Ülkeler arası vergilendirme egemenliğinde vergi andlaşmalarının gereği

Yayın Tarihi: 23/03/15 08:00
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+
Geçen haftaki yazımda bir ülkenin vergi tarh, tahakkuk ve tahsilat işlemlerinde bulunabilmesi için o ülkenin vergilendirme hukukunda egemen olması gerektiğini açıklamış ve konuyu Kıbrıs müzakerelerinde Türk ve Rum kurucu devletlerinin dolaysız vergilendirme konusunda "kaynak ilkesi" uygulamasının Türk Kurucu devleti bakımından çok önemli bir konu olduğunu belirtmiştim.
Uluslararası vergi hukukunda iki vergilendirme ilkesi vardır. Birincisi "kaynak", diğeri ise "mukimlik/vatandaşlık" ilkesidir. Özellikle kaynak ilkesi birçok ülke tarafından geniş kabul görmüş olup uygulanmaktadır. Bu ilke, halk dilinde "her kazancı veya gelirin vergisi kazanıldığı yerde ödenir" şeklinde tanımlanmıştır. Sözkonusu bu ilke, mantıksal bakımdan olduğu kadar sosyo-ekonomik bakımdan eşit düzeyde olmayan ülkeler arasındaki farklılıklar bakımından da önemli olduğu için kalkınmakta olan ülkeler ve Birleşmiş Milletlerin bu konudaki model uygulamaları bu ilkeye büyük önem verdiğini göstermektedir.
Konuyu basit bir örnekle açıklayacak olursam, Güney Kıbrıs'ta veya AB'nin başka bir ülkesinde yasal ve iş merkezi bulunan bir şirketin Kuzey Kıbrıs'ta şube veya işyeri açmak suretiyle faaliyet göstermesi durumunda, bu şubesinden veya işletmesinden elde edeceği kazançların bu şubenin veya işyerinin yasal ve iş merkezinin (ana merkezinin) bulunduğu ülkede yani Kuzey Kıbrıs'ta gelir veya kurumlar vergisine tabi tutulması gereklidir. Nitekim, bu ilkeden hareketle KKTC'de faaliyet gösteren ve ana merkezleri T.C'de olan işletmeler KKTC'den elde ettikleri gelirlerin vergisini bu ülkeye ödemekle yükümlüdürler. Bu kapsamdaki işletmelerin ana merkezlerine havale edilen vergi sonrası karları ise yurtdışında bulunan ana merkezin diğer gelirleri ile birleştirilerek ilgili ülkede vergiye tabi tutulurken, yurtdışında (KKTC'de) ödemiş oldukları vergileri çifte vergilendirme olgusunu gidermek amacıyla ödeyecekleri bahse konu toplam vergi yükümlülüğünden mahsup etmektedirler.
"Mukimlik/Vatandaşlık" ilkesine ilişkin vergi uygulaması ancak sosyo-ekonomik durumları ve potansiyelleri eşit olan ülkeler arasında mümkün olabilir. Bu durumda bir uygulamanın yapılabilmesi için ancak kaynak ilkesinin bulunduğu ülke bu konudaki vergi egemenlik hakkını "mukimlik/vatandaşlık" ilkesinin (işletmenin yasal merkezinin kayıtlı olduğu) bulunduğu ülkeye devretmesi için iki ülke arasında andlaşma imzalaması ve ilgili ülke parlamentoları tarafından da onaylanması ile mümkündür. Esasında, bugünkü uygulamalarda "vatandaşlık" ilkesi pek dikkate alınmamakta olduğu da bir gerçektir.
Vergi uygulamaları ile ilgili "Kaynak" ve "Mukimlik" ilkelerinin tek başına veya birlikte uygulanması hiç de basit bir uygulama değildir. Özellikle, her geçen gün ekonomik globalleşmenin artış gösterdiği günümüzde malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımına ilişkin dört hakkın uygulanmasını kabul etmiş AB ülkeleri ile diğer bazı ülkeler, bahse konu hakların uygulanmasını somutlaştırmak ve kolaylaştırmak amacıyla özellikle Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde ve Bilgi Değişimi ile Vergi Kaybını Önleme konularında andlaşmalar düzenleyip imzalamaktadırlar.
Bu nedenle, şayet Kıbrıs sorunu, iki devlet temelinde bir federal yapı kapsamında çözülecekse (ki bu konuda taraflar mutabık kalmışlardır) o zaman her kurucu devletin vergi egemenliğini belirlemek amacıyla uluslararası vergi andlaşmaları yapmaları kaçınılmaz olacaktır. Bu konu hakkında ilgililere ve yetkililere aşağıdaki bilgileri vermeyi gerekli gördüm.
Vergi Andlaşmalarının Tanımı, Kapsamı ve Hukuki Yönü
Vergi andlaşmaları, iki veya daha fazla devletin kendi aralarında ayni gelir ve servet unsurları ile diğer vergi konularının uygulanması üzerinde öncelikle çifte vergilendirmeyi gidermek ve karşılıklı dayanışma yöntemi ile vergi kaybını önlemek amacıyla karşılıklı kabule dayanarak yaptıkları andlaşmadır.
Devletler, genel ve özel hukuk ile yakından ilgili olan vergi andlaşmaları, diğer uluslararası andlaşmalar gibi her devletin Meclisinde onaylanarak yasalaşmakta ve hukuk hiyerarşisi içinde Vergi Yasalarının üstünde gelmekte ve uygulamada andlaşmaya taraf devletler leyhine istisna ve muaflıklar tanıyarak ilgili devletin vergileme haklarını sınırlamaktadır.
Vergi Andlaşmalarının Düzenleme Gereği ve TarihçesiYirminci yüzyılın başlangıcından itibaren hızla artan uluslararası ekonomik ve ticari ilişkiler ile yabancı sermayeye duyulan gereksinimler devletlerarasında değişik mali, ekonomik, sosyal ve hukuki problemlere neden olmuştur. Emek ve sermaye ülke sınırları dışına taşınmış, turizmde, ülkelerarası hava, deniz ve kara taşımacılığı ile teknoloji ve iletişimden meydana gelen hareketlilik dolayısıyla büyük değişiklikler yaşandığı için vergisel alanda ülkeler arasında çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır. Bunun başlıca nedeni, her ülke egemenlik ilkesine dayanarak "kaynak" ve "mukimlik" ilkelerini dikkate alarak gelir unsurlarını vergilendirmelerine neden olmuştur. Bu durum ayni gelir unsuru üzerinden birden fazla devletin vergi alması, çifte vergilendirme olgusunu oluşturmuştur. Uluslararası vergi hukukuna istinaden bir kişinin mukim (ikamet etme) olarak kabul edilmesi için herhangi bir yılda en az sürekli veya aralıklarla 183 gün ilgili ülkede bulunması gerekir.Bazı ülkeler özellikle kara, deniz ve hava taşımacılığı faaliyetlerinden ve yurtdışı temsilciliklerden sağlanan gelirler için yapılan harcamaların hangi ülke sınırları içinde yapılmış ve elde edilen taşımacılık gelirlerinin hangi ülkeden elde edildiği kesin olarak bilinmesi mümkün olmadığı için bu konuda çeşitli vergilendirme formülleri öngörmüştür.
Genel anlamda, vergi andlaşmaları çok sayıdaki gelir kavramları arasındaki farklılıkları gidermek ve vergileme hakkını tek bir ülkeye vermek veya geliri iki devlet arasında bölüştürmek suretiyle çifte vergilemeyle ilgili sorunların çoğunu çözmede bir araç olarak görülmüştür.
Vergi andlaşmaları ile ilgili çalışmalara ilk defa 1872 yılında İsviçre ile İngiltere devletleri arasında yapılan andlaşma ile başlanmıştır. Özellikle ikinci dünya savaşı sonrası meydana gelen ekonomik gelişmeler nedeniyle, artan vergi andlaşmalarına standart modeller geliştirmek amacıyla uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan çalışmalar sonucu dünyada iki model oluşturulmuş olup anlaşmalara taraf devletler bunlardan birini tercih etme durumundadırlar.
Bunlar:
  1. Birleşmiş Milletler (BM) Modeli;

  2. İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Modelidir.

BM Modeli, az gelişmiş veya gelişmiş ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki mali ve ekonomik olumsuzlukları gidermek amacıyla az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler lehine kurallar içermektedir. OECD Modeli ise gelişmiş ülkeler arasındaki vergi düzenlemelerine yönelik kurallar içermektedir.
Devletler, yaptıkları vergi andlaşmalarında kendi sosyo-ekonomik durumları ile uygun olmayan maddelerde kendi lehlerine veya mali durumlarını dengeleyen değişiklikler yapma hakkında sahiptirler. Nitekim, T.C ile KKTC arasındaki bu konudaki andlaşma her ne kadar da OECD modeline daha yakın ise de KKTC leyhine kurallar içermektedir.
KKTC'nin bu konuda yapacağı andlaşmalarda dikkat edilecek başlıca hususlar, yabancı sermeye yatırımlarının, uluslararası taşımacılık işletmelerinin ve teknolojik bilgi akışının en uygun koşullarda ülkeye getirilmesi, bütçe açısından en az vergi fedakârlığıyla gerçekleştirilmesidir. Mevcut uluslararası konjektürü de dikkate alarak yatırımları teşvik amacıyla bu konuda iki kurucu devletin kendi aralarında vergi andlaşmaları yapmasına olanaklar verilmelidir ki kurucu Türk devletinin egemenliği daha da güçlensin.
Kıbrıs'ın siyasal geleceğinin görüşülmeye başlanacağı bugünlerde muhtemel bir çözüm karşısında Rum Yönetimi ile KKTC'nin vergisel ilişkilerinin nasıl olacağı hususunda önlem veya görüş üretildi mi? veya T.C ile yapılan bahse konu Andlaşmanın Kıbrıs sorununun çözümü halinde durumunun ne olacağı hakkında durum değerlendirilmesi yapıldı mı? Kıbrıs Türk Kurucu devleti başka ülkelerle özellikle dolaysız vergilerde (gelir üzerinden alınan vergilerde) andlaşmalar yapabilecek mi? Devletlerin egemenlik hakkını gösteren unsurlardan bir tanesi de ülke hudutları dâhilinde yer alan ekonomik faaliyetlerden oluşan gelirlerin ve mal varlıklarının (servetlerinin) vergilendirme yetkisinin olmasıdır.
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Andlaşmaları (Double Taxation Avoidance Agreements) uluslararası standartlara ve yukarıda belirtmiş olduğum modellerden birine göre düzenlenmekte olduğunu dikkate alarak hükümetin bu konuda gerekli hazırlıkları yapması için Dışişleri Bakanlığı ve diğer ilgili kurumlarla birlikte çalışmaları başlatmalıdır.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.