KKTC'de devam eden iç denetimsizliğin yarattığı sonuçlar

Yayın Tarihi: 18/01/16 08:00
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+

KKTC basınında neredeyse hergün çeşitli hırsızlık haberleri yeralmaktadır. Bunlara ilaveten bir de çalışanların görevini kötüye kullanmak suretiyle menfaat elde etme haberlerine de çok sık rastlamaya başladık. Bu durumu tahlil ettiğimiz zaman özellikle devlette, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan ve görevleri gereği para tahsilâtı veya ödemesi yapan bazı görevlilerin işyerlerinden çeşitli yöntemlerle zimmetlerine büyük miktarlarda para geçirdiklerini görmekteyiz.

Geçmiş yıllarda bu tür yolsuzluklara çok az, hatta 1980'li yılların sonuna kadar hiç denecek kadar az rastlanmaktaydı. Neden bu böyle idi? Çünkü çok dar olanaklara rağmen, o zamanki kamu kurum ve kuruluşlarındaki üst kademe yöneticileri her zaman için idari ve mali konularda iç denetim yöntemleri geliştirir ve çalışanların görevlerini suistimal etmelerine veya yasal olmayan yöntemlerle zimmetlerine para geçirmelerine fırsat verilmezdi. Bu gibi yolsuzlukların önlenmesinde diğer etkili bir husus ise bu eylemleri yapanlara taviz verilmez ve görevden azil dâhil çeşitli yöntemlerle ağır ceza uygulamalarına tabi tutulurlardı.

Aradan geçen yıllar da gelmiş geçmiş tüm hükümetler ve üst kademe yöneticileri bu konuya gerekli önemi maalesef hiç vermemişler, özellikle de tahsil amirliklerinin yaptıkları parasal işlemler bir tür başıboşluğa itilmiştir. Bu durumun bilerek mi, bilmeyerek mi oluştuğunu kesin olarak söylemek mümkün değildir. Ancak, kesin olan bir husus varsa o da hükümetlerde görev alanların umursamazlığı ve cezai yaptırımların etkisini kaybetmiş olmasıdır. Bu durumun oluşmasının nedenlerinin araştırılmasına gerek vardır.

Gerçek olan yıllardan beridir para tahsilâtı ile görevli kamu kurum ve kuruluşlarındaki tahsil amirliklerinde hiçbir iç denetim mekanizmasının olmayışıdır. Bu olmayınca da atalarımızın bazı söylemleri aklıma gelir, örneğin "Başıboş bırakılan kişi ya davulcuya ya zurnacıya varır" veya "devlet malı deniz, yemeyen domuz". Özellikle de çalınan veya usulsüz zimmete geçirilen para veya diğer varlıklar devletin olursa yasal olmayan yollardan bunları elde etme daha da cezbedici ve kolay olmaktadır.

Zimmete para geçirme eylemlerine bir de tahsilat işlemlerinin manuel uygulamalardan gerekli güvenlik önlemleri alınmadan yarıyamalak yöntemlerle elektronik ortama aktarılmasının da rolü vardır. Diğer bir anlatımla, ilgili tahsil amirliğinin görev ve sorumluluklarının içeriği ve buna ilişkin güvenlik önlemleri ile geçmiş uygulama sistemleri hiç dikkate alınmadan ve/veya detaylar ve özellikler ile muhtemel suistimal olanakları gerektiği gibi araştırılmadan ilgili kurum hakkında yeterli bilgisi olmayanlara programlar yaptırılmış olması suiistimali körükleyen nedenlerden bir tanesidir. Bu durum nedeniyle Bazı kamu görevlileri veya çalışanları bu programların zayıf yönlerini keşfederek zimmetlerine para geçirme veya menfaat sağlama yönüne gitmeyi göze almakta ve denetim korkusu olmadığı içinde bu eylemlerine süreklilik kazandırmaktadırlar. Yetkilileri uyarıyorum. Şayet iç denetim konusunda gerekli teknik ve idari önlemler alınmazsa bu tür girişimler daha da artacaktır.

Gerekli güvenlik önlemlerinin ve etkin iç denetim sisteminin neden oluşturulmadığına gelince bu konuda siyasilerin ve üst kademe yöneticilerinin mazeretlerini duyar gibiyim. Şöyle ki; "Sayıştaylık, Maliye Teftiş Kurulu, Başbakanlık Denetleme Kurulu dururken biz ne yapalım" gibi mesnetsiz ve mantıksız görüşler ileri sürmektedirler. Ancak, unutulmamalıdır ki her önlem mahallinde ve zamanında alındığı zaman etkilidir. Yani ülkede polis vardır diye kapılarımızı açık mı bırakacağız, yoksa polis vardır diye alarm sistemleri, güvenlik kameraları veya diğer güvenlik yöntemleri kullanmayacak mıyız? Saydığım bu devlet kurumlarının da elbette ki denetim hakları vardır ancak her tahsil amirliği için sürekli denetim yapılması hususunda bu kurumların yeterli personel ve lojistik olanakları yoktur. Tabi ki bu durum da ayrı bir tartışma konusudur. Kanımca, kamu kurum ve kuruluşlarda bu konuda bir milat oluşturmak suretiyle tüm denetim kurumları bir seferberlik anlayışı içinde tahsil amirliklerini sıkı bir denetimden geçirmeli ve daha sonra bu denetimlerden elde edilecek sonuçlardan ve tecrübelerden hareketle iç denetim önlemleri uygulamaya geçirilmelidir. Ancak, finans kuruluşları ve birçok işletmelerde olduğu gibi kamu kurumlarında iç denetim (internal audit) mekanizmaları kurulmalıdır.

İç ve dış denetimin önemi ve gerekliliği hakkında bu sütunlarda çeşitli zamanlarda diğer ülke uygulamalarından da örnekler vermek suretiyle çeşitli bilgi ve görüşlerimi açıklamış olmama ve gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin bu konuda önlemler almaları hususunda uyarılarda bulunmama rağmen maalesef hükümetler diğer kamusal konularda olduğu gibi "ben her şeyi en iyi bilir ve yaparım" anlayışı ile harekete devam edilerek bugünkü durumların çoğalmasına neden oluşturmuşlardır.

Yasal olmayan yollardan zimmete para geçirme olayları sadece kamu kurum ve kuruluşlarında meydana gelmemektedir. Benzeri olaylar çeşitli işletmelerde de yeralmaktadır. Dolayısıyla, ister kamu kurum ve kuruluşlarında olsun, isterse özel sektörde olsun bu olayların meydana gelmesinin temel nedeni ciddiyetsizlik, sistemsizlik ve denetimsizlik ile ceza korkusunun olmayışıdır. Gerek kamu kurum ve kuruluşlarında gerekse özel sektörde ve sivil toplum örgütlerinin büyük bir kısmında çağdaş düzeyde bir kurumsallaşmanın olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu konuda önlemler alınmadığı sürece adi hırsızlık suçları yanında her geçen gün yasal olmayan yollardan zimmete para geçirme olaylarını da basında okumaya devam edeceğiz.

Özetle, hükümetlerin başlıca görevleri, kayıtdışı ekonominin sadece kayıt altına alınması değil, ayni zamanda zaten açık veren bütçeye kaynak sağlanmasında büyük sıkıntı çekilirken bir de yükümlülerden tahsil edilen vergi, resim ve harçlar ile diğer mali kaynakların haksız yollardan başkalarının tasarrufuna geçmesi veya kişisel amaçlar için kullanılması konusunda gerekli önlemlerin alınması ve yolsuzluk veya görev ihmali yapanlara caydırıcı olması bakımından ağır cezalar getirilmelidir. Keza, işletme sahiplerinin veya yetkililerinin de bu tür olaylara olanak vermemek için ciddi bir kurumlaşmaya gitmeleri ve etkin sistemler geliştirmeleri gereklidir.

Ayrıca, son yıllarda siyasilerin özellikle çok sık kullandıkları ve moda haline gelen "BÜTCE DİSİPLİNİ" sloganının sadece bütçe giderlerinin kısıtlanacağı anlamı taşımadığını, devletin vatandaşlardan tahsil ettiği veya etmesi gereken vergilerden oluşan gelirler ile KKTC'nin diğer maddi ve gayrimaddi kaynaklarının da yasal olmayan yollardan zayi olmasının veya haksız yere zimmete geçirilmesinin önlenmesi amacıyla her kurumda idari ve mali konularda gerekli fiili ve etkin iç denetim önlemlerinin alınması zorunludur. İşte bu nedenler dolayısıyladır ki bu konuya çağdaş işletme biliminde de geniş yerverilmiştir.

İngilizler "Prevention is Better Than Cure" (Önleme Tedaviden Daha İyidir) atasözünü hiç de boşuna söylememişlerdir. Zannedersem benzeri anlamda bizlerin de atasözleri vardır. Önemli olan KKTC'ni yönetenlerin yukarıda belirtmiş olduğum hususların dikkate alınarak bu durumu aidiyet duygusu kapsamında benimsemek, acil önlemler almak ve ciddiyetle uygulamaktır.

Etkin idari ve mali denetimin uygulanmadığı hiçbir kurum, kuruluş işletme ve organizasyonun hiçbir konuda başarı şansı olmadığı gibi her geçen gün çürümeye devam etmesi de durdurulamaz. Keza, bu kamusal verimsizlik ve çürümüşlük (corruption) devam ettiği sürece KKTC'nin her zaman arzu ettiği ciddi yatırımların gerçekleşmesi de mümkün olmayacaktır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.