Hesap verebilirlik anlayışı ile hükümetin mali plansızlığı (2)

Yayın Tarihi: 11/01/16 08:00
okuma süresi: 12 dak.
A- A A+

Geçen haftaki yazımda genelde siyasilerin, özelde ise iktidarların kamu kurum ve kuruluşlarını yönetenlerin hesap verebilirlik gereklerinin temel ilkelerini özetlemek suretiyle bunların tüm demokratik ülkelerde uygulanmasının zorunlu olduğunu açıklamıştım. Bu amaçla da "hesap verebilirlik" tanımının kapsamında şeffaflık ve denetim kurallarının bulunduğunu ancak KKTC'deki plansız ve programsız icraatlar dolayısıyla hükümet üyeleri ülkeyi sürüklemiş oldukları sosyo-ekonomik çıkmazlar dolayısıyla hesap verebilirlik yerine, kahve konuşmalarına benzer klişeleşmiş gerekçeler, şikâyetler ve hukuka ters önerilerde bulunma yöntemine başvurmayı işin içinden sıyrılmak için yegâne yöntem olarak görmüşlerdir.

Yine aynı yazımın içeriğinde KKTC'ni yönetenlerin kullandıkları yöntem ve enstrümanların hiçbir yasal veya onaylanmış ekonomi plan ve programına dayandırılmadığı için bunun "tahmini hava raporu" yani "götürü usul" olarak tanımlandığını belirtmiştim. Yeni kuşağın "tahmini hava raporu" ifadesinin geçmişini daha iyi anlamak ve değerlendirmek amacıyla yıllar öncesine gideceğim.

Daha henüz teknolojik gelişmeler hayatımızda yeralmadan gerek tarım sektörü gerekse diğer sektörler hava durumu hakkında bilgiler edinmek amacıyla kendilerine özgü işaret ve yöntemlerle bazı özel formüller oluşturmuşlardı. Örneğin, ilgili yıl yağmurlu mu geçecek? Kurak mı geçecek? Denizlerde fırtına olacak mı? Deprem olacak mı? vs. O zamanlar yeni kurumlaşmaya başlayan bugünkü "meteoroloji raporlarına" "tahmini hava raporu" deniliyordu. Bunun nedeni ise o yıllarda gerekli verilerin ve cihazların bulunmaması veya yeterli olmaması sebebiyle tahmini bilgiler verilmesiydi.

Hâlbuki, teknolojik gelişmeler sonucu günümüzdeki hava raporları "meteoroloji raporu" olarak tanımlanmaya başlanmış ve çok güvenilir içeriğe kavuşturulmuştur. Bu aşamaya ulaşılması gelişen teknoloji paralelinde ölçme, izleme ile değerlendirme esas ve kıstaslarının daha gerçekçi verilere dayandırılması ile gerçekleşmiştir. Pekâlâ, ekonomik plan ve programlar ile bütçe düzenlemeleri yapılırken neden teknolojik olanaklar kullanılarak, güvenilir gerçek ve güncel verilere dayanan sosyo-ekonomik düzenlemeler yapamıyoruz? Bu sorunun birden fazla nedeni olduğu kanaatindeyim.

Birinci nedeni, her zaman ön plana çıkan siyasi popülizm, ikinci nedeni bu ülkenin gelişmesini gerçekten sevmemek, üçüncüsü ise hesap verebilirlikten kaçınmak amacıyla uluslararası uygulanan esas ve kıstaslardan kaçınmak olarak özetlenebilir. Özetle, iş bilmez iktidarlar herşeyi "miş" olarak yapar gözükmekte, koltuklarını ve iktidarlarını her türlü yöntemi kullanmak suretiyle slogan haline dönüştürdükleri cümlelerle bazı makamları veya Türkiye'yi hedef göstermeye çalışarak ideoloji kahramanı moduna geçerek uzatmaya çalışmaktadırlar.

Son zamanlarda bu yöntemlere başvurmak, siyasiler, hükümet edenler ile onların kılavuzları tarafından maalesef çok sık uygulanmaya çalışılmaktadır. Ancak, imza atmış oldukları protokollerde üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirmede, önlem alma konusunda hiçbir adım atmamaktadırlar. Kısacası, bu kişilerin KKTC'nin mevcut sosyo-ekonomik durumundan hiçbir şikâyet etme hakları yoktur. Halbuki siyasilerin asli görevlerinin halkın refahı ve ülkenin kalkınması için plan ve programa dayalı çözümler üretmektir. İşte Sn. Bakanlar ve kılavuzları bu görev ve sorumlulukları gerektiği gibi ve süresinde yapmadıkları içindir ki KKTC'nin sosyo-ekonomik durumu bu hale gelmiştir.

Gelelim 2015 yılının son haftasının gündemine, herkesin malumu olduğu üzere son haftanın gündeminde slogan haline dönüşmüş olan konuların başında;

  • 13.'ncü maaşların ödenmesi;

  • 13.'ncü maaşlardan kesinti yapılması önerisi;

  • Çiftçilere Eylül ayında yapılması gereken ürün ödemelerinin ancak bir kısmının yapılması; ayrıca, geç ödeme dolayısıyla tahakkuk eden banka faizlerinin devlet tarafından karşılanacağı taahhüdü;

  • Yeni Erenköy Belediye çalışanlarının ödenmemiş maaşlarının ödeneceği;

yer almıştır.

Öncellikle şunu belirteyim ki 13.'ncü maaş ödemelerinin bütçe tahsisatı Aralık 2014 yılında Meclisin onaylamış olduğu 2015 yılı Bütçesinde yeralmıştır. Yani, Bütçe'nin patronu durumunda olan Maliye Bakanı bu yükümlülüğün yerine getirilmesi zorunluluğundan bir yıl önceden haberdardı. Anımsadığım kadarıyla 2014 yılında Sn. Birikim Özgür KKTC Bütçesinin görüşülüp Meclisin onayına sunulmasında Maliye, Bütçe ve Plan Komitesinin Başkanı olarak görev yapmış, bugün ise Bütçenin uygulanmasından sorumlu Maliye Bakanı olarak görev yapmaktadır. Şunu hatırlatmakta yarar görüyorum. Özellikle muhasebe ve mali konularda "ihtiyatlılık" kavramı ve nakit uygulaması çok önemlidir. İşte bu nedenledir ki hertürlü mali işlemlerde "karşılıklar" ayrılmaktadır. İşte bu nedenledir ki birçok ülke uluslararası literatürde yeralan "tahakkuk esaslı bütçe" uygulamasına geçmiştir.

Bu konuda önemli bir diğer husus ise üreticinin devletten olan alacaklarının ödenmesi için kamu görevlilerinin ve emeklilerin 13.'ncü maaş alacaklarından kesinti yapılması önerisidir. Böyle bir önerinin KKTC'nin Tarım Bakanı tarafından yapılmış olması, hatta bu konuda bazı kriterler belirtmiş olması ve bu konu hakkında Sn. Başbakanın da bilgisi olduğu mealinde açıklamada bulunması gerçekten büyük bir talihsizliktir. Ancak, bu bize halkımızın seçmiş olduğu mesleki bilgi ve tecrübeden yoksun siyasilerin eline Bakanlık yetkisi verildiği zaman kendilerini nasıl hukukun üzerinde gördüklerini ve "iki dudak arası yöntemlerle" yöneticilik yapma düşüncesinde olduklarını gösterme bakımından çok önemlidir. Demek oluyor ki ister genç ister yaşlı kategorisinde Bakan olsunlar bu konularda aralarında hiçbir fark yoktur.

Çiftçilerin devletten ürün bedeli alacakları konusunda mutabakat sağlandığını memnuniyetle öğrenmiş olmakla birlikte varılan mutabakattaki bir konu dikkatimi çekmiştir. Varılan mutabakata göre devletin çiftçilere yapacağı geç ödeme dolayısıyla bu kesimin bankalara olan borçlar nedeniyle gerçekleşen faiz miktarları da devlet tarafından karşılanacağıdır. Çiftçiler haklı, çünkü zamanında paralarını almış olsalardı bankalara olan borçlarını ödeyeceklerdi.

Ancak Tarım Bakanı Sn. Şahali'nin, hükümetin veya Toprak Ürünleri Kurumu'nun kusur ve ihmali dolayısıyla çiftçilerin gerçekleşen faiz yükümlülüğünü devlet bütçesinden karşılaması büyük hatadır ve yasa dışılıktır.

Vatandaşın devlete ödemiş olduğu vergilerinden bu konudaki yetkililerin kusuru veya ihmali dolayısıyla oluşan faizi (zararı) karşılaması yönünde hükümetin bir yetkisi yoktur. Bu zararın ancak kusur ve ihmale neden olanlardan tahsil edilerek karşılanması gerekir. Zannedersem İyi İdare Yasası da bu konuda amir hükümler içermektedir. Türkiye dâhil birçok ülkede bu tür zararın oluşmasına neden olanlar bu zararı kendi gelir kaynaklarından karşılamak zorunda tutulmaktadır.

Yeni Erenköy Belediye çalışanlarının maaşlarının ödenmesi İçişleri Bakanı ile varılmış olan mutabakat da sevindirici olmakla beraber acaba bu konuya köklü ve kalıcı bir çözüm getirilmiş oldu mu? Hiç zannetmiyorum. Bu ve bu konuda bulunan çözüm formülleri "pansuman" özelliğinde olup "günü kurtarmaktan" başka bir yöntem değildir.

Bizi yönetenlere ve özellikle de "Genç Bakan" olarak tanımlananlara sesleniyorum.

  • Mademki 13.ncü maaşı gününde ödeyemeyecektiniz neden bu konu hakkında daha önceden halka bilgi vermeyip de herkesi taahhüt altına soktunuz?

  • Mademki devletten alacakları olanlara bu ödemeleri yapacaktınız bu insanları günlerce neden sokaklarda eylem yapmaya mecbur bıraktınız ve tedirgin ettiniz?

Bu da şunu gösteriyor ki hangi yaş grubunda veya makamda olursa olsun kişilerin üstlendikleri görev ve sorumlulukları yerine getirmede gerekli eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olmaları gerekir. Kamu yönetiminde karar vermede bu özelliklere sahip olmayanlar acaba gelecekte olası bir çözüm sonrası oluşacak Federal Kıbrıs Devletinde ve Kurucu Devletlerde nasıl ciddi ve etkin kamusal görevler yapacaklardır? Çok merak ediyorum. Neden mi? çünkü demokratik ülkelerde ve özellikle dâhil olmayı çok arzu ettiğimiz AB ülkelerin de hamasete yer yoktur.

Her başarısızlığın nedenini Türkiye'ye fatura etme veya Türkiye ile olan ilişkilere bağlamak ve konulara değişik anlamlar yaratmak büyük hatadır. Bu yöntemlere başvuranlara öncelikle şunu sormak gerekir. 2013-2015 KKTC-TC Ekonomik Protokolünün büyük bir kısmını uygulamayan taraf kimdir? Hukukta ve özellikle uluslararası ilişkilerde anlaşmaya uymayanlara ne denir? Yakın bir geçmişte IMF'nin ve Troykanın Güney Kıbrıs yönetimine ve Yunanistan'a uyguladığı yaptırımlar dikkate alındığında, mevcut siyasal statüsü gereği KKTC'nin IMF'si veya Troykası durumunda olan Türkiye'nin bahse konu Protokolün uygulanmaması nedenleri konusunda hiç mi soru sorma, bunu uygulamayı talep etme veya yaptırımlar uygulama hakkı yok mu? Kişiler veya kurumlar arası ilişkilerde imza koydukları bir anlaşmaya uymayanlara çeşitli parasal cezalar uygulanmaz mı?

Yönetim şekilleri ne olursa olsun, tüm çağdaş devletlerde, kamu yöneticilerinden beklenen üç ana görev ve sorumluluklar şunlardır:

  • Yasalar ve kamu politikası kararlarını sadakatle, doğru ve anlaşmaların öngördüğü yükümlülükler kapsamında uygulamak,

  • Yolsuzluk, yozlaşma ve haksız kazanç veya hak elde etmeyi önlemek,

  • Kamu yararını korumak, vatandaşların hayatını kolaylaştırmak ve refahını geliştirmek.

Kıbrıs müzakerelerinin olumlu bir çözüme ulaşması beklentisi içinde bulunduğu bu günlerde yukarıda belirtmiş olduğum hususlar ve gerçekler dikkate alındığında KKTC'nin bu konularda hiçbir hazırlığının olmadığı ve çağdaş uygulamaların çok gerisinde olduğu açıkça görülmektedir. Keza, KKTC'ni tanıyan tek devletle yaptığımız protokollere uymamayı adet haline getiren bugünkü siyasiler acaba yarın yüzlerce mevzuattan oluşan AB Direktiflerine nasıl ve hangi oranda uyum sağlayacaktır? Uyulmamanın sonucu hangi cezalara tabi tutulacaklarını hiç merak ettiler mi? Her fırsatta AB'ne girmeye can atanların köhnemiş ideolojik saptamalarının AB'de hiçbir hükmü olmadığını acaba biliyorlar mı?

Kıbrıs müzakerelerinin aniden bir çözüme kavuşması durumunda, oluşacak devletçiklerin tanımlaması ne olursa olsun, kendi kendini AB ilkeleri ile Direktifleri kapsamında yönetmek durumunda kalacak olan "Kuzey Kıbrıs Kurucu Devleti'nin gerekli önlemleri şimdiden almaması halinde devletimizin gerek sosyo-ekonomisi gerekse kamusal hizmetleri büyük olumsuzluklar yaşayacaktır. Bununla da kalınmayacak, karşı unsur ile her konudaki rekabet edebilirlikte karşılaşılacak büyük olumsuzluklara ilaveten dünya kamuoyu nezdinde de büyük güven kaybına neden olacağımız gibi karikatüristlere de malzeme oluşturacağız.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.