Ekonomik önlem alamayan hükümete bazı basit öneriler

Yayın Tarihi: 05/10/15 08:00
okuma süresi: 11 dak.
A- A A+

2015 yılının ilk basından beri Türk Lirasının yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmesinin hızlanması özellikle KKTC ekonomisi üzerinde yaratmış ve yaratmaya devam etmekte olan olumsuz etkileri ile halkımızın satın alma gücünün azalmasına neden olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Açıkçası "satın alım gücünün azalması" demek, "fakirleşme" demektir.

Türk Lirasının döviz karşısında değer kaybetmesinin önlenmesi elbette ki KKTC'nin yetkileri dâhilinde olmadığını mahallede bisiklet süren veya "pirilli" oynayan çocuklar dahi bilmektedir. Bu nedenle bahse konu durumun iktidardaki siyasiler tarafından halka duyurulmasının ve "elimizden bir şey gelmez" gerekçesinin arkasına sığınmak yöneticilik ilkeleri ile bağdaşmaz. "iktidar" demek tüm olanakları seferber ederek her olumsuzluğa çare üretmek demektir. İktidarların yetenekleri ve güçleri zor günlerde belli olur.

Hükümetler, yani ülkeyi yöneten siyasiler ellerindeki yasal mekanizmaları kullanarak sözkonusu nedenden dolayı % 30'un üzerinde satın alma gücü zayıflayan halkımızın bu kayıplarını azami miktarda gidermek amacıyla önlemler alması gerekirken sadece 90 gün süreyle ithalatlarda uygulanan döviz kurlarını sabitlemek ve kira gelirlerindeki vergi stopaj oranlarında artış ve indirimler yapmak yeterli olmadığı gibi hukuka da aykırıdır. Bu tür düzenlemeler halkla alay etmekten başka bir şey değildir. Kaldı ki, birçok ekonomistler çeşitli zamanlarda ve çeşitli basın araçlarıyla bu konuda birçok çözüm önerilerinde bulunmuş ancak hemen hemen hiçbiri dikkate alınmamış veya dikkate alınır gibi davranılmıştır. Yani her konuda olduğu gibi "miş" gibi yapılmıştır. Esasında iktidarın her icraatı "miş" gibi yapılmaktadır.

Ciddi ve halkının refahını düşünen hükümetler, ellerindeki tüm yasal enstrümanları kullanarak kısa, orta ve uzun vadeli kalıcı önlem arayışlarına giderek ekonominin önünü açacak düzenlemeler yapma yönüne giderler.

Örneğin, vergi hukukumuza bakıldığı zaman genel ve yaygın bir vergi türü özelliğine sahip olan KDV mevzuatında kolayca kullanılacak çeşitli mekanizmalar mevcut iken Maliye Bakanlığının bunlara hiç başvurmamış olması "Reform Hükümeti" olarak göreve gelen CTP-UBP koalisyonun şimdiden küme düşürme yollarını açmaya başlamıştır.

Her düzeydeki eğitim kurumlarında "verginin" tanımı yapılırken, verginin sadece devletlere gelir sağlamak amacıyla uygulanmadığı, vergilendirme mekanizması vasıtasıyla sosyal yaşama ve ekonomiye de yön verildiği en basit lisanla açıklanmıştır.

Bu bağlamda ekonominin iyileştirilmesi, halkın satın alma gücü kaybının azaltılması veya kayıtdışılığın önlenmesi için çalışmalar yapılacağı gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ve siyasal partilerin programlarında yeralmasına rağmen maalesef bu konularda hiçbir önlem almadıklarını, sağır sultan bile duymuştur. Esasında halk bu gerçeği yaşamlarının her safhasında görmekte ve buna göre siyasilere değer biçmektedir. Bütün bunlara bir de kamu hizmetlerindeki verimsizlik ve gereksiz bürokrasi tuz-biber eklemektedir. Başbakanlık bu durumun düzeltilmesi için oluşturulan kurul ise işin hikaye tarafı!! Bürokrasi kökeninden gelmeyen ve eğitim durumlarını üstlendikleri Bakanlıkların işlevleri ile ilgisi olmayan Bakanlar birinci günden sözkonusu hantal ve verimsiz bürokrasinin başında olan ve kavşaklarda parti bayrağı sallamak veya siyasilere "meddahlık" yapma karşılığı yöneticilik mevkiine atanmaların onlara verecekleri görüş ve önerilerden bu halka ne yarar gelebilir.

Bu konuda plân ve program yapmaya gerek olmadan da en azından bir başlangıç olarak bazı basit düzenlemelerle, ekonomik çarkların çalışmaya başlaması ve halkın satın alma gücü kaybının önlenmesi veya yavaşlatılması amacıyla KDV Yasasının bazı enstrümanlarını kullanmak için suretiyle başlanabilir. Bu basit önlemlerin birçoğu Maliye Bakanlığının düzenleyeceği KDV Tebliğleriyle veya Tüzükleriyle de ekonominin önünün kısmen de olsa açılması mümkün olup en azından bu konuda halka, işletmelere ve yatırımcılara yönelik somut önlemlerin alınmaya başlandığı mesajı verilebilir.

Örneğin, lüks tüketim malları dışındaki mallar için KDV indirimleri yapılabilir ve yatırım mallarının (demirbaşlarının) KDV'si tüm ülkelerde olduğu gibi bir defada indirim yapılmasına olanak verilebilirdi. Şöyle ki;

  1. Makine, tesisat, demirbaş alımların ve inşaat olarak yapılan yatırımlar dolayısıyla işletmelerin veya yatırımcının ödediği KDV'nin bir yılda indirim konusu yapılmasına;

  2. Genel KDV oranı olan % 10'dan daha düşük oranlarda mal ve hizmet satan KDV yükümlülerine mal ve hizmet alımları dolayısıyla ödedikleri KDV'nin mahsup sonrası indiremedikleri KDV'nin yıllarca çığ gibi büyüyen ve işletmeler veya yatırımcılar için büyük finansal yük oluşturan bu KDV miktarlarının iadesine veya Gelir Vergisi ve/veya Kurumlar Vergisi yükümlülüğüne mahsup hakkı verilmesine,

olanaklar sağlanmalıdır.

(c) İthalat dolayısıyla malı satmadan önce işletmelerin malların gümrükleme aşamasında stopaj yöntemiyle peşinen ödedikleri vergilerin yıl sonunda tahakkuk eden Gelir Vergisi veya Kurumlar Vergisinden mahsup sonrası fazla ödenen vergilerin yükümlülere iadesine olanak sağlanmalıdır.

Belirtilen ilk iki mekanizma ile ilgili KDV Yasasındaki düzenlemeler 1995 yılı koşulları çerçevesinde yapılmış olduğu için gelişen ekonomik koşullar ve çağdaş vergi hukuku paralelinde geçerliliğini çoktan kaybetmiştir. Bu düzenlemeler tüm ülkeler tarafından yapılmış olup özellikle AB direktiflerinde de yeralmaktadır. Nitekim, T.C. Maliye Bakanlığı da yıllar önce bu konuları düzeltmiştir: Şöyle ki:

  1. Yatırım mallarının KDV indirimini üç yılda eşit taksitlerle indirilmesini düzenleyen mevzuat yıllar önce tadil edilmek suretiyle bir defada indirim konusu yapılmasına olanak verilmiştir;

  2. KDV genel oranı (%10) altındaki oranlarda mal ve hizmet satan işletmelere bir yılda indiremedikleri veya indirim yapamadıkları KDV miktarlarının iadesi veya Gelir Vergisi ile Kurumlar Vergisine veya bazı kamu alacaklarına mahsup etme hakkı tanınmıştır.

Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki iktidarlar işlerine geldiği zaman "bunun uygulaması T.C.'de yoktur" veya "G.K.R.Yönetiminde yoktur" gibi temelsiz gerekçeler ileri sürerek benzeri uygulamaların KKTC'de uygulanmasından kaçınmaktadır. Nitekim, bazı mantıklı ve çağdaş uygulamalar hususunda KKTC'nin yakın ilişkiler içinde bulunduğu süreler ile diğer ülkelerin uygulamalarını örnek gösterince de gerek Maliye Bakanlığı gerekse Gelir ve Vergi Dairesi sağır sultanı oynamaktadırlar. Bu nedenlerle, geçmiş yazılarımda da açıklamaya çalıştığım gibi "vergi yükünün" ve "vergi kapasitesi" kavramlarının dikkate alınmasında maalesef Maliye Bakanlığı hala daha duyarsız kalmaktadır.

Bu kavramların ve hesaplama yöntemlerinin üzerinde durmamın amacı, gerek işletmelerin gerekse hükümetlerin kamu maliyesinin ve işletmelerin finansal plânlamalarının temelini oluşturan vergi politikalarının saptanmasında çağdaş normların hesaplanmasına ve ölçülmesine katkı koymaktır. Şayet devlet olarak çağdaş ülkelerle entegre olmayı veya G.K.R.Yönetimi ile iktisadi rekabeti KKTC leyhine çevirmeyi amaçlıyorsak bunların bilinmesine ve uygulanmasına gerek vardır. Bu ve benzeri uygulamaların gerçekleşmesine olanak sağlanması halinde bunun ekonomide oluşturacağı olumlu sonuçlarından halkımız da dolaylı olarak yararlanacaktır.

Yukarıda birkez daha açıklamaya çalıştığım vergi mekanizmalarının en önemli nedenlerinden biri, Maliye Bakanlarına kılavuzluk eden ancak yeterli mesleki bilgi, yetenek ve vizyona sahip olmayan bazı "bütçede büyük vergi kayıplarının meydana geleceği" telkinleri ile bütçenin yaklaşık % 75'nin kamu personel maaşlarına tahsis edilen ödemelerin gerçekleşmeyeceği endişesidir.

Zaten, bugüne kadar Maliye Bakanlığı yapanlar başarılarını kamu personeli maaşlarını gününde ödemeleri ile ilişkilendirmediler mi? Böyle başarıya kargalar dahi güler. Esas olan, tüm halkın yaşam düzeyini iyileştirmek ve refahına yükseltmek için ekonominin önünü açmak suretiyle saplandığı durağanlıktan çıkarıp çarklarının çalışmasını gerçekleştirmek olmalıdır.

Eylül ayının bitmesine dört gün kalmasına rağmen arife gününde çalışanları ve emeklileri, dolayısıyla da halkı bayramda parasız bırakmak suretiyle bu özel günün ekonomik faaliyetlerinin sıfır seviyesine indirmenin yegane nedeni, kanaatimce bizi yönetenlerin halkın halinden anlamamasından, yani "karnı tok olanın, aç halinden anlamaması" gerçeğinden kaynaklanmış olmasıdır.

CTP'nin 2013 yılındaki seçim vaatleri arasında dolaylı vergilerin düşürülmesi de vardı. Bu vergi üstelik de en adaletsiz vergi türüdür ve çok kazanan ile az kazananda ayni vergiyi ödüyor. Bu vergi türlerinden en yaygın olanı KDV'dir mademki CTP'nin halka böyle bir vaadi olmuş ve de halkın satın alma gücü de büyük ölçüde azalmıştır. Ozaman KDV oranlarında indirim yapma, hemen verilen vaadin yerine getirilmesi hem de ekonominin ayağa kalkması için en uygun zamandır. Üstelikte Maliye Bakanlığı CTP'ne ait olunca buna mazeret üretmek imkânsızdır. Yoksa CTP'ne liberal ekonomi virüsü mü bulaştı?

Her konuşmalarında halkın, yoksulun ve ihtiyaçlının yanında olduklarını iddia eden ve mangalda kül bırakmayan iktidardaki siyasilerin her konuda olduğu gibi bu iddiaları da birkez daha boş çıkmıştır. Temennim Allahın Kıbrıs Türkünü siyasilerin boş laflarından ve popülizm amaçlı icraatlarından korusun. Halkının sosyo-ekonomik durumunu bilmeyen bir iktidardan bir şey beklemek hayalden öte bir şey değildir.

Bu nedenle, siyasilere ve onların kılavuzlarına "GÖZ ÖNÜNÜ, BEYİN GELECEĞİ GÖRÜR" atasözünü ve derhal sosyo-ekonomik konularda gerçekçi, mantıksal kalıcı planlar yaparak ülke ekonomisinin önünün açılması için halkımızın refahının artırılması gereğini bir kez daha hatırlatmayı yararlı gördüm Aksi takdirde koltuklarını boşaltmalı ve rol yapmayı bir yana bırakmalıdırlar.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.