu da eklemek isterim.

Taşınmaz mal işlemleri sadece yap-satcıları ilgilendirmemekte olup kendi olanaklarıyla da özel kişilerden arsa, konut ve işyeri alma veya inşa etme hakları olduğuna göre tapu kayıt harçları ve indirimli KDV uygulaması herkesi kapsaması gerekir. Çünkü Anayasamızın 44'üncü maddesi, "Devletin, konut sahibi olmayan veya sağlık ve insanca yaşama koşullarına uygun konutu bulunmayan ailelerin konut gereksinimlerini karşılayacak önlemleri yasa ile düzenler" kuralını öngörmüştür.

Bu kuraldan hareketle devleti yönetenlerin en azından profesyonel yap-satcılar veya şirketler dışındaki kişilerden arsa, konut ve işyeri alanları da sözkonusu indirimli tarifelerden yararlandırılması gerekir. Nerede kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti dahil birçok ülke, konut olarak kullanılan bina ve apartman dairelerinin inşaatlarının bitimini takip eden yıldan başlayarak 5 yıl süreyle emlak vergilerinin ¼'ünü bu vergiden tutmuştur.

Bu uygulamadan da görüleceği gibi ülkeler halklarının konut v.s. taşınmaz mal edinmelerini teşvik için çok yönlü ve genel kapsamlı düzenlemeleri bulunmakta olup konulara boru veya tek gözle bakmamaktadır. Unutmadan, şunu da belirtmek isterim ki T.C. Emlak Vergisi Kanunu'nun 8. maddesine istinaden yayımlanan tebliğe istinaden 200 metrekareye kadar tek konutları olan emekliler, ev hanımları, özürlüler, şehitlerin dul ve yetimler emlak vergisinden muaf tutulmuşlardır. Hatta bu vergileri sehven ödeyen kişiler zamanaşımı olan 5 yıl içerisinde vergilerin geri ödenmesini isteyebilirler.

Etkisi üç-dört yıl sonra olumlu sonuçlar belki verir umuduyla vergi verme alışkanlığını teşvik etmek için vergi yasalarında uygulanması zor ve şüpheli olan vergi indirimleri hakkındaki düzenlemelerin bugünkü ekonomik olumsuzluklara çözüm oluşturması mümkün değildir. Öncelikle ekonomi çarklarının çalışmasını sağlamak suretiyle ülkedeki kazançların oluşmasına olanak sağlanması gerekir. Bu konuda geçtiğimiz haftalardaki yazılarımda gerekçeli açıklamalar yapmıştım.

Gerek akademisyenlerin gerekse sivil toplum örgütleri ile meslek kuruluşlarının her vesileyle sunmuş oldukları ekonomik reçetelerin hiçbir hükümet döneminde gerektiği gibi benimsenerek uygulamaya geçirilmediği gerçeğinin üzerinde durulması gereken diğer önemli bir husus da kamuoyuna yönelik "sırf bu konuda birşeyler yapılıyor" imajını yaratmak amacıyla gelmiş-geçmiş tüm hükümetler ayni taktiği uyguluyor olmalarıdır. İngilizce denetim terminolojisinde bu tür uygulamalara "Window Dressing" denir. Bunun Türkçe karşılığı "Dış Makyajlama" olarak açıklanabilir.

Örnek mi gerekir? Hemen verelim. 17 Nisan 2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe giren 40/2014 sayılı Katma Değer Vergisi (Değişiklik) Yasası'nı inceledim. Uluslararası çağdaş KDV uygulamalarına uymayan veya bunlara birçok ters kurallar içeren 47/1992 sayılı KDV Yasasında kapsamlı değişiklik yapmak suretiyle KKTC ekonomisinin önünün açılmasına katkı konulacağı yerde 37/2014 tarihli Kurumlar Vergisi (Değişiklik) Yasasında düzenlenmiş benzeri bir uygulaması da KDV Yasasında yapılarak 2018 yılına kadar her ay, hiç geç kalınmadan ve re'sen ikmalen veya idarece vergilendirme işlemine tabi tutulmadan ayakta kalmayı beceren ve üç yıl süre ile de her ay KDV ödeyecek olan işletmelere üç yıllık sürenin sonunda her ay ödenmesi gereken KDV miktarına Vergi Dairesi tarafından %5 indirim yapılması öngörülmüştür.

Ancak, yukarıda belirtilen koşullardan herhangi birinin herhangi bir nedenle yerine getirilmemesi halinde işletmeler bu haktan yararlanamayacak ve yararlanmak için ayni koşullara bağlı olarak üç yılın daha ayni koşullara bağlı olarak geçmesi beklenecektir.

Ayrıca, Kurumlar Vergisi Yasasında olduğu gibi bu düzenleme ile öngörülen indirimden, eğlence yerleri, işletmeleri GSM hizmeti veren işletmeler, akaryakıt teslim eden işletmeler, alkollü içki ve sigara ithal eden veya satışlarının %50'sinden fazlası alkollü içki ve sigara olan ve alkollü içki ve sigara ithali ve satışı yapan işletmeler anlaşılmayan bir nedenle yine indirim hakkı kapsamı dışında bırakılmışlardır.

Bunca yıllık mesleki bilgi ve tecrübeme dayanarak şunu belirtmek isterim ki tüketiciler tarafından devlete ödenen KDV'ler için hükümetin işletmeler leyhine indirim yapma hakkı yoktur. Çünkü, KDV'ni her zaman tüketiciler öder ve bu verginin devlet bütçesine ödenmesinden mal ve hizmetleri tüketicilere sunan işletmeler sorunlu tutulur. Diğer bir anlatımla, tüketicinin işletmeler aracılığıyla devlete ödediği KDV'nin tümü devletin alacağı olup, öngörülmüş olan bu indirimin işletmelere bağışlanan bir gelir olarak bırakılması, gerek adalet, gerekse uluslararası vergi hukuku bakımından uygun değildir. Ayrıca, bu indirimin yapılmasında ısrar edilmesi halinde bu hakkın tüm işletmelere tanınması adalet ve eşitlik bakımından gereklidir.

Vergilerini ihtilafsız ve düzenli ödeyenlere yönelik vergi indirim uygulamaları bazı ülkelerde mevcut olmakla birlikte bu indirim haklarının sadece dolaysız vergiler için uygulandığı, tüm yükümlüleri kapsadığı ve buna ilişkin özel düzenlemeler mevcuttur.

Vergi indirim hakkını düzenleyen KDV (Değişiklik) Yasası'nın 44'üncü maddesinde yapılan değişiklik incelendiği zaman uygulamaya ilişkin aşağıdaki yoruma açık düzenlemeler dikkat çekmektedir.

  1. İndirime hak kazanma süresi 3 yılın sonunda olmak üzere 2015 tarihinden başlayacak ve bu indirimden yararlanmak için 2018 yılı başına kadar Vergi Dairesi her ay hiçbir gecikme olmadan KDV Beyannamesi verilmesi gerekecektir.

  2. Sadece KDV Beyannamesi vermek yeterli olmayacak her ay tarh edilen verginin de ödenmesi gerekecektir.

Ayrıca (KDV Yasası'nın içeriği incelendiği zaman, bu yasadaki "KDV indirimi" mekanizması nedeniyle her ay mutlaka ödenecek KDV'nin tahakkuk etmesi mümkün değildir; çünkü bir işletmenin mal ve hizmet alımları ile teslimlerin miktarı ve bunlara ilişkin KDV oranlarının çeşitliliği ile bazı oranların düşüklüğü ve istisna ile özel muafiyetler büyük rol oynamaktadır. Kaldı ki, yatırım veya inkişaf yapmak suretiyle "Devreden KDV Tahakkukları" olan işletmelerinin vergi ödemeyecekleri için bu haktan neden yararlanmasınlar?)

  1. Öngörülen 3 yıllık sürede bir işletmenin Vergi Dairesi tarafından re'sen, ikmalen veya idarece vergilendirme işlemine tabi tutulmaması gerekir.

(Bu konuda şunu belirteyim ki, "idarece vergi tarhiyatı" olarak tanımlanan vergilendirme işleminin KDV uygulamaları ile HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR: Bu değişikliği kaleme alanlar zahmet olmazsa 27/1977 sayılı Vergi Usul Yasası'nın "Verginin İdarece Tarhı" yanbaşlığı ile düzenlenen 32. maddesini iyi okusunlar. Türkçe yazılmış olan bu madde içeriği çok açık ve sarihtir ve ilgili düzenleme ile hiçbir ilgisi yoktur.)

Öteyandan, bahse konu değişiklik içeriğini hazırlayan kılavuzlar acaba tüketicilerden işletmeler tarafından tahsil edilen ve devlete ödenmesi gereken KDV toplamından %5 indirim sonucu Vergi Dairesine ödeyecekleri vergi ve alacakları indirimin hesaplardaki durumunun nasıl muhasebeleştirileceğinin ve ilgili hesapların nasıl kapatılacağını hiç düşündüler mi? Önemli olan, bir düzenlemeyi hazırlarken bunun nasıl uygulanacağını ve sonuçlarının da ne olacağının gözönünde bulundurulmasıdır. Tıpkı bir elbiseyi diktirmeden veya satın almadan önce yapılan provalarda olduğu gibi. Ama bizim birçok üstdüzey bürokratımızın düşüncesi her halde "gözlerimi kaparım görevimi yaparım" veya "ben yaparım olur" görüşü paralelindedir.

(DEVAM EDECEK)

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.