Vergi hukukunda mali güç ile vergilendirme gücü (2)

Yayın Tarihi: 27/02/17 08:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Geçen haftaki yazımda vergilendirmenin esas unsurunu oluşturan ve Anayasamızın "Vergi Ödevi" başlıklı 75(ı) maddesinde belirtilen "mali güç" ifadesinin uluslararası vergi hukukundaki tanımını açıklamaya başlamıştım.

Bu tanımlamaya ilaveten "kamu giderlerinin karşılanması" ile "vergi alma gücü" ifadelerinin de tanımlamaya çalıştıktan sonra vergi adaletini oluşturan başlıca unsurları altı esas başlıklar altında özetlemiştim.

Mali güç göstergesi olarak dikkate alınan gelir, servet ve tüketim unsurları hakkında bilgiler verdikten sonra vergi yükünün adaletli bir şekilde dağılım göstermesinin ve kişilerin hayatlarını insanca idame ettirebilmeleri ile refah düzeylerinin yükseltilmesi gerektiği ilkesine vurgu yapmıştım. Bu nedenle kişilerin hangi miktarlardaki gelirinin "en az geçim indirimi" olarak vergiden muaf tutulacağını özetlemiştim.

Bu konuda bir diğer önemli ilke ise alınan vergilerin azami miktarının halka tekrardan hizmet olarak dönmesi olduğunu belirttikten sonra eğitim, sağlık ve ulaşım vb. hizmetleri örnek göstermiştim.

Ayrıca, yukarıda belirtmiş olduğum nedenler dolayısıyla vergiye tabi gelir kanyaklarının sınıflandırılması ve vergilendirmeye ilişkin özet bilgiler vermiştim.

Bugünkü yazımda birer "mali güç" göstergesi olan gelir, servet ve tüketim unsurlar ile vergilendirme yöntem ve ilkeleri hakkında da aşağıdaki bazı bilgileri paylaşmayı uygun gördüm.

  1. Gelir Üzerinden Alınan Vergiler (Gelir Vergisi Ve Kurumlar Vergisi):

Dar anlamda gelir vergisi, gerçek kişilerin genellikle bir yılda elde ettikleri gelir ve kazançların toplamı üzerinden gelir türlerine göre kişisel ve ailevi durumlarını dikkate almak suretiyle aşağıdaki ilkelere göre alınan dolaysız bir vergidir.

  • Kaynak İlkesi: Mal ve hizmet üretimi faktörlerinin üretim sürecine iştirak edilmesinden veya taşınır ve taşınmaz mal sermaye iratları dolayısıyla elde edilen gelir payının vergilendirilmesidir.
  • İkamet İlkesi: Bir kişinin bahse konu yurtdışı kaynaklardan elde edilen gelir payının mukimi olduğu (bir yılda sürekli veya defaten toplam 183 günden fazla ikamet edilen) ülkede vergilendirilmesidir. Ancak, bu kapsamda yapılan vergilendirmede yurtdışında aynı gelir için ödenen vergi, yükümlünün mukimi olduğu ülkede ödeyeceği vergisinden mahsup edilir.

Gelir Vergisi'ne paralel olarak tüzel kişilerin kazançları (net karları) da Kurumlar Vergisi Yasası kapsamının altında vergilendirilmekte ancak verginin hesaplanmasına en az geçim indirimi yerine değişik türde muafiyet ve istisnalar uygulanmaktadır.

  1. Servet Üzerinden Alınan Vergiler (Taşınır Ve Taşınmaz Mal Vergileri ile Motorlu Araç Vergileri):

KKTC'nin mevcut siyasi durum dolaysıyla taşınmaz mal vergilerinin matrahı rayiç bedel yerine bu vergiler taşınır ve taşınmaz malların inşaat türü ile alanları, bulundukları yörelerin ek müştemilatı kullanım amacı arazilerin verimlilik kapasiteleri, türleri ve yüzölçümleri dikkate alınarak belli oran veya miktarlar esas alınmak suretiyle her yıl tarh ve tahakkuk ettirilerek taşınmaz malın bulunduğu Belediye tarafından tahsil edilmektedir. Bu vergilendirmenin birçok Belediye tarafından gerektiği gibi ilgili yasada belirtildiği şekilde etkin bir şekilde uygulandığını söylemek maalesef mümkün değildir.

Bu vergi türü kapsamındaki malların vergilendirilmesinde genellikle muafiyet uygulanmamaktadır. Bazı ülkeler asgari ücret miktarı altında geliri olan kişilerin sahip oldukları tek ve belli ölçülerin altında ikametgâh olarak kullanılan konutları Taşınmaz Mal Vergisinden kısmen veya tamamen muaf tutmaktadır.

Öteyandan, çağdaş vergi hukuku uygulayan ülkeler, motorlu araçlardan her yıl "Seyrüsefer Ruhsatı" (Road Tax) ismi altında uyguladıkları vergilendirme rejiminden yıllar önce vazgeçmişler ve motorlu araç sahiplerini servet esası kapsamına dâhil ederek "Motor Araç Vergisi" (Motor Vehicle Tax) rejiminde araçların değer esaslarını, motor güçlerini ve çevre kirliliğine olan etkileri de dikkate alan vergilendirme rejimine geçmişlerdir. KKTC bu konuda çok gerilerde kalmış olup bu yöndeki uluslararası esas ve kıstaslardaki uygulamalara paralel düzenleme yapılacağı yerde bu tür vergilendirmeyi akaryakıt tüketimine bağlama çalışmaları içinde olduğunu görmekteyiz ki bunun vergi adaleti ile hiçbir ilgisi yoktur.

  1. Tüketim Üzerinden Alınan Vergiler (Katma Değer Vergisi, Banka Ve Sigorta İşlemleri Vergisi ve Fonlar):

Bu vergiler her türlü mal ve hizmet alımları için satış bedeli üzerinden tüketiciler tarafından satıcılar vasıtasıyla devlete ödenen vergilerdir. Genellikle eğitim, sağlık ve temel gıda maddelerinin KDV oranları sosyal özellikleri bakımından sıfır veya düşük rakamlarda tutulmaktadır.

Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi (BSİV) ise finansal işlemler dolayısıyla alınan hizmetler karşılığında hizmeti sunan işletme tarafından devlet adına nakden veya hesaben hizmeti alandan alınan bir vergidir. Bu vergi uygulamasında da hizmetin vergilendirilmesinde hizmet türüne göre değişik oranlarda vergi hesaplanması yapılmaktadır.

Fon uygulamaları ise belli sosyo-ekonomik amaçların gerçekleştirilmesi için diğer dolaylı vergilere ek olarak özellikle bazı mal ithalatları üzerinden alınan bir tür gizli vergidir. Bu Fonların en geniş kapsamlısı Fiyat İstikrar Fonu olup maalesef bu Fon kaynakların büyük bir kısmı bir tür vergi olarak amaç dışı kullanılmaktadır.

Kaldı ki, TC-KKTC Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolünde KKTC Hükümetinin gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği 81 vaat arasında Fonların tasfiye edilmesinin sağlanacağı da yeralmış bulunmaktadır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.